Gözlerim güne ayılsada kafamın içindeki sesler huzursuz bir rüyanın başlangıcı gibiydi. Yatakta gerinerek ve kendime gelmeye çalışarak yataktan kalktım.
Güzel memleketim.
Urfanın en güzel evlerinden biriydi bizim evimiz. Sabah güneşi penceremi aydınlatırken kahvaltı için acele ederek aşağı indim. Mayıs ayında olduğumuz için hava o kadar güzeldi ki kahvaltı bahçeye hazırlanmıştı. Dedem masada oturmuş bizimkileri beklerken ben hızlıca mutfağa giderek yapılacak bir şey olup olmadığına baktım.
"Dede rojbaş (günaydın)"
"Rojbaş kaçemın (günaydın kızım)"
Gülümsemem dudaklarımda çiçekler gibi açarken ben de yerime geçerek babamları bekledim.
"Rojbaş"
Babam ve annem de selam verdikten sonra yerlerini almışlardı. Fatma abla çayları koyarken Mahir abim her zamanki gibi ıslık çalarak sofraya ilerliyordu.
"Yine sofrada yerinizi almışsınız Dilan hanım. Şaşırdık mı ? "
Bunu söylerken gülüyordu fakat ben gülmüyordum. Çok yediğime dair bir iddiası olsa da ben bunu katiyen kabul etmiyordum.
"Bu kadar yemek nereye gidiyor gülüm ? Yediğini inkar ediyorsun."
Baram abimde sofraya oturmadan bana lafını sokmuş ve yerine geçmişti.
"Baba , dede bir şey demeyecek misiniz abimlere ? Lokmamı sayıyorlar. "
Alınarak çıkan sesime ve gözlerime bakan dedem kaşlarını çatmış abimlere bakıyordu. Içimden gülerken gözlerimi tabağıma çevirdim.
"Kure kare (eşek sıpası) susun kızımın yediğinden size ne ?"
Dedemin sert sesi masada yankılanırken ben gülmemek için yanaklarımı ısırıyordum.
Abimlere gözlerim kaydığında bana tek kaşını kaldırmış şekilde bakıyorlardı. Tatlı tatlı gülümseyerek kahvaltıma devam ettim.
Kahvaltı etmiş hep birlikte kahve içiyorduk. Babam ve abimler işe gitmeden mutlaka kahve içerlerdi. Eskiden ablamlar yapsa da onlar evlendikten sonra bu görev bana kalmıştı. Fatma abla ve kızları yemekleri yapsada biz de hep yardım ederdik.
Huzurun ayak sesleri evimizde yankılanırken dedemin gür sesi geldi kulağıma.
"Ahmet Yavuzoğlu bugün beni görmeye gelecek."
"Neden dede ?"
"Mühim bir mesele vardır. Siz gidin işe babanız benimle kalacak."
Hepimiz boş gözlerle birbirimize bakarken , babam tedirgince tamam diyerek konuyu kapattı. Babamın bu hâli beni endişelendirirken ne olacağı , ne konuşacakları hakkında en ufak fikrim yoktu.
Ahmet Yavuzoğlunu tanıyor olsamda hiç görmemiştim. Miro köyünün ve Yavuzoğlu aşiretinin ağası olarak bilirdik. Bir husumetimiz olmasa da can canada değildik.
Abimler dedemin lafı üzerine kahvelerini içerek işe gitmiş , ben ise kafamı boşaltmak için halı dokumaya halı odasına gelmiştim.
Evet halı odam vardı. Hayallerimi ilmek ilmek işlediğim , tüm benliğimi , beni bilen halılarım vardı. Para kazanmak için yapmazdım. Sevdiklerime hediye gönderir kendi evimize dokurdum. Ellerim halıda , düşüncelerim ise uçsuz diyarlardayken annemin beni çağırdığını işittim. Kafamda ki yazmayı düzelterek aşağı indiğimde babam yaşlarında bir adam ve yanında genç bir adam daha vardı.
Ben anneme bakarken o adamı işaret etmiş ve ben el öpmek için yanlarına varmıştım.
Annem herkes için bunu benden istemezdi. Bu adam büyük ihtimalle Ahmet ağa idi. Elini öperek hoşgeldiniz demiş ve yanındaki adama da bakmadan baş selamı vermiştim.
Annem kahve yap kızım dediğinde odadan çıkarken annem tekrar çağırması ile arkamı döndüm. Dönmem ile genç adamın gözleri ile buluşmam aynı saliseler içinde gerçekleşmişti.
Bir dünya gibi bakan gözleri gözlerime sarmalandığında olduğum zaman diliminden yok olmuş gibi hissetmiştim. İlk anda farketmesemde adamın sert bakışları beni rahatsız etmiş ve gözlerimi anneme çevirmiştim. Annemin bana manidar bakışı beni utandırmıştı.
Kahveleri yapıp getirdiğimde o adam ile bir daha göz göze gelmemek için bin bir çaba sarfetmiş ve sonunda başarmıştım. Kahveleri verip tekrar odama çıkarken annemde benim ile gelmişti.
"Daye ?(anne)"
Annemin sadece bana bakıp susması beni geriyordu.
"Kaçemın (kızım) , güzel gözlüm."
"Efendim anne. Ne oldu ?"
"Hele sana bir şey diyeceğim ama hemen olmaz deme."
"Buyur anne. "
"Kızım Ahmet ağa seni oğlu Aşiti ağaya ister. Daha doğrusu önden bir haber etmeye gelmiş. Yarın akşam istemeye gelecekler."
"Hani ben daha küçüktüm daye. "
"Kaçemın sen benim hep küçük yavrumsun. Babanları bilirsin , daha da güçlenmek için çabalıyor. Ahmet ağa da babangil gibi güçlenmek ister. Hem de oğlunu evlendirmek ister."
"İş için mi evleneceğim anne ben ? Para için mi de hele bana ?"
"O nasıl laf güzel kızım. Ahmet ağa senin ağır başlılığını , güzelliğini duymuş oğlunun da yaşı gelmiş seni ister. Daha baban he demedi. Sana sormamı istedi."
"Belki bir sevdiği vardır ?"
"Olsa gelmezdi güzel kızım. Ahmet ağa merhametlidir. Sevenleri ayırmaz. Oğlu istemese bugün burada olmazdı."
Ah!
O güzel gözlü adam Aşiti ağa mıydı ?
Ben Aşiti ağanın gözlerini düşünürken , annem umut dolu gözler ile bana bakıyordu. Babamlar güçlenmek için dese de zor durumda olduğunu biliyordum. Şu zamana kadar babamı bir kez olsun kırmamışken şimdi şu durumda hayır diyemezdim.
"Siz nasıl uygun görürseniz daye. "
Üjjjj leraaa bejjj leraaa :):):))))
Evettt :)) İlk bölüm sizlerle. Bu hikâye için fazlası ile heyecanlıyım. Yorumlarınızı bekliyorum :):):):):)))):):)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ BAHÇESİ ( AŞİTİ AĞA)
General Fiction"İstemiyorum dede. Ben daha küçüğüm istemiyorum. " "Dün yüzükler takılırken aklın neredeydi Dilan hanım." "Evlenmeyeceğim." Kelimenin dudaklarımdan çıkması ile kendimi yerde bulmam aynı saniye dilimi arasında olmuştu. Dedemin tokadı konakta duvardan...