Bölüm 17

708 42 6
                                    

'Selamun aleyküm.. ve aleyküm selam Pervoş'um. Sana verdiğim selamı kendim alıyorum ya, alamadın ya beni de yanına..' Çok zor. Bakın çok çok zor. Bu böyle zorsa anne, babayı toprağa emanet etmek kim bilir nasıl zor? Kimse bilmese keşke toprağa verilen anne ve babanın acısını, kimse bilemese.

Dedem ben çok küçükken vefat etmiş, ben ne zaman bir şeylere dertlenecek olsam annem şey der, üzülme anneciğim, üzülme annen baban sağ senin en güzel zamanların bunlar. Artık bu sözü kulak ardı etmem mümkün değil. Ben bu sözü aldım, bundan sonra bu söz benim iki kulağıma küpe, iki dudağıma dua. Bundan sonra bu söz bir ömür benim kalbime yara, ne zaman ölüm gelse hatırıma sızlayacak bir yara. Allah'ım annemi ve babamı alma, Pervoş'u aldın zaten. Yetsin olur mu? Yeryüzüne bu kadar acı yetsin. Hiçbir çocuğun annesini babasını alma. Gökyüzü nasıl kaldırıyor bu kadar gözyaşını?

'Nasılsın Pervoş'um? Nasılsın iki gözümün çiçeği? Bizi merak etme, seni özlemek dışında iyiyiz. Bizi düşünme olur mu?' Ufak bir öpücük bırakıyorum, Pervoş'un isminin yazıldığı mermere. Elimizde bir bu kaldı. Elimizden bir bu geliyor.

'Bak sana kimi getirdim, Mete'n geldi senin için.' diyerek benden 5 yaş büyük erkek kuzenime dönüyorum. Tülin teyzemin biricik Amerika'da master yapan endüstri mühendisi oğluşuna. Evet, sever Tülinciğim uzun titleları. Her güzelin bir kusuru işte, kusurunu sevdiğim. Bir tane teyzem kaldı benim bu hayatta, isterse taş tabletlere yazsın Mete'nin meziyetlerini. Güzel gönlü nasıl isterse.. Ah Pervoş, nasıl gittin öyle usulca? Nasıl bıraktın kızlar takımımızı eksik?

'Merhaba Pervoş'um, yetişemedim törene affet güzelim.' diyerek mermeri öpüyor Mete de, sonra beni kolunun altına çekiyor. Bir süre ikimiz de sessizce ağlıyoruz. Yine sessizce dualarımızı ediyoruz, Pervoş'a veda edip ayrılıyoruz mezarlıktan.

'Eve geçmeden bir kahve ısmarlayayım mı sana?' diyor arabaya binerken Mete. Derdi sigara biliyorum, biliyorum, görüyorum ve arttırıyorum. Benim de ihtiyacım var koca oğlan.

'Olur, iyi olur.' diye onaylıyorum. Sahildeki kafelerden birinin önüne bırakıyoruz arabayı, sonra en tenha olanına yöneliyoruz. Dışarıdaki masalardan birine oturuyoruz.

'Ne içersin tatlım?' diyor Mete, garsona elini kaldırırken.

'Sade Türk kahvesi.'

Menülerle gelen garsonu durduruyor eliyle Mete. 'Hiç gerek yok abicim menüye falan, iki tane Türk kahvesi getir sen bize? Sade olsun.'

'Tamamdır.' diye onaylayıp, geldiği gibi sessizce gidiyor garsonumuz. O gidince küllüğü önüne çekiyor bizim koca oğlan. 'Müsaadenle.' diyip, veriyor sigarayı ateşe. Eh madem onu öyle şey ediyoruz.

'Senin de müsaadenle.' diyerek çantamdan çıkarıyorum çakmağım ve paketimi. Ben de veriyorum ciğerlerimi ateşe.

'Sen hayırdır?' diyerek şaşırıyor pek sevgili kuzenim.

'Öyle işte Mete, hiç yorma beni. Bizimkiler bilmiyor, sen de bilme olur mu?' diyorum zar zor, mecalim mi kaldı ey insanlık? Yormayın beni artık, nolursunuz?

'Bilmeyelim bakalım. Var sende bir haller, onları da mı bilmeyelim denizkızı?' diyor tek kaşını kaldırarak. Özlemişim keratayı. Yakışıklılaşıyor mudur nedir bu her geçen gün? Allah gelinimize güç kuvvet versin.

'Ben de sendeki halleri bileceksem, neden olmasın?' diyorum, ben de tek kaşımı kaldırarak. Onun kadar havalı olamayacağımı bile bile.

Gülüyor bizim çakal. 'İndir o kaşı sıpa, hiç beceremiyorsun.' diye de dalga geçiyor üstelik, arsız utanmaz.

'Üff tamam be tamam, biliyoruz biz de.' diyerek surat asmaya çalışıyorum ama çok uzun sürmüyor. Karşılıklı gülüşüyoruz. Sinirler laçka, biz de sinir falan kalmadı hatta İstanbul sakinleri. Bilginize.

Garson çocuk geliyor tekrar, siparişlerimizi bırakıyor. Teşekkürlerle uğurluyoruz kendisini. İkinci sigaralarla, kahve açılışını yapıyoruz.

'Bir kızla tanıştım oluyor biraz, o da Türkiye'den gelmiş. Çok güzel. Feci inat. Onunla uğraşıyordum, o yüzden yoklayamadım seni bir süredir. Dökül şimdi sıpa.' diyor bizimki bir solukta.

'Uuuu, gelinimiz is loadiiing?' Haydi İNŞALLAH, Allah'ım. Yumurtaya can veren Allah'ım, şu çocuğa da bir durulma ver artık?

'Kısmet.' diyor bizimki. İLK KEZ. Haydi hayırlısı..Ay Pervoş'suz bir düğün.. Eksik kaldık İstanbul sakinleri, hepiniz gelseniz tamamlanamayacak kadar eksik.

Bir tane daha yakacakken elimi yakalıyor. Oooo, böyle anlaşmamıştık ama?

'Önce anlat Bukowski, sonra gerekirse ben o itin ciğerlerini yakacağım.' diyerek alıyor gönlümü. Kimin kuzeni abi, adam zeki.

'Ben biliyor muyum ki sana anlatayım? Ben de bilmiyorum ki, sıkıldı herhalde. Bu ilk sıkılışı değil zaten Mete, boşversene.'

'İki hafta önce her şey yolunda diyordun?' kaldırdı yine tek kaşını, sanki kendisinin gelin adayından eksiği varmış gibi.. Bu da inat abicim.

'Yolundaydı çünkü. Yani benim için en azından. Ne bileyim, yeni biri var herhalde? Başka bir ihtimal gelmiyor aklıma. Cenazeye bile geç geldi, o benden vazgeçmiş. Sebebi umrumda değil, mecalim de yok. Şimdi yakabilir miyim?'

Anlıyormuş gibi bakıyor Mete. Sonra çakmağını uzatıyor, önce bana sonra kendine.

'Seni aldattıysa bu kez o itin boynunu kırarım.' diyor sanki bu çok normalmiş gibi. Aldatan itlerin boynu kırılır canım, herkes de bilir bunu. Hiç?

'Saçmalama nolursun. Bir de seni düşünmeyeyim Mete. Ne yaptıysa yaptı, yemin ederim umurumda değil. Bitti, gitti. Değmeyen bir adam için ilk üzülüşümüz değil.'

'Tamamsan kalkalım mı?' diyip, kahvesinin kalanını dikiyor.

'Önce söz ver, bir şey yapmak yok delibozuk?'

'Çenen düştüğüne göre bakayım o kahve bitmiş, kalkıyoruz o zaman..' diyip ayağa fırlıyor.

'Mete ya, bir kere de pişman etmesen?' diye bağırıyorum kasaya giderken.

Dönüp bana bakıyor, 'Bir kere de saçmalamasan güzelim?' diyip gerisine  aldırmadan kasaya gidiyor. Güzelin batsın, eşek herif. Sahiplenme beni, salak. Şefkat göstermeyin demiyor muyum ben size canım? Akma sen de aptal gözyaşı.

 Gidip prim verecek  adama ya, ona yanarım. Laftan anlamaz, öküz. Hay anlatan dilimi s.. Bekle dönsün Amerika'ya öyle anlat, aptalsın deniz. Ters bakışlarıma aldırmadan yanıma geliyor, utanmaz. Başıma bir öpücük konduruyor önce, 'Bırak o it düşünsün.' Sen dedin ya, bıraktım ben düşünmeyi. Nasıl gelmedi bu benim aklıma ya? 

 Nasıl gelmedi bu benim aklıma ya? 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
YENİDEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin