Merhaba, bir giriş yapmak istedim. Güzel ayın güzel günlerinde... Hemhal kitabında ki Nisan ve Asaf'ın kızı Gülce Ammaroğlu ile sizleri tanıştırayım. Güller açsın yüzünüzde, keyifle okuyun insaAllah. :)
Düşüncelerinizi çok merak ediyorum.
Muhabbetle🌹17.04.19
Kitabın kapağını kapatarak arkama yaslandım. Ardından tekrar elime alarak önsöz kısmını okudum.
"...Hiçbir hayal boşuna değildir. Eğer eminseniz bir gün sizi bulabilir. Benim hayalim beni buldu onun adına yazılmış bir kitap yazdım ama onu sonradan buldum. Şimdi onun adını vermeden bir kitap yazıyorum. Ama sol tarafımda olduğunu biliyorum. Çok uzakta değildir gelecek, sadece gözünü açıp kapatınca geçecek."
Başımın üstünde hissettiğim öpücük ile kafamı kaldırarak onun güzel gözlerine baktım. Sonra elimde ki alyansa...
🌹
"Allah'ım Bekir beni bulsun"
"Allahım ya da hayatımın aşkını ben bulayım" diyerek dualar ede ede ayrıldım odamdan. Üzerime giydiğim beyaz tişört altında dizlerimin hemen üzerinde biten mor kloş etek ile oldukça tatlıydım. Boyum zaten kısa olduğu için anca şirin bir kız oluyordum. Ama kocaman koyu kahve gözlerim vardı. Ve bu bana katkı sağlıyordu. Yani bence öyle.
Mutfağa girerek kendine çay dolduran Seren'e baktım ve bir bardak alarak ona doğru masada kaydırdım. Bardağı tutarak çayı doldurmaya başladı. Ardından bana yan bir bakış atmayı ihmal etmeden konuşmaya başladı.
"Günaydın, bugün ne yapacaksın."
"Sanada şekerim, bilmem bir şeyler yazarım diye düşünüyorum sen" diye sorduğumda işlerinin olduğunu söyleyerek yerine oturdu. Bende çayımdan yudumlayarak kahvaltıya başladım. Seren ile altı yıllık bir arkadaşlığımız vardı. Hatta kardeşliğimiz. Aynı evi paylaşıyorduk. Okulumuzun ikinci yılında eve çıkmaya karar vermiş ancak tek başıma bunu hayata geçirememiştim. Ardından ev arkadaşı aradığını öğrenerek onun yanına yerleşmiş ve günden güne arkadaşlığımız artmıştı.
Yirmi üç yaşımın baharında çiçeği burnunda bir yazardım. İlk kitabım çıkalı aylar olmuştu ve yeterince güzel ilgi görmüş çok satanlar listesine girmeyi başarmıştı. İlk kitabım hem ilk heyecanım hemde ilk aşkımdı. Bilmediğim duyguları yazmayı başarmış hatta abimin aşık mısın baskılarına katlanmak zorunda kalmıştım. Ama aşık falan değildim kiraz çiçeklerim. Ama olmak isterdim.
Okul bittikten sonra da eve gitmeyi reddetmiş ve işe başlamıştım. Zaten abimde burada yaşıyordu ve sık sık görüşüyorduk. Ailem İstanbul'daydı.
Seren kahvaltısını yapmış bir şekilde masadan kalktı. Geriye hazır bir şekilde geldiğinde yanağıma bir öpücük kondurarak konuştu. "Kendine dikkat et Gülce. Tamam mı başına iş açma!" dediğinde ona uslu kız rolü oynayıp kafa sallıyorum ama arkasından bağırmayı eksik etmiyorum. "He gülüm he"
Ardından yerimden kalkarak masayı toparladım. Oldukça minimaldik, evimizde gereksiz hiçbir şey yoktu. Olması gereken eşyalar vardı. Kısacası biz eşyaya değil eşyalar bize hizmet ediyordu. Masanın üstünü temizleyerek bir bez yardımıyla sildim ve ortalıkta bir şey kalmayacak şekilde toparlayarak amerikan mutfak tarzı odadan ayrıldım. Sağ tarafta kendi odama geçerek aynada son kez kendime baktım. Aralarında mor şeritler olan siyah saçımı düzelttim. Parlatıcımı dudağıma sürerek çantamı aldım. Kapıya kadar yavaşça yürüyerek etrafa göz gezdirdim ve spor ayakkabılarımı giyerek evden ayrıldım. Tabiki anahtarı almayı unutmadım. Telefonumun sesi bütün binada yayılınca çantamın ön gözünden alarak cevapladım. "Efendim Nisan sultan" annem ne zaman geleceğimi soruyor ve eşi Asaf bey'den şikayet ediyordu.
"Yakında geleceğim anneciğim. Tamam tamam abime uğrarım."diyerek telefonu kapattım. Kapatmadan önce babamı ve onu ne kadar sevdiğimden yanaklarından öptüğümü söylemekten çekinmedim.
