Bölüm 8 |Silüet|

966 43 1
                                    

Keyifli okumalar...



Zümrüt Yeşili
Bölüm 8 {Silüet}

   Sıcak hava ve bitmeyen müşteriler bugün beni oldukça zorlamıştı. Neyse ki kapanış saatine son iki saat kala müşteriler azalmış ve rahat bir nefes almıştım.

   Sabah küçük bir geç kalma korkusu yaşadıktan sonra tam vaktinde buraya gelmiştim. Gün boyu Rüzgar aklımdan hiç çıkmamıştı. Nasıl olduğunu merak ediyordum. Hem de çok fazla...

   Sipariş aldığım son müşterinin de isteklerini götürüp Burak'ın yanına gittim. Birkaç saat sonra oturmanın verdiği huzur beni benden almıştı.

“Off, çok yorucu bir gündü. Sonunda bitti.”

“Bu güne yorucu mu diyorsun ? Sen bir de hafta sonunu gör.”

   Burak haklıydı. Buraya ilk geldiğim gün hafta sonuna denk gelmişti. Çalışmıyor olsam da, ne kadar kalabalık olduğunu görmüştüm. Sıkıntıyla başımı yukarı doğru kaldırıp gözlerimi kapattım.

“Bak ne diyeceğim ?”

   İçimdeki merak duygusuyla başımı düzeltip gözlerimi açtım. Burak'a 'ne oldu ?' dercesine bakıp cevap vermesini bekledim.

“Bildiğim güzel bir yer var. Deniz manzaralı. Aç karnım sana oraya gitmeyi teklif ediyor.”

   Bunu söylerken karnını tutması onu daha fazla komik göstermişti. Yapacak bir işim olmadığı için bu teklifi kabul ettim.

   İki saat boyunca gelen müşterilerle ilgilenip Burak ile bolca sohbet ettim. Bana küçükken mahallelerinde ki insanlara yaptığı şakaları anlattı. Hatta bu yaşında bile zile basıp kaçtığını ve bunu yapmaktan asla vazgeçmeyeceğini söyledi. Deli çocuk.

   İşten çıktığımızda birlikte deniz manzaralı güzel bir yere gelmiştik. Cama yakın bir masaya oturup balık ekmek sipariş etmiştik. Ben denizi izlerken Burak'ın telefonu çalmıştı.

“Gökhan ?”

“Akşam gelirken alırım. Serkan amca nasıl ?”

“Tamam, görüşürüz.”

   Burak telefonu kapatıp masanın üzerine koydu. Serkan Rüzgar'ın babasının ismiydi. Merakım yine ortaya çıktı ve hiç yapmaması gereken bir şey yaptı.

“Rüzgar'ın babası nasılmış ?”

“İyi de, sen nereden biliyorsun ?”

Tamam, ne tarafa doğru ölüyorum ?

   Burak sorgucu bakışlarını yüzümde gezdirip eliyle çenesini tuttu. Kızını sorgulayan bir anneye benziyordu.

“Ben, şey... Dün akşam Rüzgar ile karşılaşmıştık. O sırada öğrendim.”

   Üstü kapalı bir şekilde söylediğim şeye Burak bir süre daha anne edasıyla bana baksa da, daha sonrasında garsonun ne zaman getirdiğini bilmediğim yemeğine gömülmüştü. Aç olması işime yaramıştı.

   Ben de ona eşlik edip yemeğimi yemeye başladım. Sabah geç kaldığım için gün boyu aç karınla çalışmıştım. Yazık bana !

   Burak bana komedi filmi gibi olan hayatından anılar anlatırken ben de bir an da gelen cesaretle hapishane ve evden kovulma olayını anlatmıştım. Beni ağzı açık bir şekilde dinlemiş ve anlattığım şeylerle yüzü şekilden şekile girmişti.

“Yok artık !”

   Böyle şok olması çok normal geliyordu bana. Ben bile yaşadığım şeylere henüz tam olarak alışmış değildim. Zaman su gibi akıp geçmişti. Geçmeye de devam ediyordu. On sekiz yaşında bir kız olarak girmiş olduğum hapishaneden, yirmi bir yaşında olgun ve hayatın gerçek yüzünü görmüş biri olarak kurtulmuştum.

ZÜMRÜT YEŞİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin