"Abi abi! Geldiğin için teşekkür ederim! Sana gelmen için ilk söylediğimde bana ters bakış attığında çok üzülmüştüm. Ah, ama çok havalıydın.. Seni sınıftakilere sevgilim olarak tanıtacağım!" Yoon Ji'nin şen şakrak olan davranışları benim gülümsememe neden olurken, Min Ki'nin de ağlaması ve onu susturmaya çalışan annemin içinde bulunduğu durumla birlikte nedense daha da hoşuma gitmişti. Uzun süre görmediğimden midir, nedir bilememiştim.
"Yoon Gi ne bakıyorsun annecim? Yardım edersen kardeşinin altını alacağım. Zaten bana ne ki bu çocuklarla gezmek? Ben neyim ki?" "Altı değil." "Efendim?" "Min Ki altına yapmadı anne. Sadece şey işte, o üzerinde ki zımbırtı bacaklarını sıkıyor." "Zımbırtı değil o efendim, zıbın zıbın. Ne sen ne baban bir türlü öğrenemediniz. Sanki siz hiç giymediniz." "İşte, her neyse."
Annem yüzüme anlamaz bakışlar atarken kucağında duran Min Ki'yi almış ve koltuğa yatırdıktan sonra üzerinde ki şeyi biraz daha düzgün bir hâle getirip anneme geri vermiştim. Annem susmakta olan Min Ki'yi görünce bana şaşkın gözlerle bakmış ve konuşmaya başlamıştı. "Vaay Yoon Gi. Senden iyi bir baba olur gibi gözüküyor."
Babamın kapıdan bize seslenmesiyle annem Min Ki'yi bende Yoon Ji'yi kucağımıza aldıktan sonra evden çıktık.
Yola çıktığımız andan itibaren gözlerimi açık tutmaya zorluyordum kendimi. Gerçi, istesem de uyuyamazdım orası çok ayrı bir konu.
O zamanlarda kaza olayı haberlere çıktığı zaman, kazanın olduğu yeri hiçbir şekilde unutamamıştım. Ne kadar çok çabalasamda olmamıştı. Şimdi diyorum ki, iyi ki olmamış. İyi ki unutmamışım.
Kaza başka bir arabada ki iki insanın kavgası yüzünden gerçekleşmişti. Neden bu olayın sorumlusu olan kişilerin ölmesi yerine benim ailem ölmüştü ki? O arabadakiler kavga ederken babamın onlara çarpmamak için direksiyonu yanlış tarafa kırmasıyla, ailemin olduğu araba uçurumdan yuvarlanmış ve her yanını alevler sarmıştı.
Yolları ezbere bildiğim için, oraya yaklaştığımızı anladığımda babama söylemek için döndüğümde, birkaç saniye farkla geç kaldığımı fark etmiştim. Evet, geç kalmıştım belki ama, kurtarmak için henüz hiçbir şey geç değildi. "BABA!" Aniden kendimi direksiyona doğru attığımda babamın direksiyonu yanlış tarafa kırmasını engellemiş ve yalnızca bariyerlere çarpmıştık.
Arkaya doğru baktığımda annemin çocukları kollarıyla siper ettiğini görmüştüm. Derin bir nefes aldıktan sonra babama bakmıştım. O da iyiydi. "Oğlum? Sen.. Sen iyi misin?" Yaşadığı şok yüzünden olacak ki duraksayarak konuşuyordu. "Ben iyiyim baba. Hadi, inelim arabadan." Annemin attığı tiz çığlık kulaklarıma dolarken irkilmiştim. "B-başın kanıyor ama!" "Önemli bir şey değil anne. Küçük bir sıyrık, geçer."
Bir süre sonra ambulans geldiğinde hepimiz teker teker kontrol edilmiştik. Tanrım, sana şükürler olsun ki hiç birisinin saçının teline bile zarar gelmemişti.
Sanırım, başarmıştım. Bu sefer gerçekten de her şey çok daha farklı olacaktı. Her şey çok daha güzel..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia & yoonseok.
Fiksi Penggemaraynı hikâye, farklı seçimler. ✉&düz yazı. ✉not: açıkçası bir miktar beyin yakıyorum burada.. ufak tefek yanlışlarda var ama ilk yazdığım fic olduğu için umarım mazur görürsünüz. saygılar.