Apartmandan çıkarak yürümeye başlıyorum. Aheste aheste yürüyerek tadını çıkarıyorum baharın. Kuşların ötüşüne pek denk gelemesem de etrafta gördüğüm çimenler ve kiraz çiçekleri yüzümde ki tebessümü eksik ettirmiyor. Parka gelince herzamanki köşeme geçiyorum. Ve yapabildiğim bir şeyin başına geçiyorum yani yapabildiğim meçhul ama beni sevindirdigi kesin. Her yıl bu vakitler aklıma yeni kurgular gelir. Hayata geçirmekten korkmazdım. Artık korkuyorum çünkü onlar sadece hayalde kalmıyor. Onlar benimle birlikte hüküm sürüyor. Hepsini ayrı ayrı seviyorum. Ve bu sefer daha farklı bir şeyin içine atıyorum kendimi. Size kendimi yansıtıyorum. Bu ne kadar doğru tartışılıyor. Umursamaz bir insanım galiba çünkü takmıyorum.
Evet adım, Gülce. Adımı seviyorum çünkü bu ismi bana babam vermiş. Babam hayatta ki en sevdiğim adam. Yanımda olan insan o olduğu için olabilir ama bunu dert etmiyorum. Çünkü aklım başımda değil. Herzaman yaptığım gibi elimde ki termosumdan çayımı yudumluyorum. Ve etrafa bakmayı kesmiyorum. Köşedeki ağaca oldukça odaklandıktan sonra orada oturmuş kimseye tekrar bakıyorum.
Ya bakamıyorum.
Ya da bakıyorum.
Bu oldukça farklı birisi. Yani etrafımda böyle kimseler çok görmediğimden belki de. İlk fark ettiğim detay kumaş pantolon ve gömlek giyiyor oluşuydu. Düğüne gidecek sanmıştım. Ama tam tamına bir aydır aynı gün gördüğüm adamın normal tarzı bu olduğunu öğrenince şaşırdım. Size bir şey söylemeliyim cidden çok güzel bakıyor kiraz çiçeklerim ve elinde ne okuyorsa bütün dikkatini onda toplamış vaziyette. Kendimi belli etmiyorum. Etsem de bakacak gibi durmuyor. Her hafta sonu bu parka gelip bir şeyler okuyor ve kimselere bakmadan hatta kafasını bile kaldırmadan yürümeye devam ediyor.
Telefonumun üçüncü çalışına gözlerimi devirerek fısıltılı sesle karşılık veriyorum. "Ne oldu?"diyorum dikkatimi dağıttığı o cırtlak sesiyle oflayıp dinlemeye koyuluyorum. Etrafıma bakarken saatine bakmayı akıl ediyorum ve eve geç kaldığımı hatırlıyorum. İş üzerindeyken zaman akıp gidiyor, tabiki iş.
"Neredesin Gülce? Yine aynı yere mi gittin. Doğru ya bugün cumartesi. Ben sana dememiş miydim, kendine başka kurgular ara diye. Kızım adamın peşini bırak.!" diyor bense onun yakınmalarına cevap vermeyip yine aynı tonda konuşuyorum. "Bitti mi?"
"Bitmedi eve gel hemen" diye ekliyor. Seren diye mırıldanıyorum ama bu bir mırıldanma değil gelince seni boğmak istiyorum anlamında kükreme. O da beni takmıyor ve yüzüme kapatıyor. Seren benim aksime benim çok aksim birisi. Böyle bir saçma cümleyi anladığınızı umuyorum. Çünkü o bu beyfendiyi kurgum için takip ettiğimi düşünüyor bense çok farklı şeyler düşünüyorum. Hatta onunla ayrı bir yakınlık hissediyorum. Daha fazla onu sinir etmemek için eşyalarımı topluyor tabletimi de çantama koyarak sırtıma geçiriyorum. Siyah ama morumsu saçlarımı arkaya doğru atarken kısa bir an yine ona göz geziririyorum. Fakat ilk defa yanında birileri var.
Ona bakarken yanındaki kişilerle konuştuğunu yüzünde ki tatlı bir tebessüm ile onları dinlediğini görüyorum. Kalbimde ki küçük pıtırcıklar harekete geçiyor. Elimi kalbime koyup onları durdurmayı hatta geri kalbime tıkamayı düşünmek istiyorum ama pek mümkün görünmüyor.Ardından birisi ona doğru bağırarak konuşuyor. "Bekir, ne yapıyorsun birader?"diye konuştuğunda farkında olmadan iç geçiriyorum. "Hih" diyerek bunu sesli bir şekilde yapıyorum malesef ki ilk defa bana kayıyor bakışı. Hemen önüne dönüyor ama ben adım dahi atamıyorum.
Çünkü bu adam benim ilk kurgumda ki Bekir'e çok benziyor. Yani adı...
Bunun bir tesadüf olduğunu düşünüyorum.
Ya da düşünmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülce
SpiritualBaharın harika günlerinde dondurma serinliğinde, güneş sıcaklığında yaz hikayesi okumak ister misiniz?Hadi gelin tanışalım, kaynaşalım♡ "Durumunu sona atayım dedim yanlışlıkla seni soluma atmışım sevgilim. Kızma bana, bir ömür sahip çıkarım sana. Ya...