"Hep böyle misindir sen?" Sorduğum soruyla elinde ki derginin sayfalarını çevirmeyi bırakmış, gözlerini gözlerime dokundurmuş ve konuşmak adına derin bir nefes almıştı Hoseok. "Mesela?" "Seninle burada, ciddi bir şey konuşmak istediğimi söylüyorum fakat, yüzüme bile bakma gereksinimi duymuyorsun asla Hoseok. Söylesene, önceden de böyle miydin sen? Ya da sadece bana gıcık felan mı oluyorsun?" "Ya hep böyleydim ya da belki de gerçekten sana gıcık oluyorum, sevmiyorum. Kim bilir?"
Bu sefer özelliklerimizi değiştirmek adına, Hoseok'a hiçbir söylemeden odasından çıkmıştım. Sanırım, ona karşı içimde hissettiğim şeyler vardı, ve o bunu asla dikkate almamakta ısrarcıydı. Bunun beni nasıl yaraladığını, fark etmiyordu.
Nasıl olduğunu bende anlamamıştım fakat, bir şeyler olmuştu ve onu gördüğüm zaman kalp atışlarıma sahip çıkamıyordum, bir olay karşısında neye ne tepki vereceğini bir anda anlıyordum, yüzünü görmesem ya nefes alış-verişinden ya da adımlarının sesinden onun kim olduğunu anlayabiliyordum. Elini ne zaman kaldıracak, hangi ölçüde kaldıracak, saçlarını ne zaman, hangi eliyle geriye doğru itecek ve göz kapaklarını kaç saniye içinde açıp kapatacak, bunun bile istemeden farkına vardığını fark etmiştim. Bu muydu? Aşk dediğimiz şey, böyle miydi? Bunları anladığım zaman, işte bunu fark etmiştim. Onu seviyordum, ve buna engel olamıyordum.
Güldüğü zamanlar o kadar nadir ve cidden yok denecek kadar azdı ki.. Güldüğü zamanda sanki daha da çok yaşadığımı hisseder gibi oluyordum. Fakat üzgün ya da ağladığı zamanlar, vücudumdan bir parça kopar gibi oluyordu.
Onu tanımadan önce ona ne olmuştu bilmiyordum. Her ne oldu, her ne yaşadıysa bunun için onu daha önceden tanımadığıma pişman oluyordum. Belki de bir şeyler vardı ve ben onu o zamanlar tanısaydım buna engel olabilirdim.
Kafamı yastığa koyduğum anda odamın kapısı çalınmıştı. Biraz sessiz, istemeden de biraz şiddetli bir şekilde gir demiştim. "Yoongi, yemek yiyecek misin?" "Yok, teşekkürler Bayan Oh. Bugün biraz yiyesim yok." "Sormam da sakınca var mı, bilmiyorum fakat, iyi misin?" Bir süre durmuş ve ardından durgun bir şekilde sadece başımı olumsuz anlamda sallamak, ardından da gülümsemekle yetinmiştim.
Bayan Oh tekrar kapıyı kapatacakken bir süre durmuş ve kapıyı kapatıp bana doğru gelmişti. Yanıma geçmiş, elini dizlerime koyarak konuşmaya başlamıştı.
"Ben senin yalnızca 3 yıldır yanındayım ama kendini bize gösterdiğin kadarından çok daha fazla tanıyorum seni Yoongi. Belki ailenden birisi sayılmam, belki beni sen sevmedin bilemem ama ben seni gerçekten çok sevdim, seviyorum da. Bir sıkıntın, bir şeyin olduğunda bu evde yardımına koşacak insanlardan birisi de benim. Buna emin olabilirsin. Ayrıca unutmada lütfen. Şimdi, bir şeyin var ve söylemeye çekiniyorsun. Ama emin ol, sırrın bende güvende kalacaktır. Sırrın, burada, ve burada güvende." Bayan Oh elini ilk önce şakaklarına doğru, daha sonra da kalbine doğru götürdükten sonra ellerimi tutmuş ve gülümsemişti.
"Bayan Oh?" "Efendim oğlum?" "Ne zamandan beri bu evdesiniz?" "Ah, ben kendimi bildim bileli bu evdeyim. Hoseok, elime doğdu gibi bir şey." Bayan Oh'un kurduğu son cümle beni nedensizce çok mutlu ederken konuşmasına devam etmişti. "Neden sordun ki şimdi durup dururken?" "Bunu sormam ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemiyorum. Ama size güvendiğimden ve ailemden birisi olarak saydığımdan soruyorum. Hoseok, o neden böyle?"
Bayan Oh dolan gözlerini şaklamak istercesine başını öne eğdiğinde, iyi şeyler yaşamadığı apaçık ortadaydı. Derin bir nefes aldıktan sonra cümlelerini ardı ardına sıraladı.
