"HEY! Sana seslendiğimi duymuyor musun?" Nefes nefese kalmış bir şekilde Hoseok'un arkasından koşarken bir yandan da Yoon Ji'nin elimi bırakmaması adına çabalıyordum.
"Bana mı seslendin?" Hoseok arkasını dönmüş ve kendini işaret ederek bana soru soran gözlerle bakmıştı. "Evet... Evet sana... Dedim. Hey, neden bu kadar hızlısın." Ben nefes nefese kalmış bir şekilde cümlemi tamamlamaya çalışırken, Hoseok iki eli de ceplerindeyken umursamazca omuzlarını silkmişti. "Ne oldu?" diye ekledikten sonra gözleri bir anda Yoon Ji'ye kaymış ve ona doğru eğilerek konuşmaya başlamıştı.
"Hey, selam. Ben Hoseok, peki ya sen kimsin?" Yoon Ji cevap verip vermemek arasında gidip gelirken ona gözlerimle cevap verebileceğine dair işaret yaptıktan sonra Hoseok'a dönmüş ve konuşmuştu. "Min Yoon Ji. Abimin kardeşiyim." Yoon Ji'nin söylediği cümlenin saçmalığına gülerken Hoseok bir anda başını kaldırmış ve Yoon Ji'yi işaret ederek konuşmuştu.
"Diğer elini de ben tutabilir miyim?" Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra Hoseok elini Yoon Ji'ye doğru uzatmıştı.
"Neden oradan bize bakıyordun? Ya da, izliyordun mu demeliyim?" Hoseok yüzüme bile bakmadan konuşurken, ben onun yüzünün her bir detayını ezberliyordum. "Ben mi? Ah hayır, sizi izlemiyordum. Yalnızca küçük çocuklar her zaman zayıf noktam olmuştur. Kendimi ne zaman huzursuz hissetsem buraya gelirim."
Yoon Ji bir anda ikimizin de elini bırakıp önümüzde durduğunda şaşkınlıkla ona bakıyorduk. "Ah! Bildim bildim! Sen o abisin! Hani şu her gün bize çikolata şeker falan getiren gizemli abi!" Bir süre durup tekrar bize dönerek: "Vaay, adın Hoseok'muş demek. Bende çok merak ediyordum. Çokta yakışıklısın! Artık iki tane mükemmel yakışıklı abim var!" Hoseok Yoon Ji'ye bakıp gülümsedikten sonra başını evet anlamında sallamış ve hafifçe başını okşadıktan sonra tekrar elini tutmuştu.
Yolda ilerlerken parkın önünde durduğumuzda Yoon Ji heyecanla ikimizin de elini bırakıp salıncaklardan birisine oturmuş ve elleriyle bizlere yanına gitmemiz hakkında işaretler yapıyordu.
"Sende bin." Hoseok'un salıncağı işaret ederek bana doğru konuşmasıyla gülmüş ve kabul etmeyerek, salıncağa onun binmesini söylemiştim. "Hayır, ben iyiyim böyle teşekkürler. Ama sen binebilirsin." Hoseok hiç itiraz etmeden salıncağa oturduğunda Yoon Ji kıkırdamıştı. "Abi! Onun şeyi.. Uhm poposu biraz büyük geldi sanırım salıncağa." "Hey, benim vücudum kızların vücutlarına taş çıkartır bir kere!" Hoseok gülerek cevap verdiğinde saate bakmış ve biraz geç kalmış olduğumuzu fark ettiğimde Yoon Ji'ye acele etmemiz gerektiğini söylemiştim.
"Eviniz uzaktaysa, arabayla gidebiliriz? Yani eğer ka-" "Ah hayır teşekkürler biz böyle iyiyiz." "ABİ! Lütfen lütfen arabayla gidelim lütfen lütfen." Yoon Ji'nin bu isteyen bakışları ve Hoseok'a karşı beslediğim fazlasıyla özlem harmanlanınca, bu teklif gittikçe reddedilemez bir hal alıyordu. "Ah. Pekala." Hoseok bu teklifi kabul etmemizin ardından hemen bir telefon etmiş ve yaklaşık 9-10 dakika içinde araba gelmişti.
Evin önüne geldiğimizde araba durmuş ve Yoon Ji ile biraz aceleci bir şekilde inmiştik. Hoseok'ta arkamızdan inmeye hazırlanırken ona her ne kadar inmesine gerek olmadığını söylesem de, beni umursamayarak yine de inmişti.
Bahçe kapısının önünde bizi bekleyen annemi gördüğümde, yüzünden endişeli olduğunu anlamıştım. "Neredesiniz bakayım siz bu saate kadar? Yoongi telefonun mu yok oğlum? Arıyorum arıyorum açmıyorsun." O sırada gözleri arkamda duran Hoseok'ta takılı kalmış ve bir müddet sonra konuşmaya başlamıştı.
"Siz?..." "Ah ben. Jung Hoseok Efendim. Memnun oldum." Hoseok konuşmasını bitirdikten sonra selamlaşmak adına elini anneme uzatmıştı.
"Bende tam yemek hazırlamıştım. Lütfen gel sende." Annemin sözlerini onaylarcasına Yoon Ji ve ben de Hoseok'a ısrar etmiştik. Hoseok hepimizin -daha sonradan babamın da katılmasıyla dördümüzün- ısrarlarına karşı koymamış ve içeriye girmişti.
"Oğlum sen arkadaşına kıyafet ver formalarıyla kalmasın rahatsız olur-" "Ah hayır efendim, teşekkürler ben böyle iyiyim." "Olur mu öyle şey hiç? Hadi Yoongi, hadi oğlum."
Hoseok'a seslenerek onu da arkamdan odama çağırmış ve içeriye girmiştik. Dolaptan bir Hoseok'a bir de kendime düzgün kıyafetler çıkartıp Hoseok'a uzatmak adına döndüğümde, benden erken davranıp kıyafetlerini çıkartmaya başlamış olduğunu görmüştüm.
"Yani... Ben çıksaydım öncelikle." "Sorun yok. Ben çekinmem böyle şeylerden. Sonuçta bende olan sende de var, yalan mı?" "Orası öyle tabi de... Bilemedim şimdi." Hoseok ile giyinme işini tamamladığımızda odadan çıkmış ve adımlarımızı mutfağa doğru uydurmuştuk.
"Enfes kokuyor anne. Ne yaptın?" "Yemek?" "Teşekkürler, çok açıklayıcı oldu cidden." Gülüşerek masaya oturduğumuzda babam Hoseok'u soru yağmuruna tutmuştu.
"Yoongi ile nereden tanışıyorsunuz? Yani formandan anladığım kadarıyla aynı okulda değilsiniz?" "Evet efendim. Ortak arkadaşlarımız var. Yoongi'nin okulunda benim çocukluk arkadaşlarım var. O sayede tanışmış bulunduk." "Anladım... Ne okumak istiyorsun peki?" "Mimarlık-" "Mimarlık."
Hoseok'la birlikte bende kendime engel olamayarak, aynı anda aynı şeyi söylediğimizde masada ki herkesin gözü benim üzerimde kitlenmişti. "Yani.. Öyle bir tipi var. O yüzden şey yaptım bende..." Nasıl böyle bir anda saçma bir neden uydurduğuma şaşırırken herkesin gözünün üzerimden çekilmesi, korkumu bir nevi de olsa aza indirmişti.
Babam sorularına devam ederken bir anda ne Hoseok'un, ne de benim hiç istemeyeceğim yere gelmişti konu. "Annen baban ne iş yapıyor?" Gözlerim Hoseok'ta takılı kaldığında yüzünün her bir uzvunun değişik şekiller aldığını fark edebiliyordum.
Hoseok bir süre duraksadıktan sonra, dudaklarını ıslattıktan sonra konuşmak adına aralamıştı. "Annem haber spikeri, babam yok." Hoseok babam yok cümlesini söyledikten sonra sertçe yutkunmuş ve sözlerine kaldığı yerden devam etmişti. "Onun yerine annemin eşi var. Baba bilirim kendisini. Sağ olsun her şeyimle ilgilendi. O da mühendis."
Hoseok gülümseyerek cümlesini sonlandırmış ve önünde ki bir bardak suyu tek dikişte bitirmişti. "Sakıncası yoksa.. Baba-" "ANNE! İnsanların özel hayatının bizi pek ilgilendirdiğini sanmıyorum. Özellikle de yeni tanışmış bulunuyorsanız. Hoseok gitmek istersen sorun değil. Ben yanlış anlamam." "Hayır hayır. Sorun değil. Ben yalnızca lavaboyu kullanmak istiyorum." "Tabi, buyur."
Hoseok'a lavaboya kadar eşlik ettikten sonra tekrar masada ki yerimi aldığımda anne ve babamın mahçup yüz ifadeleriyle karşılaşmıştım. "Hadi ama, yapmayın böyle. Tamam özür dilerim sert çıktım size biraz ama onu da anlamamız gerekiyor. Hm?" Hoseok tekrar geri geldiğinde masaya geçmiş ve yemeğine kaldığı yerden devam etmişti.
"Bir daha gel olur mu? Bu akşam için de kusurumuza bakma, özür dileriz. Biraz çizgiyi aştık sanırsak." Annem konuşmasını bitirdikten sonra Hoseok gülümseyerek ona doğru gitmiş ve sıkıca sarılıp önemli olmadığına dair bir şeyler söyledikten sonra babamla selamlaşmış ve evden çıkmıştı.
Arkasından onu takip ederken bir anda bedenini bana doğru çevirmiş ve konuşmuştu. "Babam hakkında birkaç şey biliyor gibisin. Öyle değil mi? Öyle bir halin var. Bilmiyor olsaydın sofrada anneni o şekilde susturmazdın. Söyle bana, özel hayatıma varana kadar burnunu nasıl soktun?"
Hoseok'tan duyduğum şeye karşılık ne cevap vereceğimi bilmeyerek, yalnızca boş boş yüzüne bakıyordum.
Şimdi ne diyebilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia & yoonseok.
Fanfictionaynı hikâye, farklı seçimler. ✉&düz yazı. ✉not: açıkçası bir miktar beyin yakıyorum burada.. ufak tefek yanlışlarda var ama ilk yazdığım fic olduğu için umarım mazur görürsünüz. saygılar.