Olabildiğince sessiz olmaya çalışarak sandalyeyi çektim ve elimdeki kitapları masaya bırakıp oturdum. Kütüphane bugün fazla kalabalık değildi, cam kenarındaki bir masaya oturmuştum ve baş ağrısıyla eve dönmeyeceğim için mutluydum.
Okulun yakınında bir kütüphane vardı ama okul çıkışlarında herkes oraya gittiğinden oraya gitmeyi tercih etmiyordum. Neredeyse okulun yarısı orada olmasına rağmen fazla dolu olmuyordu ve oturulabilecek boş yerler hep kalıyordu. Yine de, okulda gördüğüm insanlarla karşılaşmak istemediğimden neredeyse bir saat yürüyor ve bu küçük kütüphaneye geliyordum. Diğer öğrencilere nazaran daha geç geldiğim için hep klimanın altında kalan masaya oturuyordum, klimanın havası beni çarptığı için eve hep baş ağrısıyla dönüyordum. Kendime eziyet etmeyi bırakıp evde de pekala çalışabilirdim ancak evden okula, okuldan eve gitme rutinimi kendimce kırmaya çalışıyordum.
Ne dahice çözüm ama!
Kimya kitabımı açıp dün işlenen konuların sayfalarını çevirdim. Lise 1 öğrencisiydim, buna rağmen okulum çok ağırdı ve normal bir lisede Lise 3 öğrencisinin gördüğü dersleri görüyorduk. Bu dersler arasında hızına alışabildiğim tek ders Kimya olmuştu.
Ne kadar zaman geçtiğini kestiremediğim dakikalardan sonra yanımdaki sandalyenin çekilme sesiyle irkildim ve istemsizce eşyalarımı kendime doğru çektim. Kolumdaki saate bir bakış attım, saat 3'ü gösteriyordu. Gözlerimi kırpıştırdım, bunun olmasına imkan yoktu çünkü okuldan 4'te çıkıyordum! Saatimin pilinin bittiğini fark ettiğimde göz devirdim. Sandalyenin arkasına astığım çantamın içinden telefonumu ararken ses çıkarmamaya özen gösteriyordum lakin pek başarılı olduğum söylenemezdi. Birkaç kişinin bakışlarını üzerimde hissettiğimde telefonumu aramaktan vazgeçip oflayarak önüme döndüm. Gerçekten ama, bir işim rast gitse şaşardım.
"Saat 6 buçuk."
Oturduğum yerde irkildiğimden geriledim. Gözlerim şaşkınca açılırken, "Ju—Jungkook? Senin ne işin var burada?" diye fısıldadım.
Sessiz olmak için bana fazlasıyla yaklaşmıştı ve onun burada olmasını geçtim, o kadar yakınımda durmasıyla haliyle gerilemek zorunda kalmıştım. Sırıtarak geri çekildi. Önündeki kitabı işaret ederken, "Unuttun mu," dedi. "Ben de bir öğrenciyim."
"Ne zamandan beri kütüphaneye geliyorsun? Seni ilk defa görüyorum."
"Cidden mi?" Gözlerini kocaman açarak aşırı bir tepki verdi. "Bugün tek boş yer senin yanındı diye buraya oturdum. Yoksa ben hep buralardayım ya."
Anladığıma dair başımı sallayıp önüme döndüm. Onunla fazla göz teması kurmaktan kaçınıyordum çünkü utanıyordum. Ona defteri hediye ettiğim günden beri yaklaşık bir hafta geçmişti ve hiç görüşmemiştik. O anki ruh halimle pişman olacağım bir şey yapmış, sonradan utanacağımı bile bile ona içimi dökmüştüm.
Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Şu andan itibaren ders çalışmama imkan yoktu, yarına yetiştirmem gereken tonca ödev varken. Bugünlük şansımın hepsini klimanın altında oturmadığım zaman harcamış olmalıydım.
Biraz daha rahat hissetmek adına, örgümün ucundaki lastiği çıkardım ve örgümü açmaya başladım. Yeni değiştirdiğim şampuanımın kokusu beni esir alırken gülümsedim. Elimi tarak olarak kullanarak dalgalanan saçlarımı düzenli bir hale sokmaya çalıştım. Saçlarımı toplamaktan hoşlanmıyordum, sanki biri sürekli saçlarımı çekiştiriyormuş gibi hissediyordum. Rüzgarla beraber uçuşan saçlarımın tatlı hissine okulun katı kuralları engel oluyordu.
Uzayan perçemimi de düzeltirken dirseğim yanlışlıkla Jungkook'a çarpmıştı. Gördüğüm kadarıyla sabahtan beri aynı sayfayla cebelleşiyordu, dokunuşumla irkilirken bakışlarını bana değdirdi. Yanlışlıkla vurduğumu anlayınca yeniden önüne dönecekken bir an duraksayıp yeniden bana baktı. İnanamıyormuş gibiydi. "Ne yapıyorsun sen?" diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
behind lights ღ rosékook
FanfictionKeşke sana hak ettiğin her şeyi verebilseydim. Park Chaeyoung ღ Jeon Jungkook 20.07.19