Kabuslarla geçirdiğim bir gecenin daha ardından, gözlerimi açtım sabaha. Beyaz tavanla bakışmak yerine yataktan çıktığım gibi banyoya adımladım.
Gerekli ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra, gardroba yöneldim.Siyah bir lakos ile siyah dar kotumu alıp üzerime geçirdim.
Saçlarımı üstün körü düzeltip makyaj masasının üzerinden bir tutam nemlendiricimi alıp sert yüz hatlarıma yedirdim.
Daha sonra toprak renginde olan rujlarımdan birini alıp dolgun dudaklarımın üstünde gezdirdim.Aynadaki yansımamla göz göze geldiğimde irkildim, ben nasıl bu hale gelebilmiştim, nasıl bir yıkıntılar içindeydim ki, kendimden vazgeçecek hale gelmiştim.
Makyaj masasının üzerindeki lacivert deri kol saatimi kaptığım gibi sağ bileğime geçirdim, saat 07.50 neyse ki bir kahve içmelik zamanım var, telefonumu şarjdan çıkartıp aldım odadan çıktığım gibi mutfağa adımladım.
Kendime bir kupa sert kahve hazırladım, kalçamı tezgaha yasladım.
Her zaman soğuk olan parmaklarım kahvenin sıcaklığıyla ısınmaya başladı.
Genzimi yakan kahve kokusu beni geçmiş zamana sürükledi.Düşünmekten kaçtığım için,
Birkaç yudum aldığım kahveyi tezgahın üzerinde bırakıp, hole doğru yürümeye başladım.Postallarımı giydim, askılıktaki deri ceketimi üzerime geçirdim.
Kulaklığımı ceketin cebinden çıkartıp sırt çantamı sağ omuzuma taktım ve dışarı çıktım. Kapıyı açmamla Eylül'ün buz gibi havası, tenime işledi.
Kapıyı kitledikten sonra, kulaklığı telefona taktım ve
'Ados'dan Siyaha Dal' parçasını açtım ellerimi ceplerime koydum ve kafeye doğru yürümeye başladım.Bir arayanım soranım olmazdı benim, Barlas abi dışında.
7 yıl önce bizim karşımızdaki müstakil evde otururlardı, üniversite eğitimi için yurtdışına gitmişti ailesiyle beraber.O zamanlar ben 15 yaşlarında falandım, babaannem beni yanına aldığı zaman tanışmıştım Barlas abiyle zaten 1 yıl geçmedi eğitim için yurtdışına çıkmıştı.
Geçen senenin başlarındaydı İstanbul'a geldiği zaman.
İç Mimarlık okudu lâkin kafe açma kararı aldı benide yanına tabi.
Daha önce Beşiktaş'ta çalıştığım kafeden çıkıp onun ısrarıyla yanında çalışmaya başladım.Düşünceler eşliğinde 25 dakika da kafenin önüne geldim, saat daha 08.25'idi kapıdan içeriye girmemle Balın önüme atladı.
"Günaydın Ecrin." Sanırım sabahları bu tiz sesi duymak, kulaklarıma işkence ettirmekten başka işe yaramıyor.
Yüzüne bakıp,
"Sanada." diye homurdandım ve giyinme odasına doğru adımlamaya başladım.Balın bu tabi durur mu hiç!
"Ecrin, akşam Gölge Bar'a gidelim mi?"
Ben ve bara gitmek mi?
Hiç sanmıyorum!"Kusura bakma Balın, zamanım yok." diye sert çıkıştım.
Odaya geldikten sonra üzerimdekileri çıkardım, dolaptan önlüğümü aldım ve boynumdan geçirdim. Telefonum ile sigaramı kotumun arka cebine tıkıştırdım.
Dolaptaki siyah lastik tokayla saçlarımı üsten sıkı bir at kuyruğu yaptım ve mutfağa doğru adımlamaya başladım.
Kapıdan içeri girmemle Barlas abiyle karşılaşmam bir oldu, kafa selamı verip sağa doğru kaydım ve sert adımlar eşliğinde kendime kahve yapmaya koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİM ÖYKÜSÜ
Literatura Feminina&Wattpadde EKİM ÖYKÜSÜ adında ilk kitap! Soğuktan titreyen bedenime sımsıkı sardım kollarımı. Sırtımı ona döndüm, "Eskiyor, ama eksilmiyor kalp ağrısı." diye mırıldandım yavaşça. Ve Atlas'ın "Üstümüze sinen acıların keskinliğine rağmen, hiç eksil...