"Hoseok'un daha hayatı başlarken normal değildi. Yani fark ettin mi bilmiyorum. Babası ile soy isimleri aynı bile değil. Hoseok'un babası, daha o doğmadan annesini başka bir kadın için terk etti. Aslında evli bile değillerdi ama Bayan Shin Hoseok'a hamile kalmıştı. Hoseok'un babası onu istemeyince, başka bir kadın ile kaçıp gitti buralardan. Bay Kang Bayan Shin'in çocukluk arkadaşıymış, ama ona karşı içinde hep bir şeyler varmış. Bunu öğrendiğinde Bayan Shin'e hep yanında olabileceğini söylemiş. Bir şekilde Bayan Shin ve Bay Kang, küçük bir nikahla karı-koca oldular."
Bayan Oh, bir süre durup daha sonra yutkunarak sözlerine devam etmişti.
"Daha sonra, Hoseok beklediklerinden erken geldi ve prematüre olarak doğdu. Küçücüktü, gerçekten oyuncak bebek gibi küçücük. Fazla erken doğum olduğu için doktorlar yaşaması biraz zor demişlerdi ama ben hissetmiştim, o gerçekten de güçlü bir çocuk olacaktı. Hepimiz ondan umutluyduk. Gözlerini ilk açtığında, çok garip hissetmiştim. O kadar güzel bir bebekti ki, büyüdüğünde gerçekten kızları kıskandıracak bir güzelliğe sahip olmuştu. En başından belliydi, o küvez de yatarken belliydi bu kadar güzel olacağı. Daha sonra Hoseok büyüdü, okul çağına geldi. Hep eğlenceli bir çocuktu o Yoongi, hep gülerdi. Etrafta üzgün birisini görse onu güldürmek için elinden geleni yapardı. Sokağa çıktığında hayvanlara kendi beslenme çantasından yemek verirdi, kendinin aç kalacağını asla umursamazdı. Ya da benden bir şeyler hazırlamamı isterdi. Bir kahkaha sesi duysak, onun Hoseok olduğunu anında anlardık. Ne zaman orta okula geçti, kabusu orada başladı. Hoseok eşcinsel olduğunu fark ettiğinde henüz orta okula geçiyordu ve o her ne kadar söylemek istemese de, bir şekilde duyulmuştu, öğrenilmiş, dalga geçilmiş, okulda yaşamadığı zorluk kalmamıştı. Bir sürü okul değişirdi Hoseok. Her yerde de psikolojik baskıya uğradı. Şanslıydı ki son geçtiği okulda Seokjin ve Namjoon ile tanışmıştı. Onlar ona kol kanat germişlerdi. Aralarında tek güçlü durmaya çalışan Namjoon'du. Seokjin mutlu, kimseyi umursamayan birisi gibi görünse de kalbi yaralanıyordu. Kimin yaralanmazdı ki? Seokjin, kimseye söylemeden çekinmezdi ama alacağı tepkilerden hep korkardı. Namjoon konusunu açmaz, açılınca da umursamadan söylerdi. O da alacağı tepkilerden korkardı fakat Seokjin'e nazaran daha çok vereceği cevabı vardı. Hoseok ise asla konuşmak için ağzını açmazdı. Ne zaman üçü birlikte olur, Hoseok'u o zaman konuşurken görürdük. Küçükken bizi güldürmeye çalışan çocuk, şimdi gözleriyle bile konuşmaz olmuştu. Liseye ilk başladığında bir anda babası çıkageldi. Neden, niye? Hiçbir şey olmadan gelmişti öylece. Elini tutan, yalnızca dizlerine uzanan boyu ile bir çocukla gelmişti. Hoseok o zaman öğrendi Bay Kang'ın kendi babası olmadığını. Soy isim mevzusunu bir şekilde saklamışlardı. Yalanla, örtbasla... Hoseok bu kadar olayı yaşamış birisine göre, bence çok daha güçlü davranmaya çalışıyor. Ama sana da dedim, ben bana, bize gösterdiğinizden daha iyi tanıyorum sizi diye. Bir yere bakışınızdan ne olduğunu anlayabilirim belki de. Sen, Yoongi. Hoseok'a karşı bir şeyler mi hissediyorsun?"
Bayan Oh'un sözleriyle hafif telaşa kapılmış, fakat belli etmemeye özen göstererek konuşmuştum. "Yok canım. Ne alaka? Sadece, neden böyle olduğunu merak ettim." "O zaman neden tırnaklarını yoluyorsun? Endişeli ve korkmuş olduğunda hep bunu yaparsın. Seni tanıdığını söylemiştim Yoongi, benden gizleme." Yalnızca başımı sallamakla yetinmiştim. "Teşekkürler, anne." Bayan Oh hafif tebessüm ederek yanımdan kalkmış ve odadan çıkmıştı.
"Seni, bu bataklıktan kurtaracağım Hoseok. Lütfen bana biraz daha zaman ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia & yoonseok.
Fanfictionaynı hikâye, farklı seçimler. ✉&düz yazı. ✉not: açıkçası bir miktar beyin yakıyorum burada.. ufak tefek yanlışlarda var ama ilk yazdığım fic olduğu için umarım mazur görürsünüz. saygılar.