壹陸
16
Eğer güneş tam o vakitte doğmasaydı, Jimin'in söyledikleri karşısında zihninde beliren hasret kokusunu nasıl da ona anlatacağını düşünmüştü Jungkook.
Hasret... Öyle görünmese de doğru tanımdı bu. Çünkü hep içindeydi Jungkook'un. Özlem. Bulundukları sahte dünyada bir o gerçekti. En hissedilir ve keskin olanıydı. Yanındayken bile dokunamadığı içindi. Dokunduğu halde rüyada olduğu içindi. Öptüğü halde doyamadığı içindi.
Bir parça bencil hissetmemiş değildi bunun yüzünden. Beni yanına al, demişti peri çocuk, hiç mümkün müydü böyle bir şey? Tüyler ürperticiydi bir bakıma, çünkü asla bilmiyordu Jungkook böyle bir şeyin ihtimalini ve aklından geçenler oldukça korkutucuydu, her ne kadar Jimin onları düşünüp de önemsiz olduğu kanısına varmış gibi görünse bile. Sahi, ne olduğunu bile bilmiyorken karşısındaki çocuğun, nasıl böyle bir istekte bulunabilirdi ki? Ne derece... ne derece bıktırmışlardı onu, kim bilir, Jungkook bunu düşündüğünde başka bir umutsuzluk penceresine açılıyordu adeta.
Tamamen bilinmezi gösteren bu istek, aslında gerçekleşmesi adına herhangi bir şey bile düşünmediği o anda, içinde bunları barındırmıştı. Ah, mümkün olsa... Gerçekten birbirlerine sahip olabilecekleri bir dünya mümkün olsa, neresi olursa...
Henüz o kadar umutsuz değildi aslında, Jimin varken, nasıl olabilirdi ki? Sihirle bezeliydi adeta altın saçlı çocuk. Sihirle bezeli ve büyülü. Buydu onu etksi altına alan ilk başta bir bakıma. Jungkook hiç bilmiyorken, kendisini gördüğünden haberi dahi yokken saatler boyu sıkılmadan, usanmadan izlemişti güzelliğini, ve neredeyse onun güzelliğine yanaşan hayaller kurmuştu imkansızlıkların da ötesinde. Ama o, tamamen aykırıydı tüm dünyaya ve asla tahmin etmezken rüyasına almıştı Jungkook'u. Asla beklemezdi, ama o gece, oradaydı işte. Nasıl olduğunu asla bilemese de o parça parça aşık olurken uzun gecelerde Jimin bir şekilde görmüştü onu. İşte bu yüzden sihir tozlarıyla bezeliydi peri çocuk.
Ama diyemedi. Olmaz diyemedi, benim dünyam seninkinden daha iyi değil, diyemedi. Güneşsiz ayın hiçbir değeri yok, burada yalnızca bir gün unutup unutamayacağımızı bilmediğimiz anılara sahip olabiliriz, diyemedi. Gün doğumu başlamamış olsaydı da diyebilir miydi bilmiyordu, umutla çarparken o bal sarısı gözler, o güzelim dileklerini baltalamak çok zalimce olurdu.
Ama Jimin içine çöken umutsuzlukla Jungkook'un düşündüklerinden haberdarmışçasına uyanmıştı. Göz kapaklarını rahatsız eden gün ışığı ona dünya üzerindeki en yalnız insan olduğunu söylüyordu adeta, hayalcinin hissini beraberinde getiren ay tepede değildi çünkü artık. Kalbi güm güm atarken nemlenmiş yastığının üstünde kalakaldı.
Sanki bir saniye öncesi gibiydi.
Üstünden dakikalar, saatler geçti, ama yine de sanki bir saniye öncesi gibiydi. Asla hareket edemedi çünkü o hissin kaybolacağından korktu.
Beline sarılan kollar ve ensesine konan dudakların ürpertici hissi gitsin istemedi.
Adı Park Jimin'di ve şu yaşına kadar bir kere olsun kalbinde uzun günler barınan tatlı hisler hissetmemiş, birine aşık olamamıştı. Kimsenin gözlerine kırmızı duygular barındıran kelimeler söylerken üç saniyeden uzun bakamamıştı. Hiç kimsenin adını unutmamak için uyandığı andan itibaren yüzlerce kez tekrarlamamıştı çünkü kimse ona rüyasında ismini fısıldamamıştı. Hiç alnından öpülmemiş, hiç... uyurken saatlerce izlenmemişti. Kimseyle derin denizlerin altında öpüşmemiş, uzayda sarılarak dans etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKIYO 網 ʲⁱᵏᵒᵒᵏ
Fanfic/tamamlandı/ Jeon Jungkook, bir hayalciydi. Gece saat dördü on geçe, insanların yatağına sızar, arkalarında uzanır; saçlarını koklar ve gitmeden önce kulaklarının tam altına ıslak bir öpücük kondururdu. Her gece binlerce yatağa, düşe ve hayale mis...