~18~

2.2K 119 10
                                    

Merve

  Huzur çoğumuz için hayatın merkezini oluştururdu, ağlayarak geldiğimiz bu dünyada mutlu olmayı hak etmek hepimiz için bir zorunluluktu çünkü her şey sıradan bir şekilde ilerleyemezdi. Bunu benim demem komikti çünkü günde 638376 tane duygu değişimi geçirmem hayatıma yeterince renk katıyordu. Şu anki durumda da bu huzur hissini ilk kez tattığımı fark etmenin hüznüyle birleşmiş bu sıcak kucak beni farklı evrenlere götürmekten başka bir şey yapmıyordu. Bana farklı hisler yaşatmasını seviyordum, o en güzel değişimimdi. Başlı başına değişiktik. Daha sevgili miydik onu bile bilmiyordum ama öyleysek sanırım farklı bir çift olmak adında emin adımlarla ilerliyorduk.

   Yeni uyanabilmiştim çünkü onun kokusu beni uyku alemine esir yapmıştı. Tabii ki onu izleme fırsatını kaçırmayacaktım. Nefes alıp vermesi bile bana bir hediyeydi sanki, ağzı ilk önce tavşanların yemek yerkenki ağız açma mesafesi boyutunda açılıyor, ardından da ıslık çalmak ister gibi biraz nefes boşluğu kalacak şekilde kapanıyordu. Kirpikleri sanki kabus görüyormuş gibi tir tir titremekteyken uzunlun ve kıvrık hâliyle de beni etkilemekten çekinmiyordu.

  Burnu, sanki benim ucuna öpücük bırakmam için şekillendirilmişti. Kaşları belki seyrekti ama bu güzelliğinden hiçbir şey götürmüyordu, aksine griye çalan genel görüntüsünün ardından piercingiyle karşılaşıyordunuz ve "Kaşları iyi ki seyrek." diyordunuz. Her şeyi sanki benim için seçilerek yaratılmıştı. Onda kişiliği dışında en beğendiğim yer saçıydı. Kıvırcık olması tabii ki farklı ve hoştu ama eskiden kalmış olan uzun ve kesilmemiş az miktarda yaklaşık üç tutam saçının etrafına kumaş sarılı bir şekilde omzunda yer alması kalbimin hoplamasına yetiyordu.

   Gözlerimi teninden alamıyordum çünkü tam anlamıyla kusurdan yoksundu. Ufak beneklerin seyrekçe kapladığı çehresi öpülesiydi. Onu görünce kedi taklidi yapmak istiyordum çünkü teni süt gibiydi ve belki o zaman onu tatmama izin verebilirdi. Küçük olduğumun farkındaydım ama minnacık bir öpücük bana ne kaybettirirdi ki? Namusumu mu?

  Türkiye'nin geneline bazı konularda asla katılamıyordum çünkü at gözlüğü takarken güneş yanığı olmuşlardı. Ellerindeki fırsatları öncesinde çalışmadıkları için değerlendirememişlerdi ve bununla birlikte birkaç işi daha aynı anda götürebilen insanlara çemkirip duruyorlardı. Karışmak onların ne haddineydi? Kendi hayatlarını doğru düzgün ilerletemiyorlardı ki... Tek övündükleri şey her koşulda çalışıp çocuklarını okutacak olmalarıydı ya da okutuyor ama onları özel hayat konusunda serbest bırakamadıkları için, daha doğrusu onların doğrusu bu olduğu ve işlerine öyle geldiği için asla mutlu olamıyorlardı. Tek tip insanlar mutlu olamazdı. Farklılıklar, renkler dünyayı dünya kılıyordu. Her insan aynı olsaydı kimse aradan sıyrılamazdı ve biz de fabrikadan çıkmış gibi hayatımızı sürdürürdük işte ama onlar böyle mutluydu çünkü farklı olmak onlar için bir tür baş kaldırıştı fakat bilmiyorlardı ki başlarını kaldırmadıkları müddetçe onların beyinlerini yıkayanlar o başları koparacak.

  Onları eleştiren biri olduğunda da "Biz Müslümanız, soyumuz mu tükensin?, evde mi kalacaksın?" gibi cümleler kurup işin içinden çıkmayı başardıklarını düşünüyorlardı. Fakat tek yaptıkları gereksiz egolarıyla aynı doğruyu farklı akıllara sokmaya çalışmaktı. En azından yapabildikleri bir şey var diye düşündüm. Benim gibi şansla ilerlemiyorlardı. Düşünüyordum da, o bana yaklaşmasaydı benim özgüvenim belli bir yerde tükenip önümüzü kapatacaktı. Ona borçlu hissediyordum. Borcumu bir şekilde ödemeliydim değil mi? Dudakları doğru adresimdi sanırım.

   Bu sırada kütüphanenin boş olmasının telaşı ve yanımıza gelme ihtimali olan birilerinin stresiyle vakit kaybetmeden kafamı hâlâ aynı düzende nefeslerinin sırasını sürdüren Gülşen'e yaklaştırdım. Kokum hakkında daha önce bir şey söylememişti fakat erkek parfümü kullanıyordum ve ağır olmadığı için onu uyandırmayacağını düşünüyordum. Dudağımı dudaklarına kavuşturmak çok mu abartı olurdu? Evet, beni taşımıştı ama daha önce el ele bile tutuşmamışken bu aptal hormonların esiri olmak akıllıca mıydı? Yanağına minik bir buse kondurmak şu an için en doğrusuydu. Onu masum sevmek istiyordum, bunu ifade etmenin en iyi yolu da bu diye düşündüm. Bütün cesaretimi toplayıp yanağının dudağına yakın bir bölgesine ıslak olmamasına dikkat ettiğim dudaklarımı değdirdim.

  Yumuşacık cildi soğumuştu ama sıcaklığı hâlâ  vücuduma işliyordu. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama buna aşk deniliyordu sanırım. Basit bir hoşlantıda kalbimin bu denli çarpması ve her zerremi titretmesi normal miydi? Bu bir hoşlantı değildi ki. Onu her şeyimle, her şeyiyle istiyor ve seviyordum. Birbirimizi tanıştığımızdan sonraki bu kısa sürede iyiden iyiye fazla tanımasak da kabullenmiştik. Bu mutluluk vericiydi. Hafifçe kıpırdanmaya başladığı zaman sonumun geldiğini hissettim. Rüyamdan mı uyanıyordum yoksa rüyam daha yeni mi başlıyordu emin değildim ama ikinci seçenek gerçekleştiği takdirde aklımda yapmayı planladığım birsürü  hayal canlanıyordu. Hepsinde onunlaydım çünkü onsuz bir şey düşünemez olmuştum. Pişman değildim. Annemin bana aptal aşık gibi bakıyorsun demesine bilr alınmaz olmuştum. Aptal bir aşıktım çünkü. Mutlu, saplantılı ve aptal olan bir aşık.

    Gözlerini birden sıkıcı yumdu ve ardından açabildiği en hızla şekilde açtı. Bu sırada çoktan geri çekilmiştim çünkü dedim ya özgüvenim sadece kafamdaydı, hastaydım ben. Yanağının üstündeki ağırlığı sinek sanmasını umarak mahmur gözlerine dikdim gözlerimi. Bakışları kararmıştı. Buzdan eliyle yanağımı okşadı. Tenim alev alıyordu. Fazla dozda sevgi benden ters tepiyordu. Vücudunu biraz dikleştirip bana daha da yaklaştı ve saçımın bir tutamını kulağımın arkasına attı. Gözlüğüm olduğu için biraz zorlanmıştı ama bu sorun etmeden kafasını alnıma dayamasına engel olmadı. Nefesleri, kesik kesik alıp hiç veremediğim nefeslerime karışıyordu.

  İyi ki şu an Ramazan'da değiliz diye düşündüm. Bir peri gibiydi ve hepimizin bildiği gibi hoşlandığımız kişiyi kusursuz bir varlıkmış gibi görürdük yani ağzı kokarsa bunu kaldıramazdım. Saçma düşüncelerden çıkıp korkak bakışlarımı yoğun bakan gözlerine odakladım. Hep böyle bakmıyordu bana sanırım. Onu öptüğümü anlaması hoşuma giderdi çünkü biraz ilerlemek istiyordum ama bunu yapacak gücü kendimde çok sık bulamıyordum. Bulmuşken de boşa gitmesi zaten onca şeye rağmen bir türlü düzelemeyen moralimi iyice bozardı. Bana meleklerden çaldığı gülümsemesini bahşettiğinde bazı şeylere emin olmuştum.

  İlki; Gülşen ben onu izlerken uyumuyordu, ikincisi de ilk öpücüğüm şu anda gidiyordu.

 
Evet bu da böyle bir bölümdü işte. Eğer isterseniz oy vererek destek olabilirsiniz, yorumlarınız benim için kıymetli. iyi günler!

TOMBOY [Girl×Girl] CompletedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin