fourteen: confusion

3.5K 335 103
                                    

[Jungkook'un ağzından]

Arkamdaki odada bıraktığım hyunglarımı bir an bile düşünmeden kendimi koridora attığımda içimde dönüp dolaşan şeylerin haddi hesabı yoktu. Bir yanım, az önce istemeden de olsa yaptığı itiraftan dolayı Taehyung'un yanına gitmek ve olanları sormak istiyordu fakat adımlarım kendini komut almadan terasa doğru sürüklediğinde alacağım temiz hava sanki bana yardımcı olacaktı. Elim beklemeden tırabzanları kavrarken karşımda duran, sevdiğim Seul'ün manzarası bile beni sakinleştiremiyordu. Kafamın içinde dönüp dolaşan düşünceler giderek gürleşiyor ve beni sağır etmeye çalışıyor gibiydi. Anlamıştım, Jimin'in ve ardından Yoongi hyungun başları bana döndüğünde bakışlarındaki anlamı elbette ki anlamıştım fakat o bakışların anlamına ben anlam yükleyemiyordum işte.

Stresle titreyen ellerimi yumruk yaparak biraz da olsa durmasını sağladım ve bu sefer gitmeyi düşündüğüm ilk yere doğru ilerledim. Kapısına ulaştığımda odadan ses gelmiyordu fakat içerde olduğunu biliyordum işte.

"Hyung?" Hafifçe araladığım kapının aralık kısmından başımı içeri sokup etrafa baktığımda karşılaştığım şey yatağında cenin pozisyonunda uzanan Taehyung'un sırtıydı. Yavaşça ve ses çıkarmadan kendi bedenimi de içeri sızdırdım ve kapıyı aynı sessizlikte kapatıp yatağın köşesine ilişirken ne diyeceğimi bilmiyordum. Böyle bir durumda ne denirdi ki? Acaba onunla konuşmadan önce Jimin'e falan mı başvursaydım?

"İçerde-" Beni görmediği halde elimle işaret ederek konuşsam da burnunu çekerek lafımı kesmesiyle oturduğum yere iyice çökmüştüm.

"Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum Jeongguk." Sinirlenmiştim, nasıl olur da böyle bir şey söyleyebilirdi? Yani tamam, belki biraz zamana ihtiyacı olabilirdi olanları sindirebilmesi için fakat ben onunla bir an önce konuşup kendini saatler boyunca üzmesini istemiyordum. Uzatmanın ne manası vardı ki?

Sesim az önceki belirsizlikten uzak bir halde çıkarken bu denli sert olabileceğimi ben de şimdi öğrenmiştim. "Bu konuyu en çok benimle konuşmak zorundasın."

Yine bir milim kıpırdamadı fakat bedeninin titrediğini görebiliyordum. Ona sarılarak hıçkırıklarını durdurmak ve bir an önce her şeyin düzeleceğini söylemek istiyordum. Bunun üstüne kekeleyerek konuştuğunda isteğimi zapt etmeye çalışmak çok zor olmuştu. "D-değilim."

"Öylesin. Grubun en küçüğü olabilirim ama salak değilim. Sen çıktıktan sonra bütün gözler tek bir kişiye döndü, bana." Pekala, gerçekten sert gözükmek istememiştim fakat nasıl bir olayın içinde olduğumu bile tam olarak bilmiyorken nasıl davranılması gerektiğine nasıl karar verebilirdim? Yine de bedeni yavaşça bana dönüp doğrulduğunda ve sırtını yatağın başlığına yasladığında odaya girdiğimden beri ilk defa gördüğüm suratıyla dağılacak gibi olmuştum. Zaten az önce olanlar yüzünden kötüydü ve ben ciddi olayım derken belki de onu daha da kırmıştım.

"Ben..." Beklemeden ona sarıldığımda beklediği son şey bile bu değilmiş gibi kalakalırken çekilmedim, gerçi zaten buna ihtimal verebilirdim; neler yaşadığını anlayamazdım tam anlamıyla fakat büyük ihtimalle kötü bir tepki vereceğimi düşünüyordu. Hatta belki bu yüzden de kendi isteği olmadan öğrenmiştik. Fakat yine de ne olursa olsun, bunun bir önemi olmadığını söyleyecektim çünkü öyleydi. Onun bana karşı bir şeyler hissetmesi tahminimce bugünlük bir şey değildi ve bugüne kadar nasıl olduysa hislerini gizleyebilmiş ve beni sıkmamışsa, bundan sonrası da böyle ilerlerdi. En azından ben böyle düşünüyordum çünkü şu anda onu kaybetmek gibi bir düşüncem yoktu.

"Korkma. Tamam mı? Bu durumun aramızı bozmasını istemiyorum. Sana çok değer veriyorum ben." Dediklerimle sanki kasılmış bedeni hafifçe gevşeyerek ellerini belli belirsiz sırtıma yerleştirdi; böyle davranmasını istemiyordum, ona acıdığımı veya daha kötüsünü düşünmesini hiç istemiyordum.

WattpadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin