Uyandığımda etraf daha da karanlıktı, masamın lambası yanmıyordu ve Poyraz da burada değildi. Uzanıp elimle telefonumu aradım ve bulduğumda ekranı açtım. Saat 21.09'u gösteriyordu. Uyuduğumda saat sabah 9'du neredeyse, bu kadar uyuyacağımı zannetmezdim.
Yavaşça ayağa kalktım çünkü diğer türlü başım dönüyordu. Bu kadar yavaş hareketlere rağmen yine dönüyordu gerçi ama en azından ağrı saplanmıyordu.
Kapıya doğru ilerledim, ışığımı yaktım ve odamdan çıktım. Aşağıda salondan ve mutfaktan ışık geliyordu. Tahminen annem mutfakta, babamsa salonda olmalıydı. Babam bir şeyler izlerken annem de meyve tabağı hazırlar, onun yanına oturur birlikte yerlerdi.
Kim olursanız olun, eşinize bıçağın ucunda elma dilimi uzatıyorsunuz yani.
Önce lavaboya girdim, rutin işlerimi hallettim, azalan saçlarıma ve mor göz altlarıma baktım. Bu kısmı kısa tutup çıktım.
Annem tam tahmin ettiğim gibi meyveleri yıkayıp kestikten sonra tabağa yerleştiriyordu. Beni görünce kocaman gülümsedi.
"Ne güzel uyudun sen öyle! Poyraz, bana mesaj attıktan on dakika sonra uyuduğunu söyledi. Sonra onunla biraz konuştuk, çok tatlı bir çocuk. Yemeğe kalmasını söyledim ama ödevleri varmış ve okulu aksatmama sözü varmış sana. Sen kızarsın diye gitti çocuk. Gerçi kalsa sen uyanmayacakmışsın. Her neyse, yemeği ısıtmamı ister misin? Aç mısın?"
Kendime bir sandalye çekip masaya otururken kaşlarım çatılmıştı. "Bir sakin ol, sen ne zaman konuştun ki onunla? İşten geldiğinde hala burada mıydı?"
"Bugün işlerim birazcık daha erken bitti, saat iki gibi evdeydim. O yüzden yemeğe kalmasını istedim zaten ama o seni uyurken evde tek bırakmak istememiş, o yüzden kalmış. Eve gidip ödevlerini bitirmesi gerekiyormuş. Ayrıca bu konuda onu korkutmuşsun, bilmiyorum değil."
Samimiyetsizce gülümseyip onları alkışladım. "Bravo size, çok güzel kuruyorsunuz muhabbetimi..."
"Ay teşekkür ederiz tatlım." dedi annem beni daha çok sinir etmek ister gibi. Ne vardı sanki kötü anlaşsalar? Hem hayatımda biraz daha aksiyon olurdu kötü mü? Annem 'o çocukla görüşmeni istemiyorum Ecrin' der, Poyraz da 'Senden vazgeçmeyeceğim' derdi. İşte klasik Türk sahnesi... Neyse, siz söylemeden sahneyi terk ediyorum ben.
"Yemeği ısıtayım mı diye soruyorum, huuu komşu?"
Klişe hayallerimden ayılıp anneme zar zor odaklandığımda gözlerimin önünde salladığı elini indirdi ve cevabımı bekledi. Ona olumlu anlamda kafamı salladım çünkü kabul etmezsem ardı ardına sıralayacağı lafları biliyordum. Yani yemek yemezsem tonla laf yerdim ve annemin laflarını akşam akşam sindiremiyorum. Aslında günün hiçbir vakti sindiremiyorum çünkü başladı mı durmak bilmiyor.
"Aferin, ben yemezsin diye bekliyordum. Elime tavayı almak için hazırlanmıştım, beynini kurtarabildin."
Bakınız bu da kanıtım işte. Yine de yaptığı espriye güldüm ve "Bak şimdi bir gömeceğim o yemekleri, bu saatte var ya net iki kilo." diye takıldım.
"Ecrin ya, ne güzel olur..." dedi ve hüzünle bana baktı annem. Ona gözlerimi kıstım ve "Sizi yememi istemiyorsanız bana attığınız o bakışı kesin." dedim. Annem anlamayarak kaşlarını çattığında karnını gösterdim. "Sen ve bebeğin. Gerçi şuanda fetüs falan sayılıyor galiba? Yoksa embriyo mu?"
"Yok sperm! Of, tövbe kızım ya! Baban duyacak şimdi!"
"Sen bağırıyorsun sperm diye, ben mi bağırıyorum?"
"Kız sus! Bak tava fikri hala aklımın ücra köşelerinde bekliyor ona göre!"
"Şu çanak çömleği bir kaldırsak ya oralardan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi!
Ficção Adolescente(Hikaye tamamlanmıştır.) Bu öylesine bir liste değil, bu gerçekten de ölmeden önce yapmak istediklerimin listesi çünkü ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Ölme ihtimalimin olduğunu ve hastalığımı biliyorum, ancak yaşama enerjimden bir gram eksilmişse ne...