零捌

4.4K 639 77
                                    

零捌
08

Sadece dakikalar öncesinde durup dururken çakmak çakmak olan içindeki ateş, şimdi penceresinin hemen önündeyken göğüs kafesinin kemiklerini yalayan alevlerini küçültmüştü. Yalnızca biraz öncesinde ona asla kavuşamayacak olmasının düşüncesiyle kasıp kavruyorken kendini, şimdi sadece biraz ötesinde olduğunu bilmek yatıştırıveriyordu her şeyi. Gülümsedi. Hafifçe uzamış saçları, darmadağındı yine, dalgalıdan kıvırcığa dönmüşlerdi adeta ve kavisli kalın kaşlarının üstünden gözlerine iniyor, bir perde yapıyorlardı irislerine. Buklelerinin arasından görünen gözleri gülüyordu yine de, Jimin göremezdi ama eğer görseydi, o perdelerin arkasına saklanmış gülümseyen gözlerini fark edebilirdi anında.

Pencere kapalıydı, sıkı sıkıya örtülmüş, tokmağının düğmesi içeri göçmüştü. Gözü kilitli klipslere takılmadı bile. Camdan geçip odaya daldığı anda dışarının serin rüzgarı yerini yoğun, tatlı kokuya bıraktı. Kiraz ve vanilya kokusu. Derince soludu.

Dört duvarlı odanın içinde, yatak ikinci duvarın önündeydi. Kitaplık ve masa diğer duvardaydı. Jungkook'un girdiği pencere, çok da büyük olmayan odada yatağın tam karşısında kalan duvardaydı. Boş olan duvarın köşesinde, ayakta dikiliyordu. Diğer köşede peri çocuk vardı, battaniyesine sarılmış, hareketsizce duruyordu. Ortama gecenin lacivert efekti hakimken tek ses sarışın çocuğun soluklarıydı, o kadar az duyuluyorlardı ki neredeyse kapalı pencerenin ardından belli belirsiz duyulan cırcırböceklerinin sesi dışında hiç ses yoktu.

Dingindi, sessiz ve huzurluydu. Hiçbir hareket yoktu. Öyle ki kendini kaptırıp sessizliğe daldığında, zamanın durmuş olup olamayacağından şüphe bile edebilirdi.

Ve bu devasa sessiz, hareketsiz huzur, Jungkook'un göğüs kafesinin kapılarına kadar sürüyordu. Çünkü içerisi adeta titriyor, yıkılıyordu. Gözleri yatağın içindeki ufak silüetteyken elini kalbinin tam üstüne koydu. Çıldıracaktı şimdi, aralarında birkaç metre varken bile nasıl böylesine sallayabiliyordu onun dünyasını? Küt küt atan kalbi yorgun düşmek nedir bilmiyordu, Jungkook izlemekten usanmak nedir, bilmiyordu. Yine dakikalar birbirine kovalamış, katlanıp büyümüşlerdi. Oysa sorsa sadece birkaç saniyedir tam o köşedeydi.

Pencere açık değildi, rüzgarı içeri almıyordu. Kimse gece yaratıklarını odasına davet etmemişti, Jimin de etmemişti. İzinsiz bir ziyaretti. Sadece uyuyarak birilerini nasıl da kendinden geçirdiğini asla bilmiyordu. Suratının meleksiliği kimler tarafından öpülüyor, en savunmasız hali kimler tarafından izleniyordu, haberi bile yoktu. O sadece diğer tüm herkes gibi geceleri uyuyordu. Zihninin kapıları kapalıydı ama, sadece bir saniye içerisinde açabilirdi Jungkook onları, tıpkı  sıkı sıkıya kilitlenmiş pencerenin bir şey ifade etmediği gibi.

Bir adım attı. Ardından iki. Göz açıp kapayıncaya kadar yatağının baş ucundaydı. Altındaki şortun yerinde olduğunu görmek onu bir an için rahatlattı. Tek kişilik yatak duvara dayalıyken peri çocuk diğer taraftaydı, muhtemelen arkasına dönmek gibi küçük bir hata yapsa yeri boylardı. Bu kötüydü. Elbette kötüydü ama, Jungkook o an gülümsedi. Çünkü kendisini ziyaret ettiğinden son derece habersiz olan ufak çocuk, onun için de yer bırakmıştı.

Yapmaması gerektiğini biliyordu. Onca insanın yanına uzanıp uyurken onları izlemiş olmasına rağmen, Jimin'in diğer tüm herkesten devasa bir fark taşıdığının elbette farkındaydı ve bu orada daha fazla bulunmaması için yeterli bir sebepti. Sebepler ve sonuçlar. Kafasının içinde yankılanan küçük bir sivrisinek sesinden ibaretti. Soluğunu tutup verdiği saliselik bir süre içerisinde tam yanında uzanıyordu.

Elini yanağının altına koydu ve kendine dönük duran küçük bedeni inceledi. Kısacık şortu, kalçasının hemen altında bitiyordu, öyle ki şeklini asla saklayamıyordu. Yine her şey olduğu gibi gözlerinin önündeydi ve bu muazzam bir ziyafetti. Kısa kollu, kendisine büyük gelen tişört belinden bir karış yukarısına kadar kaymış ve bu sefer adeta bembeyaz incilerle bezeli gövdesini açığa çıkarmıştı. Yumuşak battaniye, üstüne örtülü olmak yerine top olmuş bir halde iki bacağının arasındaydı. Elleri tıpkı Jungkook'un kendisini taklit ettiği üzere yanağının altında, yastığın üstündeydi. Kıkırdarken kendi kendine mırıldandı. "Epey dağınık yatıyorsun değil mi?.."

Saat fazla geç sayılmazdı, en azından keşfe çıktığı diğer gecelere nazaran daha erkendi ama kendinde dayanacak gücü bulamamıştı yanına geldiği süre boyunca. Neyse ki peri çocuk mışıl mışıl uyuyordu yine. Yatağı boş bulmak gibi bir korku doluşmuştu onu görmeden hemen önce içinde çünkü. Ama, işte oradaydı. Üstelik bu sefer yanına ilişebilme şerefine de erişmişti.

Uyurken hafifçe inip kalkan küçük omuzlarının ardında kalan yegane penceresi, ardında iri dolunayı sunuyordu odasının içine. Jungkook'un irisleri bir an dışarıda bembeyaz parlayan aydayken, bir an sonrasında yastığın üstündeki baştaydı. Öylesine huzurlu alıp veriyordu ki uyuyan çocuk nefeslerini, mayhoş bir hale bürünüyordu farkında olmadan. Uzanıp dar omuzlarını öpmek istedi uzun uzun. Öyleydi ya, teninin tadına gerçekten bakabilmek en büyük arzusu haline dönüşüyordu şu gecelerde. Kirpiklerine, yan yattığı için hafifçe büzüşmüş dudaklarına ve yanaklarına baktı iç çekerek. Kendi koyu kahve saçları kıvır kıvır yatağına dökülüyordu, yüzündeki hayran olmuş ifade bir an olsun silinmiyordu.

Ömründe gördüğü en büyük güzelliği seyre durduğu o birkaç saatte, arzusu katlandı. Yeniden obur bir canavara dönüştü. İçinde, ondan bağımsız olan küçük bir parça, yapabileceklerinden ürktü. Jungkook ürkmüyordu. O sadece, çok fazla istiyordu... Çok fazla. Öylece bakmak yerine, sarılmak, kollarına hapsetmek, kilitlemek onu göğüs kafesinin içine, öpmek ve sevişmek  varken... Hiç bu kadar halsiz hissetmemişti. Ama bu, sonrası için ona güç verecekti.

İlk önce tek elini yanağının altından çıkardı. Parmakları yüzüne yaklaştığında, dokunuşunu hissetmeyen saç tellerinde gezdi. Kendi parmak uçları gıdıklanıyordu adeta ama, peri çocuk duyumsamıyordu hiçbir şeyi. Zira Jungkook yüzünün her bir santimini arşınlamak niyetindeydi. En sonunda iki kaşının tam arasında durdu işaret ve orta parmağı. Derin bir nefes aldı, göğsü yine akan saniyelerden de hızlıydı.

Ama sonra, durakladı ve parmaklarını geri çekti. Zihninin kapılarını açmak için düştüğü bir tereddüt değildi bu. Gülümsedi. Suratını ona yaklaştırdığında, hafifçe yukarı kaydırdı başını. Burnu şimdi az önce dokunduğu saçların arasındaydı. Dudakları ise tam alnında. Gözlerini kapattı. İzinsiz bir ziyaret için en harikulade dokunuştu. 

  ヅ

birkaç bölüme asıl eğlenceli kısımlar gelecek ama, ben bu sakin hallerini aşırı seviyorum. uyuyan jimin ve onu izleyen jungkook   ☽

 UKIYO 網 ʲⁱᵏᵒᵒᵏHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin