*Anne,
Söyleyemediklerim
Neden ağır geliyor yüreğime?
Anne,
Sustukça bir şeyler büyüyor içimde...*Her sonbaharda, hüzün yağardı gökyüzünden.
O yağmurlar ıslatırdı insanları, toprakları..
Ama hiç biri arınamazdı kirlerinden. İçlerindeki o katran karası kötülüğü, hüzün yağmurları bile temizleyemezdi.
Ne gerekli peki?
İnsanları günahlarından arındırmak için ne gerekli?
Bilmiyordum!
Bildiğim tek şey benimde o insanlardan biri olduğumdu.Saat gece yarısına yaklaşırken, sessizlik bize etten duvar örmüşken, ben yanımda Atlas ile karşımdaki denizi izliyordum.
Şu birkaç aydır yaşadığım şeyler, öğrendiğim gerçekler, bilmem gereken bilinmezlikleri düşünüyor, düşündükçe kayboluyordum.Ceketimin cebinden çıkardığım sigarayı yaktım, ve uzun bir nefes çektim içime. Ciğerlerime dolan sigaranın dumanı düşüncelerimi daha çok keskinleştiriyor, cam kesiği gibi derin izler bırakıyordu.
Hissetmek istemiyordum bunu."Bazen gözlerini bulutsuz gökyüzüne benzetiyorum." duyduğum şevkatli fısıltı Atlas'ın idi.
"Bazen de hırçın bir denize.." yanan gözlerimi kapattım.
"Gözlerine her baktığımda, kalbimin içindeki ateş sönüyor. Ben duruluyorum Ecrin'im." Atlas'ın sessizleşmesi ile gözlerimi açıp ona baktım.Siyah incileri, duyguyla parıldıyordu. Siyah denilince benim aklıma acı gelirdi.
Ama karşımda ki adamın gözlerinde acı değil, duygu vardı. Biliyordum, siyah en çok bu adama yakışırdı.
Yanına biraz daha sokulup, başımı omzuna yasladım.
Şevkatli kollarıyla beni sarmaladı ve alnıma içimi titreten bir öpücük kondurdu."Parçalanmış hissediyorum Atlas. Sanki kayıp olan bir çok yanım varmış gibi.." ağlamaktan kısılan sesimle devam ettim konuşmaya.
"O yanlarımı bulmak istiyor muyum bilmiyorum. Ya eksik yanlarımla yaşamaya devam edeceğim, yada parçalarımı bulup tamamlanacağım."Beni sinesine çekip daha sıkı sardı şevkat kokan adam.
"Kalbinin sesini dinle güzelim. Sen ne istediğini bilmiyor olabilirsin, ama kalbin biliyor. Seni tamamlayacak olanlar, hissetmediklerin. Hisset güzelim.." dedi bana hissetmeyi öğreten adam.Dolan gözlerimi yavaşça kırpıştırdım ve başımı tamam anlamında salladım.
Yavaşça Atlas'dan uzaklaştım ve ayağa kalktım.
"Eve gitmek istiyorum." dedim fısıltıyla.
"Gidelim." dedikten sonra ayağa kalktı ve elini uzattı tutmam için.
Acıyla yoğrulmuş gözlerimi onun siyah incilerine çevirdim.
Öyle bir bakıyordu ki bu adam bana, içime işlemek ister gibi.
Soğuk olan elimi uzatıp, tuttum sıkıca sıcacık elinden.Hızlı adımlarla arabayı park ettiğimiz yere geldik, arabanın kilidini açmasıyla Atlas'ın elini bırakıp hızla öne oturdum. Sürücü koltuğuna yerleştikten sonra arabayı çalıştırdı.
Soluklarımızdan ve arabanın sesinden başka ses yoktu.
Sessizlik, öyle bir gebe olmuştu ki içimize. Ne o şevkatli cümleler kurabiliyor, ne de ben tek kelime edebiliyordum.Sessizlik içinde geçen kısa yolculuk, Atlas'ın arabayı evin önünde durdurmasıyla kesildi.
Başımı ondan taraf çevirdim, gözleri çok keskin bakıyordu.
Dudakları birkaç şey söylemek için açılıyor ama geri kapanıyordu.
O da biliyordu ki,
'Bu durumda söylenebilecek tek bir kelime bile yoktu.'Başımı iki yana salladım konuşmana gerek yok der gibi.
Sağ yanağına dudaklarımı bastırıp geri çekildim.
Buruk bir tebessüm bahşetti bana huzur kokan adam.
Daha sonra şakaklarıma kısa bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Seni ararım." dedikten sonra bir şey demesine fırsat vermeden kapıyı açtığım gibi, hızlı adımlarla eve yaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİM ÖYKÜSÜ
ChickLit&Wattpadde EKİM ÖYKÜSÜ adında ilk kitap! Soğuktan titreyen bedenime sımsıkı sardım kollarımı. Sırtımı ona döndüm, "Eskiyor, ama eksilmiyor kalp ağrısı." diye mırıldandım yavaşça. Ve Atlas'ın "Üstümüze sinen acıların keskinliğine rağmen, hiç eksil...