"Hyung, neden bu kadar uzun sürdü?"
Hobi hyung, Namjoon hyungun elinden buzu alıp ayağıma yerleştirdi. "Çocuk odaları karıştırmış herhalde, ona laf anlatana kadar tüm sinirlerim gerildi."
"Çocuk mu?" Suga hyung oturduğu koltukta başını kaldırdı. "Kız sesi geliyordu."
"Ne kızı—"
Bir an o olmadığını düşünsem de onun sesi dünyada tekti. "Chaeyoung'un sesi geliyordu."
Namjoon hyung başını iki yana sallayarak derin bir nefes aldı. "Yanılıyorsun."
"Ona ne dedin?" Ayağa kalkmak için yeltenirken yanımda oturan Jin hyung omuzlarımdan beni geri oturttu. "O buz ayağında yarım saat kalacak, kıpırdama sakın."
Bakışlarımı Namjoon hyunga sabitlediğimde gözlerini benden kaçırdı. "Bana öyle bakma."
"Onu kırdın."
"Ne yapmamı bekliyordun ki, gitmesi gerekiyordu." Kaşlarını çattı. "İstersen onu içeriye davet edip ikinizi baş başa bıraksaydım, bileğini nasıl incittiğini tartışırdınız!"
"Böyle olması gerekmezdi, birazdan sahneye çıkacak ve ya istediği gibi bir performans sergileyemezse?"
Ağırlığını diğer bacağına verip gözlerini yüzümde sabitledi. "Önceliğim her zaman siz altınızsınız Jungkook, özür dilerim ama asıl düşünmem gereken sizsiniz."
Başımı iki yana salladım, inanamıyordum. "Bizi o kırdığın kızdan mı koruyacaksın hyung?"
"İkiniz de sadece saçmalıyorsunuz," diyen Jimin, Namjoon hyung ile bana bir bakış attı. "Ufacık bir olay, büyütmeye gerek yok."
"Haklısın," diye mırıldandım, ayağımdaki buzu çekip ayağımı pufdan indirdim ve ayakkabımı giydim. Jin hyung beni durduramamıştı. "Biraz daha kalmalıydı Jk."
"Gitmemiz gerek. Bari beni görsün, önemli bir şey olmadığını anlasın." Sağ ayağımı yere bastığımda yer çekimine karşı gelemeyeceğimi düşünsem de kendimi toplarladım ve yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledim.
"İncittiğin kafan olsaydı seni hoşgörüyle karşılayabilirdim, mantıklı davran Jungkook." Namjoon hyung yanımdan geçip kapıyı açtı. Yoongi hyung, "Şu an yeri değil beyler, kendinize gelin," dedikten sonra omzumu sıkıp Namjoon hyungun yanına gitti.
"Bana tutun istersen seni yaramaz çocuk," diyen Seokjin hyunga döndüğümde başımı iki yana salladım. "Hayır, iyiyim. Teşekkür ederim."
"Jungkook—"
"Lütfen hyung, iyiyim ben."
"Ben yanındayım hyung, sen merak etme." Taehyung yanıma geldiğinde Jin hyung başını salladı. Koridorda ilerlerken Taehyung, "Asilik yapma sırası değil, Jungkook," diye mırıldandı.
"Bu sıralar ne zaman gelecek çok merak ediyorum, bıktım artık şu cümleden."
Derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. "Ayağın nasıl?"
"İyi," diyerek kestirip attım. Her zaman onları dinlemiştim, bundan hiç pişman değildim. Yine de anlamadıkları bir şey vardı, Chaeyoung sevmediği insanlara bile göz göze gelse gülümserdi ama bugün bana hiç gülümsememişti. O cesaretsiz ve ürkek bir kızdı ama kapıya kadar gelmişti.
"Sesi geliyor, onlar şu an sahnedeler." Daldığım düşüncelerden Taehyung'un sesiyle sıyrıldım. Elini omzuma koyduğunda bakışlarımı ona çevirdim. Bir şey söyleyip söylememek arasında kalmış gibiydi. Başımı ne var, dercesine salladım. Dudaklarını yalayıp derin bir nefes aldı ve omzumdaki eliyle beni kendine çekip kulağıma eğildi. "Biraz tuhaf gelebilir ancak ben senin hyungunum ve bu konuşmayı yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. O akşam Jimin ile videoyu izleyip seni sıkıştırırken de oradaydım, şimdi de. İki Jungkook'a da şahit oldum ve ikisi apayrılar. Bu işlerden anlamam, yine de kendine dürüst olmayı seçmişe benziyorsun. Bu güzel bir şey ama Jungkook, sen hiçbir zaman umursamaz ve düşüncesiz bir çocuk olmadın. Sen böyle büyümedin. Sen böyle görmedin. Asıl kendini kaybetmediğin sürece arkandayım, kaybettiğinde yanında."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
behind lights ღ rosékook
FanfictionKeşke sana hak ettiğin her şeyi verebilseydim. Park Chaeyoung ღ Jeon Jungkook 20.07.19