1835
Londra
"Gel benimle Lucinda, kaç benimle başka çaremizin olmadığını biliyorsun sen de"
Genç adam yalvarır gözlerle, güzel sevgilisinden yanıt beklemeye devam ediyordu. Onunla gelmesini, onların birlikteliklerini imkansız kılan bütün engelleri arkalarında bırakmak için, onunla kaçmasını kabul etmeliydi, zira başka oluru yoktu bu işin. Birbirlerine deli gibi aşıkken, ona sunduğu bu kurtarıcı teklifi kabul etmemesi delilik olurdu öyle değil mi? Eh en azından Charles öyle düşünüyordu.
Genç kadın boş gözlerle, karşında duran ve tüm ümidiyle sevgi dilenen adama baktı. Ne diyebilirdi ki fakat ağzından tek laf çıkıverdi
" Yapamam " Ne kadar da basit bir kelimeydi bu, hiç zorlanmaksızın iki dudağınızı hafifçe hareket ettirseniz bile çıkabilen bir kelime.... Ancak Charles için ölümle eş değer sayılabilecek türden bir kelime bile olabilirdi zira kalbinin sıkışmasına yetmişti bile. Ah Lucinda, sen ne yaptın bana öyle....
" Nasıl, anlayamıyorum. Niçin Lucinda niçin? " dedi şaşkınlığını belli eden tavırlarla. Genç kadın gözlerini kaçırdı, ona bakmak istemiyordu yapamıyordu bunu. Fakat neden? O kadar kolayca ettiği laftan sonra neden bakamıyordu sevdiği Charles'a?
" Charles..." gözlerini yerde gezdiriyordu sırf ona bakmamak için.
" seninle gelmek istemiyorum " diyerek bitirdi sözlerini. Hayır bu neden yetmeyecekti Charles'a. Bu tam bir saçmalıktı, tam bir fiyaskoydu. Eğer gerçekten tanıdığı sevdiği, taptığı bu genç kadın Lucinda ise, ettiği laflar ona gülünç geliyordu.
Az daha samimiyet kurmak niyetiyle, ona bir adım attı
" Lucinda, biz birbirimize ait değil miyiz? Sana ne kadar aşık olduğumu göremiyor musun. Sensiz ne yapacağımı hayal bile edemiyorken, senin bu sarf ettiğin sözleri kulaklarının işitiyor mu? Zira ben bunlara inanamıyorum, nasıl inanabilirim ki, ettiğin her söz kalbime bir hançer gibi saplanıyor. Lütfen Lucinda dediklerinin farkına var, biz birbirimiz olmadan birer hiçiz bunu sen de gayet iyi biliyorsun. "
Lucinda kafasını kaldırıp ona baktı, bu kez kendinden emin görünüyordu genç kadın.
" Seninle güzel bir birliktelik yaşadık, her anı çok tatlıydı ve her zerresinden keyif aldım. Her şey toz pembe geliyordu bana, bulutların üzerindeymiş ve hiçbir zaman yere çakılmayacakmışım gibi."
Bu kez biraz fazla ciddiyetle dolup taşmıştı genç kadın. Konuşmasına devam etti,
" Fakat Charles, artık gerçeklere doğru uyanma vakti. Ben saygın bir ailenin kızıyım, çevrem ve Londra sosyetesi tarafından tanınan evlilik çağında bir kızım. Ve sen Charles...."
Gözlerini yeniden yere indirdi.
" İşi gücü yerinde olmayan, hayata tutunmaya çalışan bir erkeksin. Bununla baş edemem, ben kabullensem bile ailemin böyle bir evliliğe razı gelmesi mümkün değil. Seninle kaçmamı teklif ediyorsun ancak.... " Gözleri yeniden onu buldu.
"ailem gibi saygın insanların onurunu yerler altına almam imkansız. O kadar duyarsız ve vefasız olmadığımı söylemek isterim. Ailemin ne durumda olabileceğini düşünemiyor musun? Bunları göz önünde bulundurdukça seninle gelmemem gerektiği konusuna daha da emin yaklaşıyorum. Yani.... Seninle gelmem mümkün değil Charles"Ben bittim. Diye düşündü Charles, bu katlanılmaz ve asla dayanılmayacak türden bir redediliş hem de hayatında en sevdiği insan tarafından yapılan bir redediliş. Bunu kabullenebileceğini düşünmüyordu. Nasıl yapabilirdi ki, bütün hayatı gözlerinin önünde yitip gitmişti. Bu acımasız kadının ağzından dökülen sözler onun hayatının bir anda alev almasına yetmişti bile.
Sustu Charles, belki hala idrak edemiyordu yaşanılan şeyleri, ya da idrak etmek istemiyordu orası tartışılır bir durumdu. Ne diyeceğini, nasıl hareket edeceğini bilmiyordu. Kızması gerekiyordu, belki de oturup çocuklar gibi ağlaması... Ah hayır ağlamamalıydı, yeterince küçük düşürüldüğünü düşünüyordu zaten.
Ah Yüce İsa bana bir yol göster, yoksa aklımı oynatacağım diye geçirdi aklından ve hala susuyordu. Pekala....
Derin bir nefes aldı. Haklıydı, karşısındaki güzel ve acımasız kadın haklıydı. Ne diyebilirdi ki? İpe sapa gelmez bir adamın, saygın bir ailenin kızıyla ne işi olabilirdi ki? Bu ancak Londra sosyetesinde eğlenmek isteyen insanlara fıkra olarak anlatılacak türden bir durumdu, zira oldukça gülünçtü.
Diyecek tek bir lafın yok Charles diye düşündü yeniden. Bu nedenle sadece ağzından şu kelimeler döküldü.
" Pekala Lucinda" Aslında biraz daha konuşabilirdi. Denedi,
" gayet mantıklı bir sebep sundun bana" Gözlerini etrafta gezdirmeye başladı.
"seni yadırgamaya hakkım yok. Ve, daha mutlu olacağından hiç şüphem yok. Sen tanıdığım en iyi ve...."
Bu kez doğrudan sevdiği kadının masmavi gözlerine baktı.
" ve... Ah her neyse, sanırım" bir anda toparlandı, iki adım geriye gitti
" sanırım gitme vaktim geldi, kendine iyi bak Lucinda. Daha mutlu olman dileğiyle"
Ona sarılmak, onu öpmek okşamak istiyordu Charles Tanrım ne güç bir durum bu ayrılık denilen şey....
Birazcık uzayan bir sessizlik ve bakışmadan sonra, sakince" hoşçakal Lucinda" dedi ve arkasını döner dönmez koşarak uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN SEN (TAMAMLANDI)
Historical Fiction" ... Ancak unutmaman gereken tek bir şey var, seni her daim seveceğime ve kalbimdeki yerinin hiçbir zaman dolmayacağına eminim. Sen benim hayatımın tek aşkı olarak kalacaksın. Hoşçakal... Luci...