Arama kaydında en son sizin numaranız var bayım, telefonun sahibinin ismini soy ismini öğrenebilir miyiz?"
Elimdeki telefon yeri boylarken büyükannemin taşımam için verdiği kolumun altına sıkıştırdığım kolileri de merdivenlerde ellerimin arasından düşürüvermiş, kayan kutuları da içimden eksilen hislerim gibi tutamamış salıvermiştim.
"Mingi"
dedim. Telefonun ucundaki sağlık çalışanı soy isimi de ağzımdan duymak için hım'larken ben yanlızca merdivenlere çömelmiş Mingi'yi yanlız bıraktığım için pişmanlıktan hayıflanıyordum.
"Bayım soyis-"
"Song Mingi"
Toparlanmış ve kutuları ite ite merdivenleri inmiş evin bahçesine atmıştım kendimi. Yurttan ayrılalı yani on sekiz yaşımıza basalı yanlızca birkaç gün olmuştu. Büyükannem beni yanına alırken benden başka hiç kimsesi olmayan Mingi bir tavukçuda iş bulmuş ve yanımıza gelip bize yük olmak istememişti. Fakat hayatımda yükten çok ihtiyaç vasfında olduğunu kendisi de bilmesine rağmen inatla tavukçunun kendisine ev bulana kadar kalması için izin verdiği mutfak kilerinde kalmaya kararlıydı. Onu tek başına bırakmak isteyeceğim en son şeydi ve bunun pişmanlığı bugün acı bir şekilde bedenimi esareti altına alıyordu.
Saçlarımı çekiştirdim ilkin, eğer ona bir şey olursa ömrüm boyunca affetmeyecektim kendimi. Sağlık çalışanından öğrendiğim hastaneye doğru yol alırken tek düşündüğüm ya onu tekrar göremezsemdi.
Ayaklarım beni hastane kapısına getirdiğinde kalbim girmemek adına çok direnmiş göreceğim manzarayla yüreğim ağzımda atmıştı. Fakat her geciktiğim dakika belki de onu görebilme ihtimalimi azaltıyordum. Direnmedim ve emergency yazısının altındaki koca kapıdan kırmızı alana attım kendimi. Kolumdan çekiştirilip sekretere götürülmem birkaç dakikamı almıştı. Bağırıp çağırmaktan başka bir şey yapmıyor yanlızca huzursuzluk çıkarıyordum.
Sekreter hastanın ismini sorduğunda içerleyerek cevapladım onu. Kırmızı alandan çoktan genel yoğun bakıma çıkartılmış, acil müdahelesi yapılmıştı. Yaşıyordu fakat daha sorunu bile bilmiyorken kalan saniyelerini hesaplamak ağır geliyordu bana.
Yoğun bakımın önünde çaresizce geçirdiğim dakikaların ardından dışarı çıkan nöbetçi hekime aynı dizilerdeki hasta yakınları gibi yapışmıştım. Hekim önce ağlamaktan süzülmüş yüzümü turlamış ardından kolumdan tutarak beni kenardaki sandalyelerden birine oturtmuştu.
"Kimin refakatçisisiniz?"
"Song Mingi! Bugün getirildi. Düşüp bayılmış ve tekrar uyanmamış sonra yoğun bakıma getirmişler yalvarırım ona ne olduğunu söyleyin. Basit bir şey olsa onu yoğun bakıma almazlardı değil mi? Lütfen doğruyu söyleyin bana"