Yemeğe kadar 2 saatimin olduğunu hesaba katarsak duş almaya ve eşyalarımı yerleştirmeme yetecek kadar zamanım vardı. Ne de olsa çok fazla eşya getirmemiştim. Öyle dolap dolusu kıyafeti olan olan kızlardan değilim.Gerektiğinde alışveriş yapmasını seviyorum, toptan bir sürü kıyafet alıp sırası geldiğinde giyilmeyi bekleyen şeyleri sevmiyorum.Çabuk sıkılan biri olduğumdan onları gördükçe eskimişler gibi hissediyorumdum ve bazen hiç giymeden çöpe attığım elbiselerim bile olmuştu.Annemle buna bir şekilde çözüm bulmuştuk, az ve gerektiğinde alışveriş.
Kıyafetlerim sandığımdan da çok çıkınca yarıda bıraktım ve duşa girdim.Güzelce duşumu aldıktan sonra bornozumu giyip odama geçtim. Lucky her zamanki gibi beni bekliyordu.Banyodan her çıktığımda beni koklamak gibi bir alışkanlığı var. Hemen yanlış anlayıp yargılamayın.Bu onun güvende hissetmesiyle alakalı birşey.Duş jelimi değiştirdiğimde bile husursuz olduğunu farkettikten sonra beni koklamasına hiç sesimi çıkarmadım.
Beni koklaması bitince siyah iç çamaşırlarımın üzerine geçirdiğim şort tişört kombinimden sonra saçlarımı gelişi güzel topladım. Saçlarımı kurutmaktan nefret ettiğimi söylemiş miydim?
Aşağı mutfağa indiğimde büyükannem beni bekliyordu.Sayamadığım çok yemek ile birlikte hem de!
''Misafirlerimizin olacağını söylememiştin'' dedim elimle masayı göstererek.
''Hayır canım bizden başka kimse yok,otur ve bana katıl'' Duyduklarım karşısında gözlerimi kocaman açtım. Sanki daha fazla büyüyebilirlermiş gibi. Evet doğru bildiniz, gözlerimi sevmiyorum. Yüzümün yarısın gözlerim ve dudaklarım kaplarken nasıl sevebilirim ki zatan.
''Otursana Yağmur.'' diye ikinci bi uyarı aldıktan sonra yerime geçtim. Lucky de benim peşimden gelince en azından birimizin bundan memnun olduğunu bilmek içimi rahatlattı. Masadaki boş tabaklardan birini iyice doldurktan sonra Luckye de işaret vererek kalktım yerimden.
''Şunları bahçeye bırakıp geliyorum. Lucky için'' diyerek mutfaktaki bahçe kapısına yöneldim.
''Tabağı geri getirmeyi unutma''
''Unutmam'' Tabağı bırakacak değildim elbette. Bahçenin köşesindeki ağacın oraya yemekleri dökdükten sonra mutfağa geri dönüp yerime oturdum. Lucky için yemek kabı almam gerektiğini de aklımın bi köşesine not ettim. Salatadan ve tavuktan küçük bi parça alıp yemeğe başladım.
''Anlaşılan sana yemek yeme alışkanlığı edindirmem gerekecek'' dedi büyükannem yediklerime bakarak.
''Ben olsam bu konuya hiç bulaşmazdım, iflah olmayan bi yanım var da. Dayatmalara hiç gelemiyorum''
Saçlarını da kurutmamışsın'' diyerek dediklerimi umursamadığını açıkca belirtti.
''Gerçekten mi? İlk akşam yemeğimizden eleştirilerine başlayacak mısın? Ben çocuk değilim artık büyükanne'' dedim sitem dolu bir sesle.
Ziynet Hanım dediklerime gülümseyerek yemeğine devam etti. Sessizlik içinde geçen yemeğin ardından gelecek olan büyük soruyu beklemeye başladım. Ve evet şimdi geliyo..
''Ben sormadan sen anlatırsın herhalde'' İşte başlıyoruz.
''Neyi anlatıyım ki'' dedim zaman kazanmanın en aciz haliyle.Derin bir nefes aldı ve bir soru daha sordu sabırla.
''Babanı seni benim yanıma gönderecek kadar kızdırmış olan şeyi.''
''Hangisinden bahsediyosun anlamış değilim. Bi-bir sürü şey yapmış olabilirim. Yani sanırım.''
''Son yaptığından bahsediyorum Yağmur. Hadi ama uğraştırmadan anlat.'' Babam sırf yaptığımı büyükanneme kendim anlatayım ve sesli bir şekilde söylediğimde ne kadar saçma olduğunu anlayayım diye anlatmamıştı büyükanneme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİNCİ ŞANS
ChickLitŞimdi bir düşünün; anneniz sizin hayatınızı kurtarırken ölseydi ne hissederdiniz? Ya da eşinin ölümüyle iyice kendini işine kaptıran babanızın kızıyla başa çıkamayacağını anlayıp sizi başka şehire, büyükannenizin yanına, gönderseydi ne düşünürdünüz...