Mavi•

134 30 14
                                    

Selam^^Yeni bölümle geldim.Umarım hissedersiniz.Bölüm sonunda birkaç soru soracağım.Yavaş yavaş karakterleri tanımaya başlıyoruz.Zamanla soru işaretleriniz kalmayacak.
Keyifli okumalar^^

Her acının ardından refaha erdiklerini söyler insanlar. Çektikleri acıları "imtihan"diye adlandırmaları ve imtihanlarının bitmesini bekleyip güya refaha kavuştuklarını söylemeleri ne kadar mantıklı? Olmadık zamanda hayatına girip alt üst eden acılar mı yönetecek hayatını,yoksa sen mi? İpleri bir kez ona kaptırırsan ne olur biliyor musun?Kendi hayatına yabancılaştırır seni. Sonra da asıl hayata.." Ben kimim" diye sorduğun soruları bir süre sonra "Bu dünyada var olma amacım nedir" "Peki gerçekten var mıyım" olarak sorarken bulursun kendini. Benliğinden uzaklaştığın yetmezmiş gibi bir de bulunduğun dünyayı ve varlığını sorgulatır sana. Sen bunları düşünerek aklını kaçırırken o çoktan kapatmıştır kapıları,çıkmıştır hayatından.İpleri eline usulca bırakarak hem de. Peki ya var olup olmadığını sorgulayan biri için, ipler ne kadar önemlidir ki?

Hafta sonu geldiği için mabedimde dört dönerken hemen hazırlanmam gerektiğini hatırladım ve gardırobumun karşısına geçtim.Ne giyeceğimi düşünmem bile gereksizdi. Zaten kıyafetlerimin tamamı gri t-shirt ve siyah pantolonlardan oluşurken ne düşünecektim daha. Kimilerini görüyorum,disko topu gibi giyinip çıkıyorlar sokağa. Kimileri de var ki,siyahtan başka giyinemeyenler. Her iki grup da birbirine bağlı aslında. Farklılık gösteren tek şey acılarını saklama şekilleri. Bir taraf,tüm karamsarlığına rağmen "mutluymuş gibi" görünmek ve bazen de içindeki çocuğu yansıtmak amacıyla giyinirken,diğer taraf buna gerek duymadan tüm karamsarlığını açığa çıkarıyor.

Biri kilosunu saklamak için siyahlara bürünürken, bir diğeri asil görünmek istiyor ve karanlığa sığınıyor. Bunların acıyla ne alakası var diyorsun değil mi? Öyle ya da böyle acı çekiyoruz. Bunu inkâr edemeyiz. Sırf bunu gizlemek için öyle yollara başvuruyoruz ki,bu sadece o yollardan biri.
Nasıl güldüğümüz, nasıl giyindiğimiz,duruşumuz bile ele veriyor bizi aslında. Bu yüzden boşuna yorma kendini. Acını görseler ne olur ki? Sorsan,acıyı tatmadım diyen bir kişi çıkar mı?
Bir şekilde, ufak veya büyük, boyutu ne olursa olsun acının yeri var hayatımızda.

Olmak zorunda. Hayatı yaşamaya değer kılan da bu güçlükler ve zıtlıklar değil midir zaten?
Acını gizleme. Aksine bunu iyiye kullan ve her acıdan bir güç çıkar kendine. Hani aldığımız darbelerden, arkamızdan iş çeviren dostlarımızın ardından kendimize gelir ve ders çıkarırız ya.Işte öyle yap sen de. Acını güce çevir. Güç,sana istediğin imkânı sunabilir.

Maddi veya manevi bir kazanç sağlamanın önemi yok. Bu imkân "güven" ve "mutluluk"duygusundan başka bir şey değil. Eğer güçlüysen savaşabilirsin.
"En büyük silah acıyla kavrulan güçtür."

Savaşır ve kazanırsın. Her iki türlü de galibiyet senindir zaten. Güçlü olduğuna inanırsan,gücünü en büyük destekçine armağan edersin. Ufak bir tebessüm bile yeterlidir emin ol.
"Ve en büyük destekçin senden başkası olamaz."
Bunu sakın aklından çıkarma.
¤
Daldığım düşüncelerden nihayet uyanabilmiştim. Vaktimin daraldığını farkettim,hemen gitmem gerekiyordu. Gardırobumdan bisiklet yaka gri t-shirt ve siyah kotumu alıp hızlıca giyindim.Saçlarımı toplamak ve özgür bırakmak arasında gidip gelirken doğuştan gelen altın sarısı saçlarıma bakarken buldum kendimi. Her ne kadar rahatsız etse de beni, annemin armağanıydı.

Tıpkı ay gibi parlak tenim gibi.. Sarı tutamları özgür bıraktım ve siyah vanslarımı da ayağıma geçirip elime ilk gelen çantamı aldım ve kendimi sokağa attım. Şehrin göbeğinde oturmamız, asla dakik olamayan benim için bir lütuf olsa gerekti.
Neyse ki şanslı günümdeydim. Saatlerce beklememe gerek kalmadan elimi kaldırdım ve yavaşlayan taksiye durmasını beklemeden bindim. Daha adresi bile vermemişken yanımda oturan genç adamın varlığıyla yerimden sıçramam ve kafamı zaten dar olan taksinin alçak tavanına çarpmam bir oldu. Ah,yine rezalet!

Taksi şoförünün "n'apıyor bu anormal" diye bas bas bağıran bakışları yetmiyormuş gibi bir de yanımdaki görmüştü rezilliğimi.. Şanslı günümdeyim demiştim değil mi? Geri alıyorum.
Cep telefonumdan saate bakmaya yeltendiğimde karanlık ekranda yansımamı görmem de şaka mıydı?Lütfen şaka olsun. Lütfen açılsın.Lütfen lütfen ..diye geçirirken içimden,hayali düşünce baloncuklarımda yabancı bir nefes hissedişim ve dağılmaları da neyin nesiydi?

Kalbim yerinden çıkacak hâle geldiğinde bakışlarını umursamadan sol tarafıma bastırdım elimi. Sesini bile duyuyordum pompalanan kanımın. Bu neydi böyle? Düşünce baloncuklarıma üfledi dedim,evet. Ama bunun öylesine yapılmış bir betimleme olması gerekmez miydi? Öyleyse; kasveti derinden gelen,soğukluğunu hissetmem ile beraber beynimde eko yapan ve dakikalardır durmayan o ses neden bu denli "sahici" idi?
Soğukluğunu hissettim.Hissettim.Yemin ederim hiss.. ve konuştu:

-Aklınla olan soğuk savaş bittiyse inebilirsin.
• E..Efendim?
-Aklın diyorum.Düşünmekten kaybettiğin parçan.
Biz insanlar "değerli hazinemiz" diye övünüp dururuz.Ama merak etme.Senin bu telaşlara düşmene hiç gerek yok."Çünkü sende hazine diyebileceğim değerli bir parça yok."
Olsa olsa bataklıktaki nilüfer çiçeği olur senden.
ŞİMDİ. İN. ŞU. ARABADAN.

Ağzından çıkan her sözcük,ölü hislere gebe kalıp ulaşıyordu kalbimin odacıklarına. Bu denli acı vermesi ne ölçüde normaldi?
Acı.Güç kaynağım.
Henüz tanımadığım densizin birinin söylediklerine mi kulak verecektim.

°Dokundu değil mi söyledikleri?°
°Çünkü sende hazine diyebileceğim değerli bir parça yok.°

Kafatasımın içinde dönen kaos dayanılmaz hâle gelene kