🌈 35

4.2K 410 78
                                    

Arkadaşlar beklettiğim için özür dilerim, aynı zamanda 'yb nerede kaldı?' yorumlarınızı ve mesajlarınızı görmezden geliyormuşum gibi hissettirdiğin için. Çok normal olduğunu düşündüğüm 'hiçbir şey yapamama' hastalığına yakalandım ama bu hafta biraz topladım gibi. Aynı zamanda bu bölümü yazmak benim için de zordu. Hala zor. Anlayışınız için teşekkür ederim, iyi okumalar.

Kaderin yazısına kafa tutulmaz ama hepimiz bir mucize bekliyoruz, biliyorum. Kimse ölmesin, birkaç yarayla kurtulsun en fazla. Hepimiz buradan el ele, kol kola çıkalım. Sevdiklerimize sarılalım. Kimsenin annesi üzülmesin. Kimsenin babası toprak atmasın evladının tabutuna. Çünkü onlar bunu haketmiyor değil mi? Onlar mutlu olmayı hakediyor. Biz iyi insanlar, mutlu olmayı hakediyoruz.

Ama buna biz karar vermiyoruz.

Bir otobüsteyiz gerçek olmadığını bildiğim ama yine de canımı acıtan rüyamda, altı kişi gidiyoruz. Ben, sevgilim Poyraz, en yakın arkadaşım Almila, çok sevdiğim kuzenim Zeynep, ruh ikizim Emir ve beni en iyi anlayan Güney. Mutluyuz, huzurluyuz ve gözlerimiz kapalı. Birden bir ses, korna sesi. Tüm camlar patlıyor. Otobüs takla atıyor. Poyraz kollarını bana sarıyor. Tişörtünden yayılan koku hatırladığım son şey oluyor ve ben çığlık atarak uyanıyorum. uyandığım gibi hastane yatağından kalkmaya çalışıyorum. Tetikte olan annem ve babam kollarını bana sarıyor. Çünkü bu ilk değil ve ben saymayı bıraktım.

"Poyraz!" diye bağırıyorum. "Almila! Zeynep!" Ama bilseniz, boğazım nasıl acıyor. "Emir!" Kalkın, yalvarırım gelin odama. Buraya. "Güney!" diyorum ama sesim bir fısıltıdan daha yüksek çıkmıyor artık. Güçsüzüm. Çok güçsüzüm.

"Ecrin ne olur yapma güzel kızım, sakin ol." diyen anneme baktım gözlerimden düşen yaşlarla. Onu göremiyordum bile. Göz pınarlarımdan yanaklarıma akan her yaşın ardından yeni bir damla beliriyor, görüşümü bulanıklaştırıyordu. Ama böyle bile belli oluyordu nasıl harap olduğu.

"Beni onlara götürün." diyerek babama döndüm bu sefer. Babam da en az annem kadar kötü. Ama hiçbiri ne yaşadığımı anlamıyor. Ben bu insanlardan birini bile kaybedersem, nasıl toparlarım sonra? Çok fazla şey atlattım ben. Hepsi benimle ilgiliydi ama. Bana olan beni üzmüyordu. Şimdi bir dostuma, bir sevdiğime zarar gelsin... Ne olacaktım ben? Nasıl devam edecektim onsuz, belki... onlarsız? Bu ihtimal o kadar canımı yaktı ki tüm gücümle çığlık ata ata ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımın arasından arkadaşlarıma sesleniyordum. Odamın kapısı açıldı, beklentiyle kafamı kaldırdım ama onlar değildi işte. Bir hemşireydi. Annemin isteğini yerine getirip elindeki iğneyi koluma batıracak, biliyorum. Bu ilk değil ve ben saymayı bıraktım. 

Beni sakinleştiriyorlar. 

Ama içimde dünyam dönüyor benim. Tersine dönüyor hem de.

Bir iğneyle uyutuyorlar, dinlenmem için.

Onlar yüzünden dışımda koparamadığım kasırga, göğüs kafesimi yerle bir ediyor. Her bir çatlak alev alıyor, geriye arkadaşlarımın göğsüme kazınmış isimleri kalıyor.

Belki birkaç saat, belki bir gün sonra tekrar uyandığımda bu sefer gözlerimi açtığım gibi kalkmaya çalışmadım yataktan. Çünkü öğrendim artık. Sakin olmadığım sürece onlar beni sakinleştirecek, bir iğneyle. Annem ve babam birbirlerine yaslanarak uyuya kalmışlar. Fırsat bu fırsat tabii, odamı terk etmek için sakince kalktım ben de. Ayaklarıma geçirebileceğim bir şey yoktu, aynı zamanda bu pek de umurumda değildi. Anlaşılan geceydi ve hastane gündüzlerine göre çok daha sakindi. Kapıyı açıp çıktığım zaman arkadaşlarımın odalarının hiçbirini bilmediğimi fark ettim. Bu yüzden koridorda tanıdık bir yüz görmek için bakındım ve koridorun sonunda, Almila'nın babasını gördüm. Bir kapının karşısındaki sandalyeye oturmuş, dikmiş kapıya gözlerini. Kim bilir nasıl acı çekiyor. Kim bilir ne düşünüyor.

Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin