5.Bölüm

16 5 0
                                    

Gözlerim kapalı dinliyordum geceyi.
Kurumuş dudaklarımda sigaranın izleri, ciğerlerime çektiğim nefes bana, neden hâlâ var oluşumu sorgulatıyordu.
Bilmiyordum ne istediğimi.

Gözlerime uzanan sonsuzlukta, nasıl bir yola gideceğimi.
Yolun sonunda ne ile karşılaşacağımı, bilmiyordum hiç bir şeyi.

Biten sigarayı, yere atıp ayağımla ezdim. Daha sonra kulaklığımı takıp favori müziklerimden birini açtım.
Silkinerek oturduğum banktan ayağa kalktım soğuktan çatlayan dudaklarımı ıslatıp, ellerimi ceketimin cebine koydum. Ve çiseleyen yağmura inat, yavaş adımlarla yürümeye başladım.

Nereye gittiğimi bilmiyordum, veya nereye gideceğimi.
Telaşsız ve sert adımlarım sanki gideceği yeri biliyormuş gibiydi.

Hızlanan yağmur ile kaşlarımı çattım, zihnime dolan görüntüler aklımı bulandırıyor beni karma karışık bir duruma sürüklüyordu.

Cevapsız kalan onlarca sorum,
Şüphe duyduğum onlarca şey vardı.
Beni vuran adam kimdi?
Benden ne istiyordu?
Cevaplanması gereken onlarca şey vardı.

Ciğerlerime saplanan ağrıyla adımlarım tökezledi.
Tam anlamıyla iyileşmiş sayılmazdım. Ruhumda yeteri kadar iz yokmuş gibi, bedenimde yeşeren izler beni farklı denizlere sürüklüyordu.

3 ayrı yara izi. 3 hain kurşun.
Kurşunlardan biri akciğerimi teğet geçerken, diğeri sol omzuma diğeri ise karnımın alt kısmına kasığıma isabet olmuştu.
Tek hasar gören yanım yumurtalıklarım olmuştu.

Bununla nasıl yüzleşilir bilmiyordum ben.
Daha anne olamadan, rahmime düşmemiş cennetimden oldum ben.
Dolan gözlerimi sertçe birbirine bastırdım ve ceketimden bir sigara çıkarıp yaktım.

Küçükken en çok merak ettiğim şeylerden biriydi anne olmak.
Anneliği tatmak, onun hissiyatına kavuşmak.
Ben daha o duyguyu tadamadan ellerimden aldılar.
Beni acıya gebe yaptılar..

Biliyordum alışmam zaman alacaktı, ama alışacaktım.
Düşünceler eşliğinde geldiğim yere baktım.
Buradaydım onun yanında.
Kaybolmuş bile olsam, biliyordu ayaklarım gideceği yolu.

Mezarlığın giriş kapısını yavaşça itekledim, ve kulübedeki bekçiye küçük bir kafa selamı verdim.
Omuzlarımı dikleştirdim ve sert adımlarla bildiğim yolları adımladım.

Yolun sonuna varınca adımlarım yavaşladı, kulaklığımı çıkarttım ve titrek birkaç adımdan sonra mezar taşının yanına oturdum.
Güçlüydüm, konu sevdiklerim olunca daha da güçleniyor ama kendi içimde parçalanıyordum.

Derin bir nefes aldım, ve titreyen ellerimle mezar taşına dokundum.
Soğuktu, donuktu. İçimde yanan yangınları söndüremeyecek kadar soğuktu.

Gözlerimi kapattım, ve derin bir nefes aldım.
Sanki her şey geçecekmiş gibi,
"Anne..." diye fısıldadım.

Aklımı esir alan anılarla beraber kırık bir sesle konuşmaya başladım.
"Anne, o kadar çok özledim ki seni. O kadar çok ihtiyacım var ki varlığına şimdi.. Yokluğun ızdırap gibi geliyor bu günlerde."

"Anne..." dedim acı dolu bir sesle.
"Dayanamıyorum."

Gözlerimden düşen yaşlarda boğuluyordum sanki.
Silmedim acının izlerini.
Kurumuş dudaklarımı ıslattım ve fısıldadım.

EKİM ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin