Taehyung POVRose'den mesaj gelmişti, kafenin boyası, duvar dekorasyonu ve zemini bitmiş bir gün önce, bugün de mobilyaları getirilecekti.
İçimden Jungkook'a teşekkür etmiştim, alakasız bir şekilde Rose'yi başıma sarmış, kafe işine bulaştırmıştı beni.
Tamam biraz buna ben gönüllü olmuştum, hatta tüm fikir benim başımın altından çıkmıştı ama olsun...
Tanrı kavramına inanıp inanmadığımı tam olarak bilmiyordum, her hangi bir dine dahil olmayı reddetmiştim ama tesadüflere ve kadere inanıyordum saçma bir şekilde. Bu kafe işi de benim için öyleydi, güzel gideceğine ve bir şekilde beni mutlu edeceğine dair içimde bir his vardı.
Kafenin yeri gerçekten çok güzeldi, bu yeri bulmak için büyük gayret etmiştik. Min Yoongi'nin mekanına benzer bir konsept olmuştu, ne de oranında olsa iç dizaynında benim parmağım vardı ama buraya biraz daha özenmiştim.
Kafenin camları tozdan içeriyi göstermeyecek derecede kirliydi, ışıklandırma tamamlanmadığı için içerisi oldukça karanlık görünüyordu.
Rose'yi elinde telefon girişteki bir koltuğa oturmuş olarak buldum, bu karanlık ve tozlu ortamda ne yapabilirdi ki zaten? Acil temizlik şirketiyle görüşmeliydim.
Mobilyalara ve çalışan ustaların bıraktığı toza bakarak iç geçirdim, "en az iki gün...". Tam o sırada arkada duran mobilya yığınının arkasındaki tıkırtı dikkatimi çekti.
"Orada bir şey mi var? Rose sen de duyuyor musun?" diye tedirgince sordum, ama cümlemin tamamlanmasıyla Jisoo'yu görmem bir oldu.
Saçını topladığında yüzüne düşen perçemleri engellemek için sevimli bir saç bandı takmış, tüm bu sevimli görüntüsüne tezat sinirli bir şekilde elindeki bezle mobilyayı ovuyordu.
-Rose, yanlış görmüyorum değil mi? Napıyor orada?
+Ay lütfen karışma, o sinirini öyle çıkarır, baksana masayı öldürmek ister gibi siliyor, oysa üzerinde sadece toz var.
-Noldu ki?
+Yaklaş biraz, (sesini iyice kısarak) Namjoon, uzun hikaye... Sen Namjoon'u biliyor musun?
-E evet biliyorum. Sevgilisi değil mi?
+Şşşşş sessiz olur musun? Evet o çocuk. Kaç yıldır çıkıyorlar, Jisoo artık evlilik teklifi bekliyordu. Ama Japonya'ya gidiyor, temelli, yaşamak için. Bu da orada iş bakayım demiş ama Namjoon istememiş, ayrılmak istediğini söylemiş.
-Aaa...
+O herif bana sorarsan Jisoo'yu sevmiyordu. Sana'dan hoşlandığına adım gibi eminim.
Kitaplığı temizlemeye geçmiş Jisoo'ya baktım, kulağında kulaklık, kendi kendine söyleniyordu, benim geldiğimi bile farketmemişti.
Sana Japonya'ya gidiyordu, Rose muhtemelen haklıydı.
"Tanrının cezası!!"
Dayanamayarak yakınına gittim ve el sallayarak sesledim:
-Hey, Jisoo! O dediğin kelimeleri haketmiyor kitaplığım.
+ (Şaşkınca gözlerini açarak kulaklıklarını çıkardı) Pardon? Kulağımda kulaklık vardı duymadım.
-Kitaplığım diyorum, çok özel bir tasarım, o dediğin hakareti hak edecek bir şey yapmadı.
+Anlamadım?
-Tanrının cezası...
+Ou, ben onu sesli mi söyledim? Özür dilerim.
-Önemli değil.
Gülümsememe engel olmak için dudaklarımı yemeye başlamıştım. O, kulaklıklarını takarak işe devam ediyordu.
-Jisoo, bırak hadi yemeğe çıkalım.
+Pardon?? Ben duyamadım.
-Yemek diyorum, yemek yiyelim. Ayrıca bu kafe benim, sana temizlik yapmayı yasaklıyorum, yarın temizlik şirketi buraya girecek, bırak onlar yapsın.
+Ama ama...
-Sonra yerleştirirken gelirsin senden fikir almak istiyorum, dekorasyona eklemeler yaparız, olur mu?
+Bilmiyorum. Belki...
Yemeğe gittiğimizde Jisoo olabildiğince benden uzak oturmuştu.
-Şu kılıkla beni getirdiniz bu restorana, dediğim gibi beni bıraksaydınız gelirken bir şeyler getirirdiniz.
Rose Jiso'ya bakmadan elindeki cep telefonla selca çekerken söylendi:
+Of Jisoo, annem gibi konuşuyorsun, ne olacak sanki, bir gün de paspal gez. Kimse seni tanımıyor rahat ol.
Mekanı gereksiz yere şık seçtiğim için kendime kızmıştım, benim için sıkıntı yoktu ama Jisoo kendini gizlemeye çalışarak etrafa kaçamak bakışlar atıyordu. Ben de elimde olmadan etrafa bakmaya başladım ve kendimi tutamadan yorum yaptım:
-Lütfen kendini gizleme, her şeye rağmen ortamın en güzel kadını sensin.
Rose de Jisoo da şaşkınca bana bakıyordu. Jisoo ona bakmamla gözlerini kaçırarak yüzünü menünün arkasına gömdü. Rose ise duymazdan gelerek konuşmayı sürdürmeye devam etti:
-Ya diyorum ki, Amerika'da falan şu sağlıklı menüler çok trend olmaya başladı. Biz de öyle bir menü yapalım, kafemiz daha "healthy" konsept olsun ne dersin?
Açıkcası konsepten ziyade kafam Jisoo ile meşgüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Planlanmış Evlilik (J.J.K. x Sana) SAKOOK
Fiksi PenggemarSana varlıklı bir ailenin tek kızıdır. Üniversiteyi bitirmiş, sadece hayır işleriyle ilgilenen, kendi halindeki Sana'nın hayatı babasının ve halasının onun için uygun gördüğü Jungkook ile evlenmeye karar vermesiyle değişecektir. "25 yaşındayım, be...