1.Bölüm

65 12 8
                                    

Bir tanımı yok bunun.
İnsan bazen duygularını açıkça dile getirmek istiyor,
Kalbindeki prangaları söküp atmak, kelimelere gerek duymadan kendisini yeterince ifade edebilmek istiyor.
Bir anlayanı olmasa bile, insan içini açmak istiyor. Zor, biliyorum anlaşılmak. Zor, kalbe acı geleni dile getirmek, kelimeleri eskitmek.

Zor bela açtım yanan gözlerimi, beyaz tavanla bakışmak yerine ayaklarımı yataktan sarkıttım, ve beyaz şifonyerimin üzerinde bulunan, siyah renginde iki ayaklı İstanbul'un resmi olan çalar saatime baktım.

Saat 06.45 geçiyor, neyse ki alarmın çalmasına 45 dakika kalmış, böylelikle yeniden erken uyanmanın verdiği huzursuzlukla yataktan kalktım.
Gardrobuma doğru ilerledim, en alt çekmecede olan iç çamışırı takımlarından birini alıp odamın sol tarafında bulunan banyoya doğru adımlamaya başladım.

Yaklaşık 20 dakika boyunca, gerekli ihtiyaçlarımı karşılamış ve soğuk bir duş almış şekilde, üzerimde bornozum gardrobumun önünde dikilirken buldum kendimi.

Neyse ki hiçbir zaman acaba bugün ne giysem diyen kızlardan olmadım, askılıktaki siyah önü yuvarlak olan tşörtüme elimi attım ve hemen yan sırada dizili olan siyah kotlarımdan birini aldım, ve üzerime geçirdim.

Odamın hemen girişinde sağ tarafta bulunan makyaj masasına doğru ilerledim, nemlendirici olan kremimden bir tutam alıp, yüz hatlarıma güzelce yedirdim, ve dudaklarıma toprak renginde olan mat rujlarımdan birini sürdüm.

Neyse ki saçlarımı duş aldıktan sonra taramıştım, gelişi güzel sırtıma doğru savurdum, uzun olan siyah saçlarımı genelde toplama ihtiyacı duymazdım.

Masamın üzerinden bulunan parfümlerden birini alıp, birkaç kez boynuma ve bileğimin iç kısmına sıktım, dün gece uyumadan önce çıkardığım siyah kayışlı deri kaplama olan saatimi sağ bileğime taktım işte şimdi hazırdım.

Odadan çıktığım gibi, mutfağa doğru adımladım, kupaları astığım askılıktan bir kupa alıp, içine tezgâhın üzerinde bulunan filtre kahveden gelişi güzel doldurdum.
Fişini çekmediğim için her zaman içine sıcak su bulunan kettledan kahve dolu kupanın yarısına kadar sıcak su doldurdum ve tezgâhın bir alt çekmecesinde bulunan kaşıklıktan bir çay kaşığı alıp karıştırdım.

Kalçamı tezgâha yasladım ve elime kupamı sardım,
Her zaman yudumlamadan önce koklamaktan zevk aldığım sert kahvenin dumanı, sanki tenime değip geçen ılık bir rüzgar esintisini yansıtıyor gibi.

Yavaşça bir yudum aldım, ve kahvenin genzimi yakıp geçmesine izin verdim.
Birkaç yudumdan sonra biten boş kahve bardağını sudan geçirip bulaşık makinesinin içine koydum, ve kapı girişinde ki hole doğru adımlamaya koyuldum.

Kapının hemen sağ tarafında bulunan şifonyerin üzerinden cüzdanımı alıp askılıktaki deri sırt çantamın içine attım. Siyah postallarımı ayaklarıma geçirdim ve yine askılıktan deri ceketimi kaptığım gibi üzerime giydim. Deri çantamı sırtıma takıp, şifonyerin üstünden kulaklığımı, evin anahtarını ve telefonumu aldım. Kapıyı açtım ve anahtarı üzerine takıp iki kez kitledim.

Birbirine dolanmış kulaklığımı zor bela açtıktan sonra, telefona taktım, ve en sevdiğim parçalardan 'TNK Yine Yazı Bekleriz' şarkısını açtım.

Sert adımlarımla beraber, Beyoğlu'nun en işlek caddesinde bulunan 'Sardunya' cafeye doğru yürümeye başladım. Zaten ev ile cafe aradında 20 dakikalık bir mesafe vardı, bende bu anı her zaman şarkılarımla değerlendirirdim.

EKİM ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin