"Gitme." Hoseok'tan beklemediğim bir cevapla karşı karşıya kaldığımda istemeden de olsa afallamıştım. Ben henüz bir şey söylememişken, gözlerime bakmış ve neden demek istediğimi anlar gibi devam etmişti sözlerine. "Çünkü gitmeni istemiyorum." "İyi ama, neden istemiyorsun Hoseok?" Hoseok, istemediğini belli ederek cümlelerini toparladıktan sonra omuz silkmiş ve cevap vermişti. "Onların sana ne yaptığını biliyorsun, Yoongi. Ya yine bir şey yaparlarsa?" "Ama yine de, gitmem gerek. Gitmem gerekiyor. Lütfen beni zor durumda bırakma."
Bedenimi kapıya doğru çevirip odanın kapısını açtığımda beni durduran şey Hoseok'un sözleri olmuştu. "O zaman birlikte gidelim." Hoseok'a doğru döndüğümde bir şey dememi beklemeden yinelemişti sözlerini. "Birlikte gitmek istiyorum, seninle. Oraya benimle git. En azından bu sefer seni tanıyorum ve, yanında kalmam gerektiğini düşünüyorum. Sana yine bir şey olmasını istemiyorum, lütfen." O anda aklıma gelen ilk cümleyi, dudaklarımdan dökerek bahşetmiştim ona: "Ya sana bir şey olursa? Kendimi affedebileceğimi mi düşünüyorsun? Sana bir şey olmasına dayanamam ben, bilmiyor musun?"
Hoseok adımlarını bana doğru ilerletip, birkaç adım önümde durduğunda biraz daha yaklaşmış ve nefeslerimizin havada çarpışıp birbirini yalamasına izin vermiş ve konuşmuştu. "Benim yanımda sana, senin yanında bana bir şey olmaz, Yoongi. Lütfen, hm?"
[...]
Hoseok'la birlikte aşağı kata doğru inen merdivenleri teker teker takip etmiş ve biraz harap olmuş, biraz da yenilenmeye çalışılmış bir depoya girmiştik.
İçeriye girdiğimizde ortada duran üçlü kanepe ve odanın diğer köşesinde duran tekli kanepede oturan Jooheon, Yonguk ile Baro'yu görmüştük.
Odada gözlerimi bir süre gezdirdikten sonra Jooheon'un konuşmasıyla yüzümü ona doğru çevirmiştim. "Tek geleceğini sanıyordum." Dudaklarımı aralayıp cevap verecekken Hoseok benden önce davranmış ve konuşmuştu. "Böyle olması gerekti, bir sorun mu var?"
Jooheon başını olumsuz anlamda salladığın da Baro oturduğu yerden ayağa kalkarak yanıma gelmiş ve elini bana doğru uzatarak cümlelerini sıralamıştı. "Uzun zaman oldu, kardeşim." "Uzun zaman olduğun da hemfikiriz ama kardeş konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim sanırım, üzgünüm. Hayır, aslında üzgün falan değilim." Baro'nun eli havada kaldığında ona elimi uzatmayacağımı fark etmiş ve tekrar elini indirerek arkasına dönmüştü.
"Otursanıza." Yonguk'un Hoseok ve bana boşta duran koltukları gösterdiğinde ikimizde o yöne doğru geçmiş ve koltuklarda ki yerimizi almıştık.
"Buraya beni bir şey için konuşmaya çağırdığınız ama, görüyorum ki siz tamamlanamamışsınız bile. O yüzden sadece sizden duyacaklarımı dinleyecek, ve gideceğim. Sizi dinliyorum." Ellerimle onlara konuşmaları için hareket yaptığımda, Jooheon oturduğu yerde doğrulmuş ve konuşmak adına öksürdükten sonra cümlelerini söylemişti.
"Bizim de seninle konuşmak istediğimiz şey de aslında buydu Yoongi. Mino, hastanede." "Yani? Ne yapmamı bekliyorsunuz benden? Hayatını mı kurtarayım? Siz benimkini bitirdikten sonra ona böyle bir iyilik yapacağımı mı düşünüyorsunuz gerçekten? Güzel, kendinizi çok güzel kandırmışsınız." "Yoongi lütfen, aramızda hiçbirisinin kanı onunkiyle uymuyor. Seninkiyle uyduğunu biliyoruz, kan kardeş olmak için parmaklarınıza küçük bir çizik atıp konusu açıldığında konuşmuştuk. Ne olur? Lütfen Yoongi. Biz bir hata yaptık, evet. Ama cidden özür dileriz, hepimiz."
Ne yazık ki bazı insanlar kadar gaddar olmayı hiçbir zaman başaramamıştım. Her zaman için içimde ki iyi niyet bir yerden hep açık vuruyordu.
"Ya da, dediğiniz gibi yardımcı olabilirim. Bunu yapabilirim. Ama bu gerçekten yaşamasını istediğim için değil. Uyandığı zaman ona yardım eden kişi olarak beni bilmesini ve o vicdan ile nasıl yaşayacağını merak ettiğim için yapıyorum bunu. Aklınızda başka düşünceler şekillenmesin." Cümlemi bitirdikten sonra Hoseok'a dönmüş ve konuşmuştum. "Hadi Hoseok, gidelim artık." Hoseok başıyla onaylayıp kalkmış ve kapıya doğru gitmişti. Arkasından onu takip etmiş ve bulunduğumuz boğucu ortamdan çıkmıştık.
"İyi olacak mısın?" Hoseok'un sorusuyla benden biraz daha uzun olan boyunun verdiği etkiyle başımı hafifçe yukarıya doğru kaldırmış ve bana bakan bir çift gözle karşı karşıya kalmıştım. Normalde olsa gözlerine bu kadar uzun ve yakından bakabileceğimi hiç düşünmezdim. Bu yüzden kalbimin deli gibi çarpmasına aldırmayıp daha da çok bakmaya devam etmiş ve cevap vermiştim. "Sanırım. Ya da, olmaya çalışacağım."
Ellerim cebimde yürümeye devam ederken aklıma gelen şeyle duraksamış ve Hoseok'a doğru dönüp konuşmak adına ona bakmıştım. "Hoseok?" Hoseok benden cevap bekleyen gözlerle bana baktığında ne diyeceğimi unutmuş gibi aptal aptal yüzüne bakmıştım. "Boşver." Hoseok üstelememiş ve önüne dönerek yürümesine devam etmişti.
Birkaç adım sonra tekrar ismini zikrettiğimde bana biraz meraklı, biraz da sinirli gözlerle bakmıştı. "Sen, yani sorum garip gelebilir ama..." "Neden mi seninle geldim? Ya da neden mi sana zarar gelmesinden korktum?" Ben konuşmadan soracağım şeyi anlamasına şaşırarak kaşlarımı kaldırmış ve onaylayan bir şekilde başımı sallamıştım. Hoseok derin bir nefes aldıktan sonra hemen yakınımızda duran banka oturmuş ve konuşmuştu.
"Bilmem. Sanırım senden hoşlanıyorum." Ben bu kadar basit söyleyemezken onun sanki bir bardak su istermiş gibi bunu söylemesi beni daha da çok şaşırtırken adımlarımı ona doğru çevirmiş ve yanında ki boş yere oturmuştum. "Nasıl, yani? Sen, Jung Hoseok, benden mi hoşlanıyorsun? Hani şu ona her onu sevdiğimi söylediğim ama beni asla tiye almayan adam mısın sen? Güzel şaka, ama başka zaman yap çünkü şu anda duygu-" "Seni öpebilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia & yoonseok.
Fanfictionaynı hikâye, farklı seçimler. ✉&düz yazı. ✉not: açıkçası bir miktar beyin yakıyorum burada.. ufak tefek yanlışlarda var ama ilk yazdığım fic olduğu için umarım mazur görürsünüz. saygılar.