壹貳

2K 313 85
                                    

壹貳

21

"Buradasın."

"Buradayım."

Bambaşka evrenin iki çocuğu. Biri sıradan bir hayata sahip, ama fark ettikleriyle bundan vazgeçmeye hazır; bir diğeri onun var olduğu evrende gerçek sayılmayan, sıradışı varlık. Ortak buluşabildikleri tek yer ise... Rüya alemi.

İnsanlar ve dünya, bilimin netçe ortaya koyabildiği tek kanıydı, Adem ve Havva düştüğü yerde başlattıkları yaşamla, aslında bilinen tek gerçekle kendileri gibi olan herkesi kabul ettikleri, mevcut yaşamdan başka bir şey olarak bilinmezdi.

Ama hayat bundan ibaret değil.

Bazı küçük istisnalarda, bazı evrenler bir diğerine karışır. Birbirine en yakın olan iki tanesi ise; insanlar için tek mantığın yürüdüğü hayat, ve onların, bilseler dahi inanmayacakları bir diğer evren. Hayali bir evren. Her şeyin aslında tepe taklak olduğu, ama içinde yaşayanlar için çok da tepe taklakmış gibi görünmeyen o evren, tüm her şey saydam ve baş döndürecek cinsten ruhani.

Ve bir insan uyuduğunda, gördüğü rüya, sandığının aksine onun zihninin içinde gerçekleşmiyordu. Rüyaların nefes alabildiği bu diğer evren bazı şeyleri barındırmaktaydı, bazı küçük şeyleri, etkisi olmayan, bazen uçabilen, bazense parıl parıl parlayabilen, büyülü gibi görünen ama yalnızca bir göz yanılmasından ibaret olan, ufak tefek şeyler, araya sıkışmış ruhlar. Pek tabii kimisi ise zehirli. Bin bir çeşit, sanki gerçek ve yaşanılabilir olan dünyanın bir yansıması, ama daha çok imkansızlıkları taşıyan bir yansıma, bilimin kabul etmeyeceği türden şeylerin barındığı bu diğer evren.

Hayalciler oradan dışarı adım atamazdı.

İnsanlarla konuşamazdı.

Sınırlarını aşamazdı.

Tek bir bağ kalıyordu geriye. Rüyalar. Kâbuslar ve düşler, bazense görüler, hatta vizyonlar. Gerçek hayatın hissedilebilirliğinden koptuğu o saydam anlar. Çıt desen uyanırdı, kendine gelirdi, silkinir ve yoluna devam ederdi, bağ hemen kopardı. Bu yüzden iki evrenin varlıkları asla bir olamazdı.

Birinde bilinen üç çeşit canlı dışında başka hayat belirtisi yoktu. İnsanlar, hayvanlar, ve bitkiler. Diğerinde ise... Saymakla bitmezdi. Milyonlarcaydı. Birçoğu kendinde değildi, aklı yoktu, tıpkı hayvanlar gibi, kimininse işlevi yoktu, bilmezlerdi. Ama farkındalığı olan birkaç tanesinin yaptığı bazı şeyler olurdu. Hayalciler gibi. Onlar rüyalarda konaklardı. Kimisi kâbus severdi.

İki farklı evrenin birbirine en benzer özelliklerini taşıyan varlığıydı, insanlar ve hayalciler. Aslında görünüşte, pek de bir farkları yoktu. İkisi de neredeyse aynı sayılırdı bakıldığında. Ama... Asla bir değillerdi. Tıpkı su ve alkol gibiydi. Görünümü aynı ama birbirine tamamen zıt. Tamamen farklı etkilerde.

Jeon Jungkook Park Jimin'i görmüştü. Aşk bu, demişti. Oysa hayalcilerin adı bile olmazdı.

En başından beri yasak olduğunu biliyordu. Yapmaması gerektiğini biliyordu, çünkü o biliyordu. Bilebiliyordu. Farkındalığı vardı, kendini biliyordu, ne olduğunu, nerede olduğunu, iki evren arasındaki farkı... Hepsini biliyordu. Ama buna rağmen neler yapmıştı. Ona kendini tanıtmıştı. Ona onu sevdiğini göstermişti, sevebildiğinin farkına vardığı ilk an, aslında bunu yapmak için çıldırmıştı. Onu öpmüştü, rüyasında buluşmuştu.

Ama her şeyden önce Park Jimin'in kapısını açmıştı. Onun için artık kesinlikle kapalı olması gereken kapı, kapalı değildi. İlk önce, Jungkook yaptığının bile farkında olmayarak kapıyı aralamıştı, sonraysa Jimin, bile isteye kendisi açmıştı tamamen. Tek geçit şimdi korunmasızdı. Gözlerindeki perde kalkmıştı.

Oysa kalkmaması gerekiyordu. Her insanın kendine ait bir kapısı olurdu, şimdiye kadar açabilen olmamıştı, olduysa bile... Artık yoklardı.

Jungkook bunu kendisi için istemiş, bir tek kendisini görsün, varlığını bilsin diye yapmıştı, çünkü tutku onu da ele geçirmişti. Ama gözden kaçırdığı bir şey vardı. Eğer Jungkook'u bilebiliyor ve hissedebiliyorsa; diğer evrende var olan milyonlarca varlığın da bir engeli kalmazdı. Onlar da Jimin'e ulaşabilirdi. Onlar da... Onlar da bir şeyler yapabilirdi.

Oysa kural basitti. Su alkole karışmamalıydı. Yoksa zaman geçtikçe, içine karıştığı bir damla alkol suyu da kendi gibi yapardı.

Şanslıydı, çünkü Jungkook sayesinde varlığını fark eden yalnızca bir kişi olmuştu. Fark ettiği an harekete geçen birisi. Bunu kendi için bir şans olarak gören, sonunda onu canından edecek olsa bile kendi çıkarını düşünecek olan, ruhunu şeytana yıllar önce satmış bir diğeri. Ama taze etin kokusunu duyan diğerlerinin de gelmesi çok yakındı. Jimin hiç birini görmezden gelemezdi çünkü artık onları görmesini, görse bile farkına varmasını engelleyen perdesi yoktu. Hiç biri bir rüyadan ibaret olmayacaktı.

Jungkook ne yaptığının hiç farkında değildi.

Tehlike çanları çoktan...

Tehlike çanları bu evrende hep çalardı.

"Hayır. Biz ve onlar suyla alkol kadar farklıyız. İkisi benzer bardaklarda aynı gözükebilir. İkisi de sıvıdır. İkisi de berraktır. İkisi de bir bakıma ıslaktır. Fakat biri yanarken diğeri yanmaz. Bunun o anki durumla veya zamanlamayla hiçbir ilgisi yoktur. İkisi farklı davranışlar sergiler. Özlerinde bütünüyle farklıdırlar çünkü.

Aynı şey insanlar ve feyler için de geçerlidir. Bunu unutursak var halimize."

Bilge Adamın Korkusu, Patrick Rothfuss.

 UKIYO 網 ʲⁱᵏᵒᵒᵏHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin