2.5

65 8 4
                                    


Yirmi beşinci bölüm| 👾

Evet, düşüşümün ardından saatler saatleri kovalıyor fakat ben hâlâ aynı dakikalarda mekik dokuyorum.

Hâlâ aynı gündeydik fakat günler geçmiş, her şeyi aştığımız bir zaman dilimindeydik sanki.

Tabi bunların hepsi saatlerdir makete ve resme bakıyor oluşumdan kaynaklanıyor olabilir.

Ceyda duruma belli bir süreden sonra alışmış, beni kendi halime bırakıp sınava çalışıyordu.

Sınav.

Evet, sınav vardı.

Ben saatlerdir büyülenmiş gibi hediyelerime bakarken bu gerçeği beynimin derinliklerine gömmüş olabilirim fakat hâlâ böyle bir gerçek vardı.

Hediyelerimi çantamda güvende olabileceği bir kısma koyduktan sonra defterimi elime alıp, kısa bir tekrar yapıyorum son dakikalarda.

Amacım bu tekrarı ilk ders yapıp, bolca soru çözmekti.

Beni böyle çaresiz, beni böyle derbeder bırakan Ömer Yiğit Kavaklı'ya sonsuz sevgilerimle...

....

Sınavım sandığım kadar kötü geçmiyor. Hatta kağıdı erkenden bırakıp, çıkıyorum sınavdan.

Bahçedeki banklarda kızların çıkmasını bekliyorum.

Kulağımda tabiki de kulaklıklarım takılı. Sanki hiçbir şey olmamış, bir ay önceki Selin gibiyim o anlarda.

Usulca kulağımdaki şarkıya eşlik ediyorum.

Mutlu yıllar, mutlu yıllar sevgilim.
Sensiz kutlar bu gece tüm aşıklar.
Çok yalnızlar, kalplerinde umutlar.
Bekliyorlar, bizim için bir şarkı çal.

"Hiç fena değil."

Bir zamanlar duyduğumda çıldırdığım bu ses ve sesin sahibi karşımda duruyordu.

Karhan Arıkan.

Hayatımda dönüm noktası olarak bildiğim bu isim, şu an oldukça yabancı geliyor kulağıma.

"Anlayamadım." dedim şoktan çıktığımda.

"Sesin, fena değil." diyor.

O an düşünüyorum. Hep mi böyle kibirli bakıyordu yoksa ben mi yeni fark ediyorum.

Oysa her zaman sıcacık gelirdi bakışları bana.

Yine gecikmeli bir cevap vererek, "Sağ ol." diyorum.

Yanıma oturuyor, izin alma zahmetine girmeden.

"Nasılsın Selin?"

Sesindeki flörtöz havayı yakaladığımda ağzım sonuna dek açılacak sanıyorum ki dişlerimi sıkıyorum.

"İyiyim. Sen nasılsın?" Zorla ağzımı aralayıp, birkaç kelime söyleyebiliyorum.

"Bende iyiyim." Bunu söylerken kelimeleri o kadar uzun söylüyor ki bunun sonrasında bir şey geleceği aşikar bir gerçek olarak yüzüme çarpıyor.

"Ömer ile çıkıyorsunuz sanırım." dedi ilk başta ama durmadı. "Bak, Ömer iyi biri gibi gözükür uzaktan ama aslında senin bildiğin gibi değil. Öyle hemen güvenme bence... Ben senin için söylüyorum tabi bunları..."

Kelimeleri ardı ardına sıralarken ona sadece şokla bakıyorum.

Sadece bazı cümleleri kulağıma geliyor hatta. Bir süre sonra söylediklerinin gereksizliğiden mi nedir, onu duyamıyorum.

Yüz ifademde ki şaşırmışlığın, söylediklerine inanmamdan kaynaklandığını düşünmüş olacak ki bir de teselli etmeye çalışıyor.

"Biliyorum çok şaşırdın. Sen de onun o güzel sözlerine kanmıştın belki ama zararın neresinden dönersen kâr, değil mi?"

Son sözüne diyecek hiçbir şeyim yok.

Gerçekten de zararın neresinden dönersen kâr. Bunun için Ömer'e teşekkür etmeliyim. Beni bu kadar iğrenç birine umutsuzca aşık olmaktan kurtardığı için.

Tam ağzımı açıp onun ne kadar iğrenç biri olduğunu bildiğimden ve sevgilisi varken başka birini öptüğü için tam bir şerefsiz olduğu yetmiyormuş gibi bana burda palavra atması üzerine uzun bir konuşma yapacakken gelen kahramanım, beni uzun, hakaret dolu cümlelerin gazabından kurtarıyor.

"Sen hâlâ ne arıyorsun Selin'in yanında." diye yanımıza gelen kahraman, bizim sahtekârdan başkası değil tabiki.

Pardon, benim.

"Bende Selin'e senin nasıl bir yalancı olduğundan bahsediyordum, değil mi Selinciğim."

Karhan, bir elini omzuma koyduktan sonra söylemişti bunları.

Sahtekâr kahraman, bu olaya bir hayli sinirlenmiş görünüyordu. Daha fazla sinirlenmeden kendimi geri çektim ve "Ömer, gidelim mi?" derken buluverdim kendimi.

Ömer'in yüzündeki parlamaya bakılacak olursa doğru bir hamle de bulunmuştum. Beni kolumdan tutup kendi yanına çekti. Sonra da adı lâzım olmayan arkadaşa dönüp, "Sevgilimden uzak dur yoksa bu sefer elimden kurtulamazsın." gibi bir şeyler söyledi ama benim kafam tam olarak Sevgilim dediği kısımda durduğu için devamını algılayamamış olabilirim.

Sevgilin miyim gerçekten?

Ay dur bu böyle değil! Ne demek sevgilim lan?

Ömer Yiğit daha fazla orda beklemenin gereksiz olacağını düşünmüş olacak ki kolumun sağlığını hiçe sayıp beni çekiştirmeye başlıyor.

Şokun etkisinden çıkana kadar -ki bugün bununla fazlasıyla mücadele etmiştim- beni sürüklemesine ses çıkarmıyorum.

"Ömer, yeter!" diyorum hafif de sesimi yükselterek. 'Ne oldu?' der gibi bakıyor sahtekâr kahraman.

"Kolumu acıtıyorsun." dedim.

Evet işte o sihirli cümleyi sende söyledin Selin, hemde karşında duran ultra yakışıklı bir çocuk varken.

"Yakışıklı mıyım, sence?" diyen Ömer Yiğit'e gözlerimi büyüterek baktım.

"O da nereden çıktı?"

Ne olur sesli düşünmemiş olayım.

"Sesli düşündün sanırım." dedi ve duyduğum son cümleler bu oldu, sonrası karanlık.

Yani zihnen tabi, bayıldığımı düşünmediniz değil mi? Bir kere bayıldık diye sizde! Hıh.

"Selin!"

Sahtekâr kahramanın yüzüne odaklanmayı başardım.

"Sonra görüşürüz." deyip oradan uzaklaşma kararı aldığımda bazı şeyler için çok geçti.

Kolum yine eli tarafından mengene gibi sabitlenmişti.

"Ne istiyorsun kolumdan be?" diye çatladım çocuğun suratına suratına.

"Konuşalım biraz. Hem sen de artık bir cevap vermek istersin bence."

Sesinde ki imayı alabiliyor musunuz, komşular?

"Konuşalım bakalım."




RÜZGÂR GÜLÜ |yarı texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin