Bölüm 3

224 31 0
                                    

Barış'la beraber kokpite girdik. Herhangi bir sorun var mı diye. Bir problem gözükmüyordu...

Yerime geçtim ve orada yolcu tabletlerini aktive ettim. Kalkışa 15 dakika vardı.

Yolcu tabletleri açıldığında bir bilgilendirme reklamı çıkıyordu. Emniyet kemeri nasıl bağlanmalıdır, acil durumlarda ne yapılmalıdır vs. hakkında bilgi veriyordu.

Daha sonra kaptan hoparlörden  konuşmaya başladı:

- Sayın yolcularımız ben kaptan pilotunuz Selim Polat. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan kalkacak olan uçağımız New York LaGuardia Havalimanı'na iniş yapacaktır. Yaklaşık 10 saat sürmesi beklenmektedir..........

Pilot bilgi vermeye devam ederken hostesler içeriyi kontrol ediyor, telefonları uçak moduna almalarını söylüyorlardı.

Uçak piste ilerlemeye başladı. Önümüzde bir uçak daha vardı. Kaptan pistte baya bir dolandı.
Bir an kendimi dolmuşta gibi hissettim desem yalan olmaz vallaha!!!

Motorlar birden hızlandı. Sesler gerçekten çok çıkıyordu. Uçak birden hızlandı.
Çok hızlı ilerliyordu. Mazallah tekerlekler falan olmasa sürtünmeden kül olup giderdi..!

Sonra bir an kendimi boşlukta hissettim...Mideme bir şeyler oluyordu...

Çünkü uçak kalkmıştı...

Yavaşça yükseliyordu. Bu benim için paha biçilemez bir duyguydu. 

 Ben de bu arada hava trafiğini kontrol ediyor , yakıt miktarına bakıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben de bu arada hava trafiğini kontrol ediyor , yakıt miktarına bakıyordum. İzlememiz gereken bir rota vardı. Arada ikazda bulunuyordum. 

Yolculuk olağan biçimde devam ederken uçak hafiften sallanmaya başladı. Kuvvetli bir rüzgar esiyordu.

Sarsıntı büyük değildi ama yolcular panik yapmışlardı. Hostesler sakin olmalarını söylüyorlardı. Ama ne fayda!!!

Pilot bana döndü:

- Görkem , yolculara açıklama yap ve sakin kalmalarını söyle..! Panik yapmasınlar.

Kulaklığımın mikrofonunu ağzıma yanaştırdım ve konuşmaya başladım.

Bir süre sonra sarsıntı bitmişti. Yolcular rahatlamıştı. Ben mikrofonu tam ağzımdan çekecekken biri kabin kapısına hızlıca vuruyordu.
Barış açtığında bir hostes nefes nefeseydi :

-  Yo... yolculardan biri kriz geçiriyor, ne yaptıysak etki etmedi...

Barış kaşlarını çattı:

- Uçakta doktor yok muymuş?

- Sormadık...

- İyi halt yediniz, dedi kaptan sinirle...

Olaya müdahale etmem gerekiyordu. Yoksa kaptanın konsantrasyonu bozulurdu...

- Tamam ben bakıyorum, dedim."Barış sen benim yerime bak iki dakika"

Barış kafasını salladı. Ben hızla dışarı çıktım.
Yaşlı adamın bağırma sesleri geliyordu.

Yanına gittiğimde çıldırmış gibiydi!!! Ben doktor değildim ve müdahale edemezdim...

Acele içinde kalkıp yolculara seslendim:

- Doktor olan var mı?

- (.....)

- Uçakta doktor var mı?

Hostesler arka tarafa ilerleyip sağa sola soruyorlardı.

- Doktor var mı, diye sorarken hoparlörden Barış'ın sesi geldi:

- Sayın yolcular Atatürk Havalimanı'na iniş gerçekleştireceğiz bir yolcumuz fenalaştı doktor olan varsa acil müdahale etsin lütfen!!!

  
Ben çaresizce etrafıma bakarken arkalardan biri koşarak geliyordu. Elinde siyah çanta vardı ve onu karıştırıyordu...

Hemen yolcuyu yere yatırdı ve bacaklarını düz biçimde uzatıp kollarını yana açtı. Adam çok fazla debelendiği için hostesler yardım ediyordu bu nedenle onları göremiyordum...

- Kahretsin!!! dedi çantasında aradığı şeyi bulamayınca.

Sonra birden bana döndü:

- Uçağın hemen inmesi gerek ne kadar var?

- Pilot acil duyuru yaptı en fazla 5 dakika sonra ineriz...

Orada kalmamın bir mantığı yoktu. Hemen kokpite dönüp yerime geçtim.

Uçak alçalmaya başlamıştı.

En sonunda Atatürk Havalimanı'na iniş yaptık. Ben önceden bildirisini vermiştim zaten.

Hasta apar topar uçaktan indirildi. Yolcular da iniyordu. Hepsi korkmuştu. 

Hasta havalimanından hastaneye sevk edildi. Hepimiz rahat bir nefes aldık.

Havalimanının ortasında bekleme yerleri vardı.
İlk müdahaleyi yapan kişi oturmuş  elindeki peçeteyle yüzünü siliyordu.

Ben de yavaşça yanına gittim.

Yaklaşınca fark ettim ki bu kişi en arkadan gelip yüzüme bile bakmayan yolcuydu. Hani şu gri tişörtlü olup da havalı dediğim...

Yanına oturdum. Cidden yorulmuştu.

- Doktor musunuz, diye sordum hafifçe.

- Hayır...

Ne!!??

Gözlerimi belertip ona baktım:

- Nasıl yani?

Kafasını kaldırdı ve bana baktı.

Bana baktı.

Allah'ım o nasıl gözler?!!
Kehribar renginde fevkaladeler...!!!

- Son sene tıp öğrencisiyim.

Bunu duyunca rahat bir oh çektim. Çünkü bilgisi olmadan böyle bir şey yapması yasaktı.

- Öyle mi? Bence çok iyi bir doktor olacaksınız şimdiden böyleyseniz...

Ardından hiç çekinmeden elimi uzattım:

- Ben Görkem, memnun oldum.

Bir bana bir elime baktı. Sonra elimi sıktı:

- Ufuk...

Konuşmayı çok sevmiyordu herhalde... Olsun ziyanı yok...:)))

TÜRBÜLANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin