"Hyung, şu ayaklarını çeker misin lütfen. Görmüyor musun süpürmeye çalışıyorum burada?" Evin içine şöyle bir baktığımda, bir yanda Taehyung'un isyankar tavırları, bir yanda aşklarına günden güne daha da aşk katan Namjoon ve Seokjin çifti, bir diğer yanda da yalnızca kendi halinde takılan Hoseok vardı. Bense bir köşe de oturmuş, onları izliyordum. Belki boş bir iş olabilirdi fakat ben bundan zevk alıyordum. Hiçbir sebebi yokken.
Okul sıralamasını ve üniversite sınavı için yeterli olup olmadığımızı belli edecek olan sınava girmiş ve hepimiz yüksek notlar almıştık. Hayalini kurduğum, ya da hayallerimde ki gibi, hepimiz umarım Konkuk Üniversitesine girebilecektik. Puanlarımız bunun için yeterliydi.
Bahar yerini yaz tatiline bıraktığında Kyungsoo JongIn'e tekrar açılmış ve tekrar reddedilmişti. Bunun üzerine uzunca bir tatil için yurt dışına çıkmıştı. Taehyung'un eve geldiği 1 ayı geçmiş ve babasıyla arasında olan birkaç sorunu geride bırakmıştı. Namjoon'un annesi ve babası boşanmış, sözleştikleri gibi annesi ikisine de veda ederek Kore'yi bir mazi olarak arkasında bırakmıştı. Seokjin bu süre zarfında, pek tabii bizde aynı şekilde, Namjoon'un yanında durup ona destek olmuştuk. Hoseok ile aramızda nedenini bilmediğimiz soğuk rüzgarlar esiyordu. Eğer tahmin ettiğim şeyse, bunu öğrenemediğim için kendimi asla affetmeyecektim.
O sırada Taehyung'un aklımı okumuş gibi konuşmasıyla adeta içime su serpilmişti. "Hyunglarım! Bir tanıdığım var, onun hastanesine gidelim. Ne olur olmaz. Check-up yaptırmaktan kimseye zarar gelmez, öyle değil mi?" "Mantıklı." Namjoon konuştuğunda Seokjin'de onu onaylar bir şekilde doğrulamıştı sözlerini. "Bence de, hepimiz için iyi olabilir. Ya bir şeyimiz çıkarsa?" Hoseok yine sessiz kalma taraftarıyken Taehyung elinde ki süpürgeyi bırakarak ona doğru gitmiş ve elinde ki dergiyi alarak konuşmaya çalışmıştı. "Hadi hyung, bak hepsi kabul etti. Bir sen etmedin. Hm? Belki büyük tehlikelerden korunacaksın, olamaz mı? Olabilir." Hoseok oturduğu yerden Taehyung'a bakarken cevap vermeden elinden aldığı dergiye bakıp tekrar elinden çekmiş ve okumasına devam etmişti. Aynı zamanda okurken de cevabını vermişti. "Pekala. Ne zaman bu şey?" Taehyung küçük çocuklar gibi ellerine birbirine çarparken cevap vermişti. "Bu hafta sonu."
Namjoon'un telefonu ile eş zamanda kapının kırılan camıyla içeriye birisinin girmesi bir olmuştu. Hepimiz şaşkınca neler olduğunu anlamaya çalışırken karşımda gördüğüm parlak sarı saçlı, baştan aşağıya simsiyah giyimli bedene tekrar özlemle bakıyordum. "K-kusura bakmayın ama saklanmam gerek." Nefes nefese kalmış bir şekilde konuşurken Hoseok kapıda duran bedeni depo katına götürmüş ve sakladıktan sonra geriye dönmüştü. "Birisi gelirse, kimse bir şey görmedi. Tamam mı?" Hepimiz kafamızı sallarken Hoseok dışarıya çıkmış ve koşarak uzaklaşan adamlara baktıktan sonra derin bir nefes alarak içeriye girmişti.
Kapıyı kapattıktan sonra tekrar aşağıya inerek yanında ki yabancı (?) çocukla geri dönmüştü. Taehyung korkmuş yanını gizlemeye çalışarak fevri bir şekilde çıkmışmıştı. "Hey! Kapımızın camını kırdın? Bize bir cam borçlusun. Üstelik ne! Kırık cam mı? Ben az önce ne zorluklarla süpürdüm buraları senin haberin var mı?" "Ben üzgünüm." "Taehyung sakin ol. Birisinden ya da bir şeyden kaçıyordu belli ki. Oturup bir soluklansın ilk önce." Taehyung mırıldanarak ve göz devirerek koltuğun bir köşesine geçmişti.
Seokjin gülümseyerek karşında ki bedene doğru yaklaşmış ve Namjoon'un getirdiği su bardağını ona doğru uzatmıştı. "Yorulmuşsundur bir otur dinlen." Kendi yerini de aldıktan sonra tekrar konuşmasına devam etmişti. "Ee, kimsin sen? Adın ne, neyden kaçıyordun?" "EN ÖNEMLİSİ KAPIMIZI NEDEN KIRDIN?" Hoseok Taehyung'un kafasına bir şaplak attıktan sonra kollarını göğsünde bağlayarak konuşmaya başlamıştı. "İsmi Park Jimin. Kendisi kuzenim olur. Öz değil. Annemin eşinin yeğeni. Muhtemelen de babasından kaçıyordu. Doğru mu?" Jimin başını hafifçe sallayıp mahçup bir şekilde önüne eğmiş ve elleriyle oynamaya başlamıştı.
"Babam beni istemediğim işlerle uğraşmam için şirkete zorla çağırıyor fakat her seferinde kaçıyorum. Üstelik yönelimimi öğrendikten sonra-" "GAY MİSİN?" "Sen neden hep bağırarak konuşuyorsun süt kahvesi?" "Ne? Süt kahvesi mi! Sen sus horoz ibiği!" "Horoz ibiği mi? Benim nerem horoz ibiği be? En azından civciv deseydin daha anlayışlı olurdum." "Şey işte, saçların ibiği andırıyor biraz." "Hey! Anaokuluna mı geldik? Taehyung sus ve dinle sadece. Konuşarak araya girme." "Her neyse." Jimin ayağa kalkarak üzerini sirkelemiş ve konuşmasına kaldığı yerden devam etmiştiniz " "Ben burasını yaptıracağım, lütfen endişelenmeyin. Fakat şu anda üzerimde hiç para yok. Bu konuda üzgünüm, artık gitsem iyi olur." Jimin kapıdan çıkacakken Taehyung arkasından ayağa kalkarak yanına gitmiş ve omzundan tutarak onu kendisine çevirmişti. "Gitme... Aman yani gitmeyebilirsin. Babandan kaçtığını söylemedin mi? Hem ayrıca buraları süpürürsün. Bu da bize minnettarlığının bir göstergesi olur. Hm?" Daha sonra bize dönerek devam etmişti. "Değil mi hyunglarım?" Tekrar arkasına dönerek Jimin'e uzun ince ellerini uzatmıştı. "Bu arada ben Taehyung. Kim Taehyung." Jimin tebessüm ederek önünde ki ele uzanmış ve konuşmuştu. "Ben de Park Jimin. Memnun oldum, sütlü kahve."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia & yoonseok.
Fanfictionaynı hikâye, farklı seçimler. ✉&düz yazı. ✉not: açıkçası bir miktar beyin yakıyorum burada.. ufak tefek yanlışlarda var ama ilk yazdığım fic olduğu için umarım mazur görürsünüz. saygılar.