3.0

4.3K 247 95
                                    

Esen rüzgarla dağılan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp omzumdan kayan çantamı düzelttim. Bugün fazlasıyla sıcak bir gündü ve hemen eve gitmek istiyordum. Otobüse mi binersem yoksa yürürsem mi eve daha çabuk varırım diye düşünürken okul kapısının önünde gözlerini bana dikmiş iki kişiyi fark etmemle istsemsizce adımlarımı yavaşlattım.

Duraksamamaya karar verip başımı onlardan başka tarafa çevirdim. Tam yanlarından geçerken içlerinden biri, "Chaeng, naber?" dediğinde durmak zorunda kalmıştım.

Bu kızı tanıyordum. Diğer sınıftandı, arada koridorda karşılaşıyorduk. "Merhaba," diye mırıldandım.

Yanında duran arkadaşı ona bir bakış attığında sevimsizce gülümsedi. "Duyduğuma göre, şarkı yarışmasına katılmışsın."

Tabii ya, karın ağrısının sebebini tahmin etmeliydim. Adımı bugün öğrendiğine neredeyse emindim ve aklımdan bir an acaba benimle geçen gün kantin sırasından çıkarken sıramı ona verdiğim için teşekkür mü edecek diye geçirdiğimden kendime küfrettim.

"Evet, bir sorun mu var?"

"Ben de onun için sana soruyorum ya, acaba beyninde bir sorun mu var diye."

Dudaklarımı yaladım. Bu konuşmanın tahmin edilebilir devamını duymak istemiyordum. "Kusura bakma, eve gitmem gerek. İyi günler."

"Kaçacak mısın Park Chaeyoung?" Birkaç adım atmıştım ki adımı yüksek sesle bağırmasıyla beni durdurmayı başarmıştı. Okuldan çıkmak üzere olan birkaç kişi de adını hatırlamadığım o kızı izlemeye başlamıştı.

"Ne yapmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Tüm okul öğrendi artık. O çatlak sesinle herkesin kulaklarını mı kanatmak istiyorsun yoksa kendi çapında bize minik bir mizah şov mu hazırladın?"

Şimdi hatırlamıştım, adı Suha'ydı ve okulun müzik grubunun solistiydi. Geçen sene olan yarışmada elendikleri için bu sene müzik hocası Bay Kim grupta bir değişikliğe gitmeye karar vermişti.

Etrafımızdaki kalabalık arttıkça sanki hepsinin birer birer içime oturduğunu hissediyordum. O aptal kıza pekala da cevap verebilirdim ancak istemiyordum. Çünkü o küçük beyninde evirse de çevirse de beni anlamayacağı için kelimelerimi ona savurmama gerek görmüyordum. Tüm cümlelerimi içime atıp otobüse binmeye karar verdim.

"Seni egoist sürtük! Bana sırtını çevirip gitme cesaretini nereden bulduğunu biliyorum. İstersen şimdi tüm okul öğrensin, yarışmadaki elemeleri geçmeni Bay Kim'le yatarak başardığını!"

Birden başlayan fısıldaşmalar kulağımda bir çığlığa dönüştüğünde dudağımı ısırdım. Bilerek yapıyordu, beni kışkırtıp kavga çıkarmaya çalışıyordu. Ona istediğini vermeyecektim, otobüsten vazgeçmiştim yürüyerek eve gidecektim.

Dolan gözlerimi kırpıştırıp sağdaki sokaka girecektim ki, "Kang Suha, bu nasıl bir terbiyesizliktir," diye kükreyen birini duymamla arkamı döndüm. Ağzım aralanırken Bay Kim'in karşımda olması Tanrı'nın bana bir gülümsemesi olmalıydı. Bir dakika hayır, şu an bana gülümseyen Bay Kim'in arkasından yanıma adımlayan Jeon Jungkook'tan başkası değildi.

"Ho—hocam ben—" Az önce bülbül gibi şakıyan Suha, şu an şaşkınlıktan tek kelime edemiyordu.

"Tek kelime bile etme, hakkını fazlasıyla doldurdun!" Bay Kim'in sinirden yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Her şeyi duymuştu anlaşılan, ancak bir sorun vardı ki Suha'nın onun yakınlarda olmadığına emin olmadan bağırarak konuşacak kadar aptal olduğunu düşünmüyordum.

behind lights ღ rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin