Kızlarla Berk'in tanışmasının üstünden üç gün geçiyor. Telefonla bir kaç kez konuşmamıza rağmen kızlarla tanışmayı detaylı bir şekilde değerlendirmedik bu süreçte. Dersleri ayarlayıp, bugün kahve için sözleşip yaptığımız bu 'büyük ayıbı' örtme kararı alıyoruz. Buluşacağımız kafeye girer girmez, Yıldız'ı fark ediyorum. Her zaman benden hızlıdır. İpek ortalarda yok, tabi ki yok.
'Selaam kuzum ! '
'Hoş geldin Deniz'im.' Yıldız'a tam sarılırken İpek de giriş yapıyor, şaşırtıcı. 'Hoş geldiiiin ipek böceği !' Yıldız'la aynı anda konuşunca kıkırtılar sarıyor dört bir yanımızı. Nasılsınlar, ne yaptınlar, siparişler derken. Dayanamayıp ağzımdaki baklayı çıkarıyorum. Yapılması gerekenler yapılmalıdır.
'Berk'i sevebildiniz mi ?' Kısa bir an bakıştırlar. Oh yoooo...
'Biz sevdik enişte beyi denizkuşum ama sen o gün pek iyi değildin sanki ?'
'Bir sorun mu var aşkıt?' diye destekliyor İpek de.
'Var gibi de yok gibi de ... Ben de bilmiyorum kızlar, şımardım sanki biraz ? Yani Berk'e tam kavuşmuşken niye böyle oluyorum bilmiyorum...'
'Nasıl bir sorun var gibi? Söyle de rahatla Deniz'im.' Öyle içten bakarak soruyor ki Yıldız bunu, Berk de öyle baksın istediğimi fark ediyorum o an. Sorun bu.
'Berk içten değil kızlar. Sevmiyor beni. Yani yeteri kadar sevmiyor belki, yapmacık, rahat, heyecansız, hem ilgili gibi hem de sanki bu bir alışkanlık gibi onda... Offff...'
Sessizlik... Kızlarla bakışıyoruz bir süre.
'Biraz zaman tanı ona Deniz.' diyor Yıldız.
'Evet, her şey çok taze. Belki daha ayak uyduramamıştır sonuçta eski...' diyiveriyor İpek. Ve susuyoruz. Yine. Sesli söylemezsek bazı şeyleri belki gerçek olmaz diye susuyoruz. Bazı konuların susulması gerekiyor işte. Hem İlgilenmezsek sorunların canı sıkılır da gidip başka hayatlarda oynarlar belki, kim bilir?
Tam o sırada garson imdadımıza yetişip, siparişlerimizi bırakıyor. Bir kaç saat de olsa rahatlayabilmek adına telefonumu sessize alıyorum ani bir kararla. Kimse de bizim asiliğimizden şüphe duymasın (!). Okuldan, ondan, bundan, Yıldız'ın sevdiği çocuktan, İpek'inkinden, tasasız konulardan gülüşüp duruyoruz. İyi geliyor, hem de nasıl iyi geliyor belli değil. Canım kızlar.
Saat 11 civarı ayrılıyoruz. Kızlardan ayrılınca telefonu elime alıyorum. Hem aranmışım, hem mesajlar atılmış. Serserilik de yapılmıyor canına yandığımın ülkesinde, ne yani kızlarla iki üç fincan devirdiysek? Keyfimin kaçmasını istemediğimden, arama butonu yerine mesajı seçiyorum.
'Nasılsın canım? Napıyorsun?' 21:08
'Arıyorum açmıyorsun. Bir sorun mu var ?' 22:15
'Merak ettim. Saat kaç olursa olsun görünce bana cevap ver.' 22:47
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN (Tamamlandı)
Romance'Kusura bakma Deniz. Bir anda oldu. Ben başkasını seviyorum.' Nasıl oluyor bilmiyorum ama bir ufak kıkırdıyorum. Sinirler laçka. Ben bile kendimle hiç bu kadar dalga geçmemiştim. Berk'in büyüyen gözlerine aldırmıyorum. Kendi sesime geçiyorum. 'İnsan...