nine: realization

4.5K 507 537
                                    

Piyano sesinin hafifçe yankılandığı stüdyonun kapısında göğsüm hızla inip kalkarken içeride ne demem gerektiğini aklımda ölçüp biçiyordum, ne yaptığımı sormayın çünkü aklımı kurcalayan şeyi Yoongi'ye düzgünce sorabilmem için kendimi önceden hazırlamam gerekiyordu. Onun yanında nasıl bocaladığımı ve dilimin ucuna gelen kelimeleri nasıl yuttuğumu artık biliyordunuz. Aslında pek bir işe yaramayacağını bilsem de, biraz da olsa konuşma pratiği yapmanın kimseye zararı yoktu. Dakikaları saymayı bıraktığım ve kendimi bir nebze de olsa hazır hissettiğimde stüdyonun önceden bildiğim şifresini girip kapıyı araladım.

Parmakları hafifçe piyano tuşlarında geziniyordu, içeri girdiğimde elbet beni duymuştu ve arkasını dönüp kim olduğumu kontrol etmediği zamanlar gelen kişinin ben olduğumu bilirdi. Her zaman biliyordu.

"Yanıma gel, Jimin-ah." Hava çoktan kararmıştı. Sırtı bana dönükken tüm Seul manzarasını gösteren cam duvardan dışarı bakarak bana seslendi. Sadece piyanonun üzerini aydınlatan ışık benim durduğum yere uğramadığı için yanına hafifçe ilerlerken herhangi bir yere çarpmamak için temkinli davranıyordum. En ufak bir hata bile yapmamalıydım, dikkatimi zar zor toplayabilmişken ve zaten onun varlığı dikkatimi yeterince dağıtıyorken başka bir şeyin dikkatimi dağıtmasına izin veremezdim.

Size ne kadar şanssız olduğumu daha önce söylemiştim, değil mi?

Her ne kadar temkinli adımlarla yanına ilerlesemde yerdeki parkenin bir kısmını kaplayan halı sanki rezil olmamı istermiş gibi birdenbire ayağıma takılmış ve sendeleyerek Yoongi'nin oturduğu sandalyeye doğru düşerken dengemi kaybettiğimi fark etmiş olacak ki Yoongi son anda ayağa kalkıp beni kollarımdan kavramış ve düşmemi engellemişti. Bakışlarımı ona çıkarırken bunun pek bir önemi olmadığını söylemek istedim, zaten ona çoktan düşmüşken gözü önünde düşmemin rezilliğini umursamadım. Sadece, istediğim cevapları almak istiyordum fakat tüm kayışlar kopmuştu, bakışlarında kaybolurken ne diyeceğimi çoktan unutmuştum ki.

"B-ben... Şey hakkında..."

"Röportajdaki cevabımı soracaktın. Yanlış mıyım?" Doğrulmamı sağlayıp sandalyesine tekrar oturdu ve her zamanki gibi, konuşamadığımı anlamış ve benim yerime beni cevaplamıştı. Bunu nasıl yaptığını anlayamıyordum, Yoongi'nin zekasına her zaman imrenmiştim fakat içinde bulunduğum durum karşısında şu an aslında titriyordum korkudan, olur da ona olan hislerimi anlar diye.

"Sadece... Bu gerçeği saçma sapan bir programda öğrenmeyi istemezdim." İç içe geçen parmaklarımla oyalanırken beni duyup duymadığını anlamak için ona bakmak istedim fakat başımı kaldıramıyordum içimdeki sıkıntıdan, ta ki dudaklarından dökülen kelimeler nefesimi kesene kadar.

"Serendipity'i bana yazdığını söylememen gibi Seesaw'ı yazarken senin şarkını dinleyerek yazdığımı söylemediğim için beni mi suçluyorsun?"

İşte bunu beklemiyordum.

Birbirine geçirdiğim parmaklarım şimdiyse telaştan titremeye başladığı için onları direk arkama sakladım; gözlerim olabildiğince açılmış, ne düşündüğünü pek de belli etmediği surat ifadelerin birinde gezdiriyordum bakışlarımı. Korkuyordum; dudakları ve bakışları öylesine düzdü ki, bense tepeden tırnağa tüm bedenimi sarmalamış telaşımı belli eden tüm hücrelerimden nefret ettim.

"Sen... N-nereden öğrendin?"

"Sarhoşken ağzında bakla ıslanmayan bir tek Taehyung değil." Sakince omuz silkerek bana dönük bedenini tekrar piyanoya çevirdi ve düzgün parmakları piyanonun üzerindeki tuşlarda yerini bulsa da çalmadı. Beni bekledi, bu kadarla sınırlı kalmayacağını ikimiz de biliyorduk çünkü. Öylece yan profiline bakmaya devam ettim, dilimin ucuna gelen kelimelere özgürlüklerine kavuşmaları adına izin verdim. Başka çarem yoktu, tükenmiş hissediyordum. İçine düştüğümüz bu durum daha ne kadar bu şekilde devam edecekti?

WattpadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin