five: balcony

4.7K 553 327
                                    

Yarın sabah erken saatlerde kalkıp pratik yapacağımızı bile bile gecenin bu saatinde hala şu lanet uygulamada gezinirken yatakta dönüp durmadan edemiyordum, Tanrı'ya şükür Taehyung'un uykusu derindi ve yatakta döndüğümde yataktan çıkan her gıcırtı sesine uyanmıyordu. Uykum kaçmıştı ve bu saatlerde bu uygulama yeni arkadaşım olmuştu artık, bir süre sonra sıkılırım diye düşünerek indirdiğim uygulamanın adeta müptelası olmuştum ve üyelerin, özellikle Namjoon hyung'un bunu fark etmemesine içten içe seviniyordum zira eskiden boş zamanlarımı kariyerim için daha verimli geçirirken son zamanlarda yataktan çıkmaz ve telefonu elimden düşürmez olmuştum. Aslında bir yanım hala bundan şikayetçiydi, sürekli hareketi tarafım eski düzenime geri dönmek için çığlıklar atıyordu fakat benim yaptığım tek şeyse o çığlıkları susturmak oluyordu çünkü tembelliğe biraz da olsa alışmıştım ve bunu tadı tatlı gelmeye başlamıştı. Ayrıca, artık kaçmıyordum hislerimden; dans koreografilerine çalışmak aklımı dağıtsa da yalnızca bu düşüncelerden kaçmak için uğradığım bir çözümdü ancak bu hissettiklerimi kabul ettiğimden beri uzanıp düşünmek bana daha çok yarıyordu. Ne kadar düşünürsem, o kadar çok mantıklı kararlar aldığımı hissediyordum.

Gerçi, bu aşk oyunlarında mantığın ne kadar rol aldığını ben bile bilmiyordum.

Elimdeki telefon, düşüncelere daldığım için çoktan kilitlenmiş ve ekranı kararmıştı ancak telefonun ışığı gözlerimi tekrar kamaştırdığında beklemediğim şey bir mesajdı.
Yoongi'den bir mesaj.

yoongi hyung:
jiminie?
uyudun mu?

hayır hyung?
sen?

yoongi hyung:
salak mısın?
mesaj attığıma göre?

özür dilerim, haklısın
ne oldu bu saatte?

yoongi hyung:
şey
terasa gelir misin?
biraz konuşalım.

Beklemeden telefonu kilitleyip yataktan yavaşça kalktığımda hızımı ben bile anlayamamıştım ancak yine her geçen gün kendimde ona karşı fark ettiğim gerçeklerden biri de ne olursa olursun ona gideceğim olmuştu o an. Bekletmek istemediğim için sessiz fakat hızlı adımlarla odadan çıktım ve birkaç saniye sonra serin havanın soğuğu tenime işlerken geniş balkonun tırabzanına yakın yerleştirilmiş bahçe koltukların birinde öylece oturan Yoongi'yi gördüğümde tekrar hissetmiştim kalbimdeki sıcaklığı. Sadece onu görmem bile yetmişti Seul'ün soğuğunu yenecek kadar bedenimi saran sıcaklığı hissetmeme.

Kapıyı kapattığımda çıkan sesle bana dönmüştü, suratında hiçbir mimik yoktu ve beni izliyordu. Beklemeden yanına adımladım ve saatler önceki yakınlaşmamdan sonra ondan uzak durmanın manasız olduğunu düşünerek yanındaki boş yere geçtim. Zaten, şayet duyduysa kalp atışlarımı, o an duymuş olmalıydı. Bundan sonra kaçmak yoktu, hislerimden de kaçmayı bıraktığım gibi ondan da kaçmayı bırakacaktım.

"Hava soğukmuş." Bir şey demeyip bana öylece bakarken ortamın garipliğini bozmak amacıyla konuşmuştum ancak sesimin çıkıp çıkmadığından bile emin değildim, başıyla beni belli belirsiz onaylarken ona döndüm. Gerçekten, Yoongi duygularını tam anlamıyla belli edemeyen bir adamdı ve ne hissettiğini anlamaya en çok ihtiyaç duyduğum anlarda tekrar onun duvar misali suratıyla karşılaşınca istemsizce sinirleniyordum, tıpkı şu an olduğu gibi. Beni sonuçta buraya sadece bana öylece bakmak için çağırmamıştı ya?

"Ne konuşacaktın benimle?" Hala beni cevaplamazken bu sefer sesimi bularak konuşmuştum, transtan çıkar gibi göz kapakları birkaç kez kırpıştı ve ben bu manzarayla bedenimi sarıp sarmalayan sıcaklığı bir kez daha hissetmiştim. Onu hissetmek için, onun sıcaklığını iliklerimde hissedebilmek için kollarına ihtiyacım yoktu; onu izlemek bile onu hissedebilmek için yeterdi benim için. Belki de bunla yetineceğimi bildiğimden onu kaybetmemek adına ona asla açılmayı düşünmeyeceğim gerçeği de soğuk bir rüzgar gibi titremişti bedenimi bu sefer.

WattpadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin