17 Kasım 2016 | 18.09
"Rosie, ağlama artık n'olur." Lisa omzumu hafifçe okşayıp bugün içinde kurduğu tek cümleyi tekrarladı. Elimin tersiyle gözlerimi kurulasam da giden yaşların yerini yenileri dolduruyordu. Ellerim suyun altına sokmuşum gibi sırılsıklam olmuştu.
Jennie unnie elinde peçetelerle geldiğinde uzattığım elimi reddedip önüme çömeldi ve gözlerimi kuruladı. "Yeter artık Chaeng, harap ettin kendini."
Başımı iki yana salladım. "Özür dilerim," diye fısıldadım. "Böyle olsun istemedim, sizi de üzmek istemedim."
"Saçmalama," diyerek sesini yükselten Jennie çömeldiği yerden kalkıp diğer yanıma oturdu. "Senin suçun yok, senin hiçbir suçun yok."
Lisa kollarını etrafıma dolayıp başını omzuma yasladı. "Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi, ağlamamı istemiyorsan sakinleş bari."
Beni nereden vuracağını çok iyi biliyordu, dediği gibi ağlamayı durdurup sesimi kesmem gerekiyordu. "Tamam, susacağım." Lisa geri çekilirken ellerimle yüzümü kapatıp derin bir nefes aldım. Ayaklandığımda Lisa, "Nereye gidiyorsun," diye sordu.
"Lavaboya," diye mırıldanıp yanlarından ayrıldım. Kapıyı kapattığım gibi tuttuğum hıçkırığımı sessizce geri bıraktım. Lavabonun yanında bulduğum saç tokasıyla saçlarımı ensemde gelişigüzel topladım ve musluğu açıp yüzüme bol bol su çarptım.
Bütün bu olanlara karşı nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Tüm gücüm çekilmiş, savaş meydanında ittifak kurduğum kim varsa hepsi düşman safına geçmiş gibi hissediyordum. Çırılçıplak ve yeni doğmuş bir bebek gibi harpın ortasında bırakılmıştım. Adalet istiyordum, bir işaret veya ne yapmam gerekiyorsa bana doğrusunu gösterecek bir tabela bekliyordum. Çünkü artık kendi sesimi duyamıyordum, aynaya baktığım yüz bana hiç tanıdık gelmiyordu.
Kendimi susturmaya çalışana kadar tuvalette kaldım. Aynadaki yansımam gördüğüm kabusların hepsini doğrular nitelikteydi. Hiç atlamadan neredeyse her gece gördüğüm karanlık rüyalar, ilk defa tek başıma yaşadığım bu şehirden — gerçek evim olan bu şehirden — beni göndermeye çalışıyordu. Kaç gece ağlayarak uyanıp babamı beni alması için aradığımı, kaç gece nefesim kesiliyormuş gibi hissettiğimden yurttan kaçıp dışarı çıktığımı hatırlamıyordum. Tüm bunlara rağmen her seferinde kötü düşüncelerin üzerine toprak atmayı başarmıştım, öyle ya da böyle. Şimdi de yolun sonuna varıp kazandığım bayrağı havaya kaldırmak için uzandığım ellerim toprak altında kalıyordu, ben de batıyordum; kendi zihnimin ürettiği koca bir kaosta.
Kapıyı sessizce açıp kızların yanına gidecekken Jisoo unnienin sesini duydum. "Bir gidip baksak mı acaba, hala çıkmadı içeriden?"
"Oha, şuna bakın," diyen Jennie ile yanlarına gitmekten vazgeçip koridor kapısının orada dikildim. "İmza kampanyası başlatmışlar, Rosé gruptan ayrılsın diye."
"Sabah gelen yorumları okumak için siteye giremedim, çökmüştü çünkü."
"Jendeuk, kapat şu tableti," diyerek onu azarlayan Jisoo unnie Lisa'ya da susmasını söyledi. "Kötü tüm şeyleri okumak ve konuşmak yasak, anladınız mı?"
Orada daha fazla dikilmekten vazgeçip yanlarına gidip sarı tekli koltuğa oturdum. "Rahat olun, olan oldu zaten."
"Hala aklım almıyor," diyen Jennie alnını ovalarken tableti sehpaya bıraktı. "Fotoğraflarınıza nasıl ulaşabilirler?"
Başımı iki yana salladım. "Hepsini annemler zorla çekiyorlardı," diye mırıldandım. "Onların yanında yan yana durduğumuzda ya da iki kelime konuştuğumuzda ne kadar mutlu olduklarını bilemezsiniz. Sanırım bizim de kendileri gibi hep arkadaş olmamızı istiyorlardı." Aklıma gelen şeyle sinirden kıkırdadım. "Annemin Facebook hesabından bile bulmuş olabilirler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
behind lights ღ rosékook
Fiksi PenggemarKeşke sana hak ettiğin her şeyi verebilseydim. Park Chaeyoung ღ Jeon Jungkook 20.07.19