Bölüm 16 |Yandım, Yandım|

725 31 6
                                    

Keyifli okumalar...



Zümrüt Yeşili
Bölüm 16 {Yandım, Yandım}

"Öykü ! Seni çok özledim. Boyun mu uzamış senin ? Ay, tabi ki uzamış. Çok zaman geçti."

Bana boğmak istermiş gibi sarılan arkadaşım yüzünden ölümün kıyısından dönmüş olmama rağmen ben de onu çok özlemiştim.

Selin yurt dışından yeni gelmişti ve hiçbir yere uğramadan direkt yanıma geldiği için mutluydum açıkçası.

"Ben de seni özledim. Hadi sen beni öldürmeden önce içeri geçelim."

Selin benden ayrılıp ters bir bakış attıktan sonra içeri girdi. Psikopat kız !

Kapıyı kapatıp onun peşinden salona geçtim. Zeynep ve Selin çoktan konuşmaya başlamıştı bile. İkisine de birbirlerinden bahsetmiş olmam uzun bir tanışma sürecini yok etmişti. Akıllı ben.

"Ben artık işe gitmeliyim. Görüşürüz."

Zeynep bize el sallayıp evden çıktı. Halbuki sadece yarım saat sohbet etmiştik.

Selin merakla bakan gözlerini bana çevirdiği zaman, büyük bir sorgunun beni beklediğini hissettim.

"Anlat bakalım Öykü."

"Neyi ?"

"Kızım deli misin sen ? Hani başka annen ve baban varmış, hapishane olayında sana tuzak kurulmuş. Anlatsana !"

Kendime not; meraklı bir arkadaşın varsa ona her şeyi anlatma !

Yaptığım hata yüzünden başımdan geçen her şeyi ona tekrar anlatmıştım. Akıllı arkadaşım (!) anlattığım şeylerden sonra bana şu soruyu sormuştu;

"Rüzgar kim ?"

Galiba yurt dışı Selin'e pek yaramamıştı. Anlattığım onca şey arasından buna mı takılmıştı gerçekten ?

"Başka soracak soru mu yok Selin ?"

Kötü kadın gülümsemesi yüzüne yayıldı ve saçlarını eliyle arkaya doğru savurdu Selin.

"Ben aşk kadınıyım canım. Aşk kokusu aldım mı hemen anlarım. Kız, yoksa sevgilin mi ?"

Göz devirip bıkkın bir şekilde ona baktım. Aşk mı ? Yok artık.

"Rüzgar benim sevgilim falan değil. Ayrıca aşk falan da yok."

"Tabi tabi, başta hep böyle derler. Bir kağıda yaz. Gelecekte okur, 'o zaman Selin demişti de inkar etmiştim' dersin."

Günün geri kalanı Selin'in Rüzgar'ın fotoğrafını istemesi, fotoğraf olmadığını söylemem ve sosyal medyadan araştırıp bulduktan sonra 'aman Allah'ım, çok yakışıklı' deyip başımın etini yemesi ile geçmişti. O gittikten sonra rahat bir nefes almıştım. Uyumadan önce ise birazcık onun fotoğraflarına bakmıştım. Birazcık...

Sabah erken kalkıp işe gitmek uykuyu seven biri olarak benim için çok zordu. İşe gittiğimde Burak her zaman ki gibi benden önce gelmişti. Hemen ona katılıp müşterilerle ilgilenmeye başlamıştım.

Çok fazla müşteri olmadığı için bugün rahat geçmiş, çıkış saatine yakın bir zamanda Rüzgar, Gökhan ve Kerem gelmişti. Kerem eskisi kadar soğuk değildi bana karşı. Bu beni mutlu ediyordu. Gökhan ve Burak aynıydı. Rüzgar da aynı gibiydi, sadece bazen bana olan bakışları gereğinden fazla uzun oluyordu. Ve bundan şikayetçi değildim.

İşten çıktıktan sonra eve gitmek istemiş olsam da, Gökhan çok fazla ısrar ettiği için onlara katılmıştım.
Eve girdiğimizde herkes yerlerine geçmişti bile. Kerem tekli koltuğa, Gökhan ve Burak televizyonun karşısındaki koltuğa ve biz Rüzgar ile yanlarındaki koltuğa oturmuştuk.

"Rüzgar, lavabo nerede ?"

Herkes kendi kafasına göre takılıyordu ve benim uykum vardı. Kendime gelmek için yüzümü yıkamam gerekiyordu.

"Koridorun sağında."

Ayağa kalıp koridora doğru yürüdüm. Sağ tarafta ki ilk odaya girdiğimde burasının lavabo olmadığını gördüm.

Burası, Rüzgar'ın odasıydı. Daha çok siyah-beyaz ağırlıklı olan oda, düzenli ve ferah gözüküyordu. Çıkmak için arkamı döndüğüm sırada kapı açıldı ve Rüzgar içeri girdi.

"Üzgünüm, bir sonra ki oda olduğunu söylemeyi unuttum."

"Düzenli biri olduğunu hiç düşünmemiştim."

Odayı işaret ettiğimde gülümsedi.

"Hakkımda bilmen gereken çok şey var."

Tam ona cevap verecekken duvarda asılı olan gitar dikkatimi çekti.

"Çalıyor musun ?"

"Biraz."

Asılı olan gitarı aldı ve yatağına oturdu. Ben de onun yanına oturdum.

"Hadi bir şarkı çal."

"Yeter ki iste."

Elini gitarın üzerinde gezdirip birkaç ayarlama yaptı. Onu ilgiyle incelerken yaptığı her şeyi aklıma kazıdım. Gitar çalan erkekleri çekici bulduğum doğruydu, lakin bu kişi Rüzgar olunca daha fazla çekici olmuştu. Çok fazla...

'Özledim seni, düştüm yollara.
Açtım gönlümü, rüzgarına.
Bir hayal sanki, bir macera.
Yıkıldım, kelimeler paramparça.'

Sesi kulağıma bir rüzgarın melodisi kadar narin, bir fırtına gibi gür geliyordu. Sesi, çok güzeldi...

'Yandım, yandım.
Yandım, yandım ah, ki ne yandım.
Bana yeniden şarkılar söyleten kadın.
Baka baka doyamadım,
hem kokladım da.
Sarhoşluğu geçmedi hala.
İçimde sevdan.'

Eğer bana 'ölmek için bir zaman seç' deseler, bu anı seçerdim. Ölmek için güzel bir an.

'Hala hoş bir havan var.
Ne güzel adın.
Bir çizik attım gönlüme, kanattın.'

Şarkının sözleri bir bir işliyordu kalbime. Bu an hiç bitmesin istedim. Bana tek bir şarkı değil, onlarca şarkı söylesin istedim.

'Yandım, yandım.
Yandım, yandım ah, ki ne yandım.
Bana yeniden şarkılar söyleten kadın.
Baka baka doyamadım,
hem kokladım da.
Sarhoşluğu geçmedi hala.
İçimde sevdan.'

Ona sarılmak istiyordum. Uzun bir süre de öyle kalmak.

'Seni görebildiğim yer, rüyalar artık.
Deli diyorlar bana, ah bu ayrılık.'

Elini tellerden çekerken gözleri hala kapalıydı. Sarhoş olmuş gibi bilincim yerinde değildi sanki. Sonu olmayan bir boşluk etrafı sarmıştı. Ve o.

Gözlerini yavaş yavaş açtığında ela gözleri ortaya çıkmıştı. Şarkının verdiği duygu, yüzüne de yansımıştı. Ve ben o an hipnoz olmuş gibi öyle bir cümle söylemiştim ki, inkar etmek için konuşamamıştım bile.

"Galiba aşık oldum."

(Bölüm sonu)
Mazhar Alanson/Yandım

ZÜMRÜT YEŞİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin