Gece tüm samimiyetiyle devam ediyordu. Yemekler yenmiş, tatlı servisi edilirken Maria Weber'ın geçen akşamki sunduğu tatlıyı anarak, şu an yedikleri tatlı ile kıyaslama bile yapmışlardı. Herkes büyük bir içtenlikle itiraf etmek mecburiyetinde hissederek, hanımefendinin elleriyle yaptığı tatlının üzerine tanımadıklarını belirttikleri an Kontes Maria Weber, ortamın verdiği samimi hava nedenliyle mütevazi olmayı bir kenara bırakmış ve, yeniden aldığı iltifatların keyfini çıkarırken şarabını yudumlamıştı. Hatta sohbetin bir arasında, bu tatlıyı ilk yaptığı anıyı anlatmayı lüzum görmüştü. Ve herkesin pür dikkat onu dinlemesi üzerine özlem dolu bir ifadeyle ilk mutfağa geçişinden bahsederek, herkesin keyfini ikiye katlamayı başarmıştı.
Zaman geçiyordu, ve Lucinda hanımefendisinin anlattıklarını memnuniyetle dinlerken bir an istemeden de olsa bakışlarını karşısında oturan Charles'a çevirdi. Bakışlarının buluştuğunu görünce, kalbinin bir anda teklediğini hissetti.
Charles da ona bakıyordu. Bu düşünce genç kadının heyecanlanmasına sebebiyet verirken, ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette gözlerini hanımefendisine yöneltmeye karar verdi.
Dük Hazretleri ona neden bakıyordu?
Esas soru aslında buydu; bu adam Lucinda'dan ne istiyordu? Zira hala aklının almadığı bazı şeyler vardı, öncelikle bu yemekte bizzat olarak onun da yer almasını istemiş olmasıydı, üstelik ona karşı tavırları fazla özenli ve bu durum Lucinda'nın aklını karıştırıyordu. Zira Dük Charles Wynter onunla flört eder gibiydi, hatta düpedüz öyleydi.
Kaşlarını çatmamak için kendine hakim olmaya çalışan Lucinda, biraz temiz havanın ona iyi geleceğine karar verdi. Zira aklında bir tilki gibi koşturan bu düşünceler ile savaşmak onu biraz yormuş görünüyordu.
Yerinden kalkıp ve endişe yaratmamak için içten bir gülümsemeyle müsaade istedi. Ardından bizzat Charles Wynter'a bakmamaya özen göstererek yemek salonundan çıktı.
Gecenin temiz ve soğuk havası ona iyi gelecekti. En azından öyle umuyordu genç kadın. Her şey iyi güzel de, bu Malikanenin terası ne taraftaydı? En iyisi bunu salon kapısında duran uşağa sormak diye düşündü Lucinda. Gülümseyerek görevini yerine getirmek için, tüm dikkatiyle kapının yanında öylece duran uşağa yaklaştı ve" Terasın ne tarafta olduğunu söyleyebilir misiniz lütfen. Burası oldukça büyük ve kaybolmak istemem." dedi.
Orta yaşlı adam, ona bir adım atarak kendisinden yardım isteyen genç hanıma nazik bir şekilde karşılık verdi." Size eşlik etmeme izin verin hanımefendi"
Lucinda minnettar bir ifadeyle konuştu.
" Ah bu iyi olur, teşekkür ederim"
Ve böylece birlikte terasa doğru ilerlediler.
Bu gerçekten düşündüğü gibi olmuştu. Temiz havanın ona iyi geldiğini hissediyordu. Ancak havanın soğuk olacağını hesaba katmayarak, üzerine atabileceği bir şal getirmediği için pişmanlık çekiyordu genç kadın. Her neyse, zaten çok fazla kalmayı planlamıyordu, zira hastalanıp yataklara düşmek gibi bir niyeti asla olamazdı ki, olmamalıydı. Zira hasta olmaktan oldukça nefret ediyordu. Ve hasta hissedince, hiçbir şey yapacak hali ve isteği kalmıyordu. Bunun olmasını asla istememesinin nedeni, elbette ki bir işinin ve büyük bir sorumluluğunun olmasıydı. Eh tabii sağlığına da önem veriyordu genç kadın. Hem sağlığının yerinde olmasını kim istemezdi ki.
Sessizce omuz silkti.
Bu da laftı işte.Eh.... Diye düşündü.
Elleriyle kollarını sararak hafifçe ısıtmaya çalıştı kendini, artık içeri geçse daha iyi olacaktı. Çünkü biraz daha bu soğukta kalırsa kesin zatüreye yakalanacaktı.
Bu düşünceyle hafifçe ürperince
" Tanrı korusun" diye mırıldandı.
Sesi bir miktar yüksek çıkmış olmalıydı ki arkadan tanıdık bir sesin ona karşılık verdiğini duyunca irkildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN SEN (TAMAMLANDI)
Fiksi Sejarah" ... Ancak unutmaman gereken tek bir şey var, seni her daim seveceğime ve kalbimdeki yerinin hiçbir zaman dolmayacağına eminim. Sen benim hayatımın tek aşkı olarak kalacaksın. Hoşçakal... Luci...