2.3

5.1K 302 59
                                    

9 Ağustos 2016 | 00.56

"Jungkookie, küstün mü?"

Kapımın tıklatılmasıyla istifimi bozmadan, "Uyuyacağım," diye bağırdım.

"Jk?" Bu sefer Jimin usulca fısıldadığında ofladım. "Def olup gidin artık, sapık gibi kapımda tünediniz!"

Bir anda sessizlik olduğunda kapının arkasında fısıldaştıklarını duyabiliyordum ancak ne konuştuklarını ayırt edemiyordum.

"Sen de ne acayip adamsın he!" diyen Taehyung, "En başından beri kızın kim olduğunu bildiğini söylüyorsun, şimdi de onu görmezden geliyorsun. Madem görmezden gelecektin, neden mesajlarına cevap verdin?" diye bir çırpıda konuştu.

Taehyung hyungun ufak bir çığlığını duyduğumda görebilecekmişim gibi kafamı kapalı kapıya çevirdim. Jimin'den susması için bir işaret almış olmalıydı. "Kafanı dağıtmak istediğinde saatlerce bedenini zorlamak yerine onunla konuşuyordun. Seni mutlu ediyor ve sana iyi geliyordu. Hem o olmasaydı sen şu an bizim yanımızda değil, belki de sensiz olan grubumuzun bir fanı olacaktın. Bunu bir düşün Kookie."

"Her ne kadar dalga geçsek de biz senin iyiliğini istiyoruz, biliyorsun değil mi?" Taehyung'un yumuşacık sesiyle dudaklarımı ısırdım. Ağlamak istemiyordum.

"Seni seviyoruz, Jeongguk!"

Gözlerimi sıkıca yumup, "İyi geceler," diye bağırdım ve uzaklaşan ayak sesleriyle beraber gözlerimi araladığım an düşen yaşı umursamadım.

Her insanın dönüm noktaları vardı. İyi veya kötü bir şekilde tüm hayatını değiştirirdi. Bir Tanrı değildik, hayatımızı izlediğimiz pencere küçüktü ve pencerenin gerisinde kalan alanlarda yaşananları bir süre sonra fark edebiliyorduk ya da hiç fark edemiyorduk.

Bu gece, kendimde bulduğum bir gramlık cesarete güvenip etrafıma baktığım penceremden sarkarak hayatımın analizini yapmaya karar vermiştim. Göz yumduğum birçok hatamın olduğunun farkındaydım ve artık gereksiz gururumu rafa kaldırmanın vakti gelmişti.

En başında, kaybedecek hiçbir şeyim olmadığından bu yola girmeye cesaret edebilmiştim. Her adımımı düşecek korkusuyla, tereddütle atarken bir de hiç düşünmeden çelme takan insanları atlatmaya çalışmıştım.

O insanların hiçbirini tanımıyordum, yine de bana zarar veriyorlardı çünkü küçüktüm.

Toydum, bilmezdim, saftım.

Daha küçüktüm ve sıcacık yatağımda değil, pratik odalarında uyuyordum.

Daha küçüktüm ve annemi özlüyordum; babamı, abimi, ailemi.

Daha küçüktüm ve yalan söylemekte ustalaşmıştım.

En ufak bir şeyde mutluluğu bulmayı öğrenmiştim, sadece mutlu olduğumda gülmemin az geldiğini.

Daha küçük olabilirdim fakat aynı zamanda da bencildim. Kendini beğenmiş, nankör çocuğun tekiydim. İnsanlar etrafımda pervane olsun istiyordum. Pekala, yalan söylemeyecektim. Sadece o, etrafımda pervane olsun istiyordum. Dünyayı kurtaracak yegane duyguyu, sevgiyi, böyle alçakça kullanmam, şu an için gözüme kendimden nefret etmem için harika bir sebep olarak görünüyordu.

Başucumdaki çekmecelerden en alttakini açtım ve siyah kaplı defterimi çıkardım. Yatakta oturur pozisyona geçtiğimde gözlerimi birkaç kere kırpıştırarak buğulu etrafı netleştirmeye çalıştım.

Her seferinde bilerek atladığım ilk sayfasını ellerim titreyerek açtım. El yazısı, beni o güne geri götürmüştü.

Sayfanın tam ortasında büyük harflerle, "PARK CHAEYOUNG'DAN JEON JUNGKOOK'A," yazıyordu.

Altına küçük harflerle eklediği, "Hayallerin kaçmadan onları kovala Tavşan Çocuk," yazısını okuyamadığımı fark ettiğimde gözlerimi kuruladım.

"Sen kaçtın ve seni kovalayamadım," diye mırıldandım. "Sen gittin ve sana kızgınım, küçük sincap."

Sırtımı yatağımın başlığına yaslamak için geriye doğru kayarken defter kucağımdan düştü ve defterin arasında bir şey gözüme ilişti. Elimle sayfayı belirleyip yaprakları çevirdiğimde bu fotoğrafın burada olduğunu unuttuğumu fark ettim. Fotoğrafı elime alıp arkasını çevirdim ve tarihin altında yazılanları okudum.

"Her şey eskisi gibi.
Sanki hiç yokmuşsun gibi.
Hiç güldüğünde hüzne zincir vurulmamış,
Hiç ağladığında fırtınalar kopmamış,
Hiç boynuma doladığın kolların evim olmamış,
Hiç elimi tuttuğunda ruhum ısınmamış gibi.
Her şey hala aynı.
Kalbim hariç her yerde."

Kolumla yeniden dolan gözlerimi kuruladım. "Büyümediğimi söyledin," dedim gülümseyen yüzüne bakarken. "Sen aksini iddia ediyorsun ama ben gerçekten büyüdüm, hem de yeni doğmuş bir bebek nasıl güzel büyüyebilirse o kadar güzel büyüdüm ve hala büyümeye devam ediyorum. Ailenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim mesela. Kendimi odama kapatıp yalnız hissettiğim dönemlerde bile yan odada annemin varlığını bilmek ne kadar büyük lüksmüş meğer. Sırf bunun eksikliğiyle gözüme uyku girmeyip tuvalet köşelerinde ağladığım gecelerde, o yaşıma kadar hiç tanımadığım altı adamın saçımı okşamasıyla fark ettim, aile olmanın kan bağı gerektirmediğini. Bana her zaman kollarını açtılar, yemeklerini paylaştılar, yanlarında uyuttular, yalnız kalmaya vaktim bile olmadı. Ki yalnız kalmak istemedim çünkü gözlerinde gördüğüm sevgi ve gurur beni her zaman güvende hissettirdi, sıcacık evimde ailemle beraber vakit geçiriyormuş gibi. Ve artık bencil değildim."

"Ben hiçbir zaman düşmedim aslında, en başından beri dipteydim. Aynen böyle düşünüyordum çünkü aksini düşünmemi gerektiren bir sebebim yoktu. Ancak beni hiç tanımayan ve hayatına dahil etmiş insanların sevgisiyle kutsandığımda yavaş yavaş önümde bir merdiven oluştuğunu hissettim. Çok acayip değil mi, seni tanımayanların gülümsemeni görünce mutlu olması, ağladığını görünce üzülmesi. En önemlisi de sadece kendi dertlerini anlatan bir çocukla aynı hislere sahip oldukları için seni bir umut ışığı olarak görmesi. Sırf bu yüzden kendimi değerli görmeye başladım. Kendimi sevmeyi öğrendim, bir hiçken beni örnek alan insanların sayesinde. Ve artık nankör değildim."

"Ben büyüdüm çünkü seni sen yapan insanlar, sen dibi boylamışken yanında kalan insanlardır. Kendi halimizde, dünyayla bağımı kopararak yaşayabileceğim çok insan var ve ben onları şahsen tanımasam da kalplerini biliyorum ve hepsini çok seviyorum. Artık anladım, dünyanın merkezinde sadece ben yokum ve herkesin etrafımda pervane olmaktan daha önemli işleri var."

Kafamı yatağın başlığına yaslarken gülümsedim. Kalbimin biraz da olsa ferahladığını hissediyordum. Fotoğrafı havaya kaldırarak hafifçe salladım. "Sen gittin ve ben sana hiç kızmadım, küçük sincap."


"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
behind lights ღ rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin