slumber- winter aid. lütfen dinleyerek okuyun, medyada 🌹
壹零
10Öyle bir andı ki, onca yıllık hayatında ilk defa bir rüyanın içine sızmak konusunda başarısız olduğunu sandı.
İçerisi aynıydı. Nasıl bir şey beklemesi gerektiği hakkında o kadar çok tahmini vardı ki aslında hiç tahmini yoktu, belki rengarenk bir dünya, belki bembeyaz ve tertemiz, belki yeşilliklerle ve doğaya dolu, ya da uçsuz bucaksız maviler, okyanuslar, ya da Jungkook'un pek iyi bildiği lacivert gökyüzünün de ardı, sonu gelmeyen uzay... Bir sürü şey olabilirdi.
Ama işte oradaydı.
Jimin'in odasında.
Hiçbir şey değişmemişti, ilk bakışta, tek bir şey dahi farklı değildi. Pencerenin karşısındaki yatak, dalgalanan saydam perde, ardındaki devasa dolunay, kitaplık, mütevazı eşyaların kalanı... Karanlık, olduğu gibi yerli yerindeydi. Yine oradaydı. Jungkook neredeyse hareket edip bağı koparıyordu ve dudaklarını çekiyordu Jimin'in alnından, çünkü zaten düştüğü boşlukla zihnine giremediğini düşünmüştü. Ama yanılıyordu. İçerideydi. Jimin'in dünyasındaydı. Biliyordu çünkü, her yer buram buram o'ydu. Nasıl anlatılırdı bilmiyordu, gerçekte o odanın içindeyken hissedemediği bir şey, sanki çocuğun çıplak koynuna dolanmışçasına naif, güzel kokulu ve yoğun his...
Bir süre uğradığı şokla olduğu yerde dururken etrafına bakındı. Durdukça daha fazla fark ediyordu zihninde olduğunu, görüşündeki o rüyalara has özel buğulanmalar, büyülüymüşçesine dalgalanmalar, sanki bir dumanın arkasından bakıyormuşçasına belli belirsiz ilüzyonlu bir görüş gibi hafif hareketler seçiliyordu tıpkı rüyasına daldığı binlerce insanınkinde tecrübe ettiği gibi. Kalbi delicesine atarken kaşlarını çattı. Neler dönüyordu burada? Asla akıl sır erdiremeyeceğini düşünürken, gözü yatağa kaydı. Boştu.
Yatak boştu. Gördüğü ilk fark bu oldu. Ardından pencereyi fark etti.
Perdeleri dalgalanıyordu, açıktı. Oysa o odaya girdiğinde kapalıydı.
Böyle olmamalıydı. Rüyanın sahibi rüyanın içinde değilse, bir terslik olmaması imkansızdı, bu onu delicesine korkuttu çünkü eğer evrende bir şeyler tersse, ayvayı herkes yerdi. Düzen bozuksa ve bu Jungkook yüzündense... Hayır hayır, onun yüzünden olamazdı! Hiçbir şey yapmamıştı. Ama bunu bulan o olursa... Neler olabileceğini hayal bile edemiyordu. Etrafa bakındı. O kadar endişeliydi ki gözü ilk başta hiçbir şey görmedi.
Ama sonra yatağın arkasındaki küçük kıpırtıyı fark etti. Yutkunurken oraya doğru adımladı, bir şeyler hareket ediyordu. Yakınlaştıkça yatağın kenarlarına tutunan küçük parmakları, ardından sarı saçları gördü. Yere çömelmiş, gizlenen sıska bir beden vardı. Jimin.
Tutunduğu ellerinin üstünden, bir şeylerden saklanmak istiyormuş gibi hafifçe kafasını kaldırıyor, sonra sanki orada ondan başka birisi varmış da saklanıyormuş gibi hemen geri iniveriyordu, kendini yatağın ardına saklamaya çalışıyordu. Jungkook'un nefesi kesildi. Gözlerini görmüştü.
Kısılmış gözleri, o karanlıkta bile, kirpiklerinin ardından öylesine... Jungkook'un hayalindeki gibiydi. Kendine hakim olamadan daha da yaklaştı. Jungkook istemediği sürece onu fark edemez veya göremezdi. Ardından, genişçe gerilmiş dudaklarını gördü.
Kıkırdıyordu.
Jungkook ömrü boyunca süregelen haylazlığı yüzünden cezalandırılması gerektiğini düşünürdü. Ama şimdi adeta ödüllendiriliyordu. Çünkü daha dakikalar önce düşünmüştü günler boyu içinde yanıp çoğalan dileği, özlemi. Görmek istediği şey onu karşılarken, aklı adeta sis gibi uçucuydu. Göğsü sızlanıyor, ağlıyor, çığlıklar, tekmeler ve yumruklar atıyordu göğüs kafesine, öyle ki tüm bedeni hissediyordu kargaşayı. Gözleri tam hayalindeki gibiydi, düşlediği kadar, düşlediğinden kat be kat güzeldi de... Gülüşü, gülüşündeki sesi... onu hayal bile edememişti, zira ömründe ilk defa masmavi gökyüzünü gören bir esir gibiydi. Daha fazlası olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKIYO 網 ʲⁱᵏᵒᵒᵏ
Fiksi Penggemar/tamamlandı/ Jeon Jungkook, bir hayalciydi. Gece saat dördü on geçe, insanların yatağına sızar, arkalarında uzanır; saçlarını koklar ve gitmeden önce kulaklarının tam altına ıslak bir öpücük kondururdu. Her gece binlerce yatağa, düşe ve hayale mis...