~19~

1.9K 116 6
                                    

Gülşen

  Bunun neden böyle devam ettiğini sorgulamamakla beraber hayatım boyunca hep insanlar tarafından aldatıldım. Belki de bu sebeple hayvanseverdim, hayvanlar sizi kandırmaya çalışsa bile eksik akılları ve anlamdan bir haber hareketleri dolayısıyla kendilerini, yapmaya çalıştıkları işi belli ederlerdi. Bunun sonucunda onlara kızamazdınız çünkü sevimli mi sevimli minicik suratları sizin sinirlerinizi sanki suçlu sizmişsiniz de şu anda da ondan özür dilemek için çırpınıyorsunuz gibi bir hâle sokardı. Merve'nin belki yetersiz ya da aktif kullanılmayan bir aklı ya da benim dışımda herkese aşırı sevimlilikten kalp çarpıntısı geçiren bir suratı yoktu, o Pamuk Prenses'i kıskandıran teni, hafif kemikli ama aynı zamanda da küçüklüğünden bir şey kaybetmeyen burnu, alınmadığı belli olan ama yinde de kusursuz şeklini koruyan kaşları, -kaşlarını görmek insanı zorluyordu ama hafif bir rüzgarda veyahut sıkıldığında elini saçından geçirmesi yardımıyla rahatça gözüküyordu. Saklamasına da gerek yoktu ayrıca, her şeyi malzemeleri özenle birleştirilmiş bir yemek gibiydi, tadılmayı bekliyordu- 

Uzun ve  simsiyah düz kirpiklerle bezenmiş bana bademleri hatırlatan hafif çekik gözleri, çıkıntılı ayrıca bıçaktan hâllice çenesi, dar ama dolgun ve şekilli dudakları, kısa sayılabilecek boydaki siyaha çalan ve değişik bir şekilde beni erkeklerde duyunca etkilemeyen ama ondayken  büyüleyen bir erkeksi kokuya sahip saçları, genellikle bol kıyafetlerin süslediği şekilli vücuduyla gayet normal biri olarak görünebilirdi. Değildi çünkü her şeyi görünüşten ibaret sanan insanlar tarafından mecburen bilinçli bir hâle getirilmişti. İnsanları bir galoş olarak kullananlardan farklıydı. Bana değer veriyordu ve bu yüzden yapmak istediklerini bile biraz acınası bir şekilde de olsa ben uykudayken yapmayı tercih etmişti.

   Uykuda olduğumu sanıyordu, evet çünkü ben etkisiz hâldeyken bana yapmak istediği şeyleri rahatlıkla yapabilirdi. Ben de bunu düzenli nefeslerim ve kıpraşmayan göz kapaklarımla destekleyip yaklaşık 4 ders saattir oyunumu sürdürüyordum, birinin gelmesi ya da kütüphanenin başına bir şey gelmesi umrumda değildi. Bu okul o tür şeylere fazla takılmazdı, öğrencilerin dinlenmeye de hakkı olduğunu bilirdi. Zaten çoğu ögretmenden daha fazla mesai yapmıştım, bıraksaydılar da dinlenseydim.

   Dudağımın yanında kuru ve küçük bir baskı hissedince el mecbur önce sıkıca kapatıp sonra ışığıma ulaşmış gibi açtım gözlerimi. Karşımdaki korkmuş ceylan baskının sahibi olduğunu belki eder gibiydi. Dudağı anın stresiyle titriyorken gözleriyse hiç olmadığı kadar masum bakıyordu. Ben bir canavar mıydım? Neden bu denli rahatsız olmuştu benden? Bilincim yerinde değilken yapabildiği şeylerden şu an utanç duyması yersizdi. Ben onu dudağımın ötesinde hissetmekten sıkılmıştım. Konuşmak istemiyordum, sadece ilki olduğunu tahmin ettiğim öpücüğü çalmak istiyordum.

   Elimi yanağına çıkarıp okşadım önce, rahatlamasını istiyordum. Alnımı alnına dayadığımdaysa nefesini veremediğini fark etmiştim. Sanırım benden etkileniyordu, yalnız olduğunu söyleyemezdim. Birkaç saniye kokusunu aynı pozisyonda içime çektikten sonra harekete geçmek için doğru zaman olduğunu anladım ve korkudan yoksun bir şekilde dudaklarımı dudaklarına bastırdım. İleriye gitmeyecektim çünkü bunu kaldırabileceğimizi zannetmiyordum. Küçük dudakları hakimiyetik altında iyice büzülmüşken tezimi doğrulamış oldum. İlk öpücüğünü alıyordum. Kendime engel olamayıp üst dudağını emmeye başladım. O da yapabildiği kadarıyla alt dudağımla uğraşıyordu. Dudaklarımın baskısını hafifleştirip dudak kenarına doğru kaydım. Yanaklarında yavaş yavaş yolumu çizerken altımda titreyen bedene dayanamadım ve alt tarafımı ona bastırdım. Ağzından çıkan küçük inleme bana doğru yolda olduğu fark ettirmişti ama aşırı duygu yoğunluğundan ölmemek için geri çekilmek zorundaydım. Zamanımız boldu ne de olsa.

  Minik kız gözlerini üstünden inip sola kaymış bedenime kenetledi. Göğsü hızla inip kalkıyordu, bakışlarımı yüzüne odakladığımda bu suskunluğun bitmesi gerektiğine karar verdim.

   "Merve, iyi misin?" bunu söylemem belki saçmaydı ama konuşmam gereken şekil buydu ve ben klişeleri bozmayı sevmezdim. Ardından acıyla dolu bir gülümsemeyle yanıtladı beni,

  "Yeterince uyuduk sanırım. Kütüphaneye gidelim en iyisi."

   Duvar kenarında olduğu için üstümden atlayıp ayakta beni beklemeye başladı. Biraz beklese ben de kalkardım. Utancıncan beyin fonksiyonlarını da kaybetmişti. Yanına kalkmak için güç almak adına bir ses çıkardım ve ikimiz de ayakta olduğumuz sırada sevişme sonrası hamburger yemeye gitmeye hazırlanan bir çiftin psikolojisine girip üstümüzü düzelttik. Önümden yürüyordu. Revirden çıktığımızda okula gitmek için uzun bir yolu aşmak gerekiyordu ama yol şu anda bana olduğundan da uzun geliyordu çünkü sessizlik önümüze engel yaratıyordu. Merve önümden yürüyordu, evet ama dudağını tuttuğunu göremeyeceğimi sanması aptalcaydı. O sadece utanıyordu. Bu çok normaldi çünkü yaşadıklarına, yaşadıklarımıza alışkın değildi. Ben de değildim aslında. Daha önce sevgilim olmuştu belki ama bu kadar yoğun şeyler yaşadığım birine ilk kez denk geliyordum.

   Aynı düzlükte devam eden yolun ardından okula geldik. Kütüphaneye adımlarken içimdeki korku gitgide artıyordu çünkü orada ona nasıl davranacağımı bilmiyordum. Sonunda, o önden gittiğinden önce davranıp kapıyı açtı ve  kitap ödünç almak adına nöbetçilere isim yazdırmak isteyen insanların bulunması için ayrılan bölümde birini gördük. Bu da neyin nesiydi böyle? Suratını göremiyorduk çünkü dönen sandalyenin arkası bize dönüktü. Kapıyı kilitlemediğimiz için kendime içimden küfür ederken çocuğa seslenme ihtiyacı hissettim.

  "Pardon, kimsiniz acaba? Yardımcı olabilir miyiz?"

  Çocuk sandalyesini bize doğru aniden çevirdiğinde Merve'nin normal olarak korktuğunu anlamıştım. Arkamda durmaya dikkat ediyordu. Çocuğun suratı benden küçük olduğunu belli edercesineydi. Gözlüğü siyah ve dikdörtgendi, esmer tenini sivilceler kaplıyordu kısa saçlarıyla normal biri olduğunu göstermişti bize. Yüzündeki o rahatsız edici sırıtması dışında. Ardından gözlerini belertip yanımıza ulaştı. Merve tam şu anda elimi sıkıca kavramış bir vaziyetteydi. Çocuk bir işe yaramıştı en azından.

  "Hareketlerinize dikkat edin. Okul kamera dolu." dediği bu şey doğruydu evet ama o, kameralara ulaşabilecek  yetkiye sahip biri gibi görünmüyordu. Nedenini sorgulamak için ona bir iki adım yaklaşıp,

  "Bunun seni ilgilendirdiğini zannetmem. Ayrıca kameralar sadece müdürün erişimine açık. Şu anda seni şikayet edebileceğimin farkındasındır umarım." dediklerim Merve'yi tatmin etmiş gibiydi. Onay mırıltıları çıkardıktan sonra kendini dikleştirip sözü almaya çalıştı ama tam o sırada adını bilmediğimiz çocuk lafı devralmak istercesine atıldı:

  "Fazla kurcalıyorsunuz lezbiyenler, yapmayın." havalı olduğunu düşündüğü bir ses tonuyla söylediklerinin ardında koluma çarptı ve kütüphaneyi kapıyı sertçe kapatarak terk etti. Vakit kaybetmeden Merve'ye baktım.

"Ne yapacağız? Müdüre şikayet etmekten başka bir kurtuluş yolu yok ama kontrol etmek için kameralara bakacak ve biz yine suçlu olacağız."

  Derin derin düşündü. Hâlâ elimi tutmakta olan eli ve yamulan duruşuyla beni belli bir sürenin geçmesinin ardından cevapladı,

"Bu lanet çocuğun kamera kayıtlarını aldığına eminim. Silmek de işe yaramaz. Yapabileceğimiz tek şey olası bir felakette birbirimize sahip olduğumuz unutmamak."

   Acıyla güldü. Ona sıkıca sarıldım. Burnunu kokumu içine çektiğini belli edercesine boynuma gömdü ve derin derin nefesler alıp verdi. Burnundan çıkan sıcaklığı beni mutlu etmeye yeterken gözyaşlarından ıslanmaya başlayan boynum bir seylerin farkına varmamı sağladı. Onun ilk öpücüğünü boktan bir şekilde almıştım ve şu anda bu çaresiz durumda tek kaçış yerimiz birbirimizdik.

 
  Kaos seviyorum. Kitapta birazcık olmasından zarar gelmez. O atmak isterseniz atabilirsiniz. Yorumlarınız doğrultusunda kendimi düzeltmeye çalışıyorum. Hepinize mutlu hafta sonları!

TOMBOY [Girl×Girl] CompletedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin