DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1.4K 99 31
                                    

"Medyadaki yüzükleri yeni gördüm."



Jin şu anda en yakın arkadaşı Hoseok'un evindeydi. Jin okuldan çıktığı gibi kendini onun yanına atmıştı.
Hoseok'a olanları anlatıp anlatamamak arasında kalmıştı, sanki kendisi bir şey anlamış. Geldiğinden beri gümüş rengindeki L koltuğa oturmuş durmadan bir şeyler yiyordu.

Hoseok, Jin'in böyle kıtlıktan çıktığı gibi yemeğe devam ederse, arkadaşı için endişelenmeye başlamıştı. Kessinlikle evde bir şey kalmayacağından korktuğu için değil di. Daha fazla dayanamayarak konuştu.

"Jin bir şey mi oldu, sen normalde bir şey kafana takınca böyle yiyorsun." Diye sordu Hoseok yan tarafına oturarak.
"Kesin beni düşündüğün için soruyorsun Hobi." Dedi yemeğe devam ederek Jin. Hoseok şaşırmıştı, ne yani anladı mı şimdi. Diye düşündü kendi kendine.
"Ahh Jin sen beni çok yanlış anladım, ben hiç öyle bir şey düşünürmüyüm, ne demek istemediğimi biliyorsun?" Dedi kendini savunarak.

"Ah evet üzgünüm Hobi, dediğin gibi aklıma bir şeyler takılmış olabilir." Dedi önündeki yemeği bitirmiş ve bu sefer abur cuburlara yönelmişti Jin.
"Ne takıldı yine senin o yakışıklı beynine?" Diye övdü sakinleşsin diye. Jin onun bu dediğine gülümsedi. Tabiki beynimde yüzüm gibi yakışıklı, anlamında bir bakış attı ve anlatmaya başladı. 

"Nasıl desem bugün okula gittim ve bir adam vardı bankların orasında oturuyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda benim ve onun ismi yazan yere dokunuyordu. Tam olarak yüzünü görünmüyor du. Çünkü ben biraz ondan uzaktaydım, yanına gitmeye karar verdiğimde müdür beni görüp çağırdı. Bende dönünce yanına giderim diye düşündüm." Dedi o anları düşünerek.

"Tanrı aşkına Jin bunun için mi sabahtan beri ne buluyorsan yiyorsun?" Dedi kızarak. Jin ciddi misin bakışı atıp, konuşmasına devam etti.

"Sadece bu değil, müdürün yanından çıktığımda bir sınıfın kapısının açık olduğunu gördüm. Bende kapatayım dedim, kapı kolunu tuttuğum gibi sanki birisi kapıyı kendine çekiyormuş gibi oldu. Bende o an biraz ürkmüştüm ama yine kapıyı itip açtım, yine aynı adamdı ama bu sefer tam olarak yüzünü gördüm." Dedi ve yüzünde kırık bir tebessüm vardı. Hoseok tam olarak ne diyeceğini bilememişti, ama yine düşündüğü şeyi sordu.

"Kimdi tanıdık birimiydi. Neden sustun çatlatacaksın şimdi beni?" Diye kızdı Hoseok. "H.Hayır." Biraz bekledi ve devam etti. " Sacede gözleri tanıdık gelmişti, yada kızardığı için mi aklımdan çıkmıyor bilmiyorum." Dedi başını geriye doğru koltuğa yatırıp, koluyla gözlerini kapattı.

"Tanıdık derken kime benziyordu, hem ne oldu onu gördüğünde anlat çabuk?" Dedi merakla. "Hiç bir şey olmadı.?" Dedi kolunu gözlerinin üstünden kaldırmadan. Hoseok sesli bir şekilde "NEEE. Yani hiç bir şey anlamadım." Dedi Jin'e bakarak. Jin, Hoseok'un yüksek sesinden dolayı kulaklarının sağır olacağını düşündü.

"Sesiz olurmusun lütfen tamam anlatıyorum. Ben öyle şaşkınca ona bakarken onun ağladığını fark ettim. Çünkü yüzü ve gözleri kızarıktı, ben tam ona iyimisin diye soracaktım ama o beni omursamadan çıkıp gitti. Bende ne yapacağımı bilemediğim. Gidip güvenliğe ne olduğu belirsiz insanları içeri almamasını söyledim. Oda bana eskiden burada okuduğunu söyledi, bende ne yapacağını bilemediğim için. Okuldan çıktığım gibi buraya geldim." Dedi üzgün bir ses tonuyla.

Hoseok ne diyeceğini bilemedi, biliyordu onun için o bankın ne kadar değerli olduğunu. Arkadaşı normalde tanımadığı insanları pek fazla düşünmezdi ama şimdi depresyondaymış gibi ne bulsa yiyor du ve şaşırmadan edemedi. "Sen neden taktın şimdi bu adama o kadar, sırf seninle konuşmadığı için mi?" Diye sordu Hoseok.

"Yaa ne alakası var, hem o üzülsün benim gibi yakışıklı birisiyle konuşamadığı için." Dedi gülümsemeye çalışarak. "Bu gün burada kalıcam, çok yorgunum hiç gidemem eve." Dedi umursamazca.

"Tabiki kalabilirsin sorman büyük bir hata." Dedi gülerek Hoseok.
"Ben hep burada kalsam olmaz mı, hem sen niye beni durmadan gönderiyorsun." Dedi. Hoseok'un kalmasına bir şey demediği duymamıştı. "Kalabilirsin Jin burası senin de evin biliyorsun." Dedi Hoseok.

"Tamam, tamam bir şey demedim. Şimdi git bana içeriden içecek getir çok susadım." Dedi Jin yine önünde ki yiyecekleri yemeye başlayarak. Hoseok ona şaşkın gözlerle baktı, gözlerini devirerek kalktı ve mutfağa gitti. Kendi kendine burada kalmasına izin vermese miydim acaba, diye düşünmeden edemedi.

~~~

Tae okuldan direk  Yongi'nin evine gelmişti. Yongi işlerden bahsediyor du, nasıl işler yapmaları gerektiğiyle ilgili. Ama Tae'nin aklı hala okuldaydı, yada okuldayken gördüğü Jin'deydi.
Uzun zamandır canlı olarak görmediği için o an ne yapacağını bilememişti.  Böyle bir karşılaşma hesapta olmadığı için de ne tepki vereceğini bilemedi.

Tae kendi düşüncelerine daldığı için, Yongi'nin iki saattir ona seslendiğini bile duymamıştı. Tae birisi tarafından dürtüldüğünü fark ettiğinde. Düşüncelerinden sıyrılıp ve kendini toparlayıp Yongi'ye ne oldu gibisinden baktı.

"Iki saattir sana sesleniyorum, nerelere daldın?" Diye sordu Yongi, önündeki dosyaları toparlamaya başlayarak.
"Yok bir şey, neden topluyorsun daha bitiremedik?" Dedi Tae, Yongi'ye bakarak. Bu güne kadar hiç Jin den ve ailesinden bahsetmemiş. 

"Biraz konuşalım, kaç yıldır uzaklardasın geldiğin gibi bende seni işlerle boğuyorum. Sonra ben bakar hallederim geri kalanları." Dedi Yongi kağıtlarıda  hepsini iş çantasına koyarak Tae'ye döndü.

"Anlat bakalım,  özledin mi buraları?" Diye sordu Yongi. Tae başını evet anlamında sallayarak konuştu.
"Evet, baya özlemişim beş yıldır Amerika'daydım ama hep buraları özlüyordum. Hem sana gelmeden önce biraz dolaştım sokakları, ordan buraya geldim direk." Dedi gülümseyerek.

"Nerelere gittin, beni neden çağırmadın birlikte gezerdik?" Dedi homurdanarak. Tae bir an Jin aklına gelmişti. Resimlerden daha yakışıklı ve taktığı gözlüklerden dolayı tatlı gelmişti gözlerine. Neler düşündüğünü fark ettiğinde.  Jin'nin hakkında bir daha düşünmek yok sadece alacağım intikamı mı düşüneceğim. Dedi kendi kendine ve hemen toparlanarak kalktı koltuktan.

"Benim şimdi gitmem gerekiyor hyung, bir işim çıktı. Sonra konuşuruz olur mu?" Diye sordu, Yongi ne olduğunu bilmediği için ve onu sıkmamak için, gitmesine bir sey demedi. "Tamam, yarın şirkette görüşürüz. Odanı hazırlattım umarım beğenirsin." Dedi. Yongi de Tae gibi ayağa kalkmış ve Tae'le birlikte kapıya kadar gelmişti onu geçirmek için.

Tae gülümseyerek "Sen yaparsan beğenmez miyim hiç, yarın şirkette görüşürüz hyung." Dedi ve çıktı evden. Dışarı çıkar çıkmaz hemen telefonunu eline alarak, yardımcısının adını bulup aradı. Bir kaç çalışta açıldı telefon. Tae sert bir ses tonuyla konuştu.

"Halletin mi?" Diye sordu Tae.

"Evet efendim, dediğiniz şeyi halletim istediğiniz zaman gelecekler."

Tae aldığı cevaptan dolayı sevinmişti. Daha fazla beklemek istemiyordu artık.

"Güzel başlıyoruz o zaman. Hazırlıklara başla." Diyip kapattı derin bir nefes alarak, arabasına doğru yürüyüp bindi.
Kemerini takmadan önce arka cebinden cüzdanını çıkarıp, cüzdanındaki eski aile resimlerine baktı. Parmakları anne ve babasının yüzlerinin üstünü okşayarak konuşamaya başladı.

"Anne, baba sizleri çok özledim. Artık az kaldı sizin intikamınızı alma vakti geldi." Dedi gözleri dolmaya başlamıştı.
"Az kaldı her şeyin bitmesine." Diyip gözyaşlarını temizledi, resmi öpüp yine cüzdanına geri koydu. Aynadan kendine bakarak, duygusuz bir yüz ifadesi ve gözlerin de olan tek şey nefret vardı. 

"Mutlu hayatınıza kara bir bulut gibi çökecem ama ruhunuz duymayacak."




"Bir bölüm daha sonuna geldik, inşallah beğenirsiniz ve yazım hatalarım için çok üzgünün."


TAEJIN'le kalın
💜💜💜💜💜💜💜
💜💜💜💜💜💜💜
💜💜💜💜💜💜💜
💜💜💜💜💜💜💜

İntikam TAEJİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin