thirteen: explain

4.6K 420 202
                                    

Televizyondaki kaset tekrara alınmış olmalıydı ki sürekli başa saran VCR'ye boynuma çarpan sıcak nefesler ve belimi sarmalamış olan geniş eller eşliğinde saatlerdir göz gezdiriyordum fakat bir an bile olsun, ortaya çıkan tezatlığımızın güzel uyumunu izlemekten sıkılmıyordum. Saatin kaç olduğundan haberim bile yoktu fakat pek umrumda olduğunu söyleyemezdim açıkçası, güneşin doğmasını ve yeni bir güne uyanmayı istemiyordum çünkü sanki bir rüyanın içindeymişim gibi, her şey öylesine hayal gibi geliyordu ki; sağ tarafıma denk gelen kalbini hissedebilmek, benim için attığını hissedebilmek... İçinde bulunduğumuz durumun gerçekliğini hala sorguluyordum fakat kucağına oturmuş olduğum Yoongi'nin varlığı kendini hiç çekinmeden belli ediyordu yeterince.

Boynuma yaslamış yüzü beni hafif gıdıklatsa da sesimi çıkarmıyordum, hafifçe geri çekilip güzel suratına baktığımda göz kapakları kapanmış fakat uyumadığını belli edercesine titreşiyordu. Saatlerdir yaptığım gibi tekrar ve tekrar çekinmeden dudaklarına uzandım. Benimkilere oranla daha ince olan dudakları beklemeden beni sıcak bir öpüşmeye davet ederken son birkaç saattir binlerce kez öpüşmemize rağmen hala kalbimin göğsümü parçalayıp kanatlanarak uçacakmış gibi hızla atmasını engelleyemiyor, içimdeki ona karşı doymak bilmez özlemimi dizginleyemiyordum. Alt dudağı yetmezmiş gibi dudaklarımı daha çok aralayıp bu sefer iki dudağını da kendi dudaklarım arasına alıp elimden geldiğince tadını almaya çalıştım fakat mümkün değildi işte, kollarımda bana her şeyiyle açık olan adama doyamıyordum.

Belimdeki elleri beni hafifçe sıkarak kendine bastırdığında hazırda bekleyen bedenim sanki önceden komut alır gibi kucağında hareket etmeye başladı ve öpüşmemiz arasında dudaklarından kopan ufak bir iniltiyle daha da keyiflenmiştim. Geçen seferki yakınlaşmamızdan ve o zamanki bilinmezliklerden eser yoktu, ikimiz de tüm kartlarımızı indirmiştik ve tenime değen her dokunuşunda bana aşkını nasıl zerk ettiğini iliklerime kadar hissedebiliyordum. Min Yoongi, Park Jimin'i ne kadar çok sevdiğini rahatlıkla hissettirebiliyordu artık.

Kızarmış dudaklarımla hafifçe geri çekilirken tebessüm etmekten gözlerim kısılmıştı, bu durumda onun ışıldayan dudaklarını ve mayışmış ifadesini göremediğim için moralim bozulmuştu fakat yine de bu gülümsememi durdurmaya engel olamamıştı. Nasıl mutlu olamazdım ki, haftalarca kaçmaya çalıştığım hislerimin -hayalini kursam da karşılık bulacağını asla tahmin etmiyordum, hele ki karşılığını beklediğim şeylerin benim hislerimden çok daha önce var olduğunu bilmeden. "Şu an o kadar mutluyum ki, bunların hala gerçek olduğuna inanamıyorum Yoongi."

Keyfinin yerinde olduğunu gösteren bir ifadeyle bana bakarken hafifçe yana kıvrılan dudaklarında takılı kaldı gözlerim, ardından tekrar gözlerimiz buluştu ve ben onun gözlerinde gerçekten kendimi görebilmiştim.
"Hepsi gerçek güzelim, senin gibi ben de hala şaşkınım fakat hiçbir şey bu kadar doğru hissettirmemişti." Belimi kavrayan ellerinden biri yavaşça yanağımı bulup kendine çekmeden önce dediği şeylerle gülümsediğim için gülüşümden öpmek zorunda kalmıştı.

Bir süre daha öpüştük, ikimiz için de yetmediğini biliyordum fakat artık bundan sonrası bizimdi. Artık ondan uzaklaşmam, gözlerimi kaçırmam gerekmiyordu. Artık yanlış anlaşılmalar yoktu; o beni seviyordu ve ben onu seviyordum. Gerisi mühim değildi.

Kucağından hafifçe kayıp başımı göğsüne yasladım, saçlarımda dolaşan parmaklarıyla mayışacak gibiyken bu zamana kadar olan tüm şeyleri düşünmeden edemiyordum. Yanağımı öptüğü o günden öncesi yoktu benim için; benliğime nasıl karışmışsa, sanki kendimi bildim bileli onu seviyormuşum gibi hissediyordum. İlk başlarda geçip gideceğini düşündüğüm ve pek de aldırmadığım hislerimin şu an boyumu aşıyor ve kalbimden taşıyor olması tam olarak tükürdüğümü yalıyor olduğumu gösteriyordu. Yine de umrumda değildi, ona kavuşmuştum. Emindim ki bizimkilerin desteğiyle de iyi olacaktık.

WattpadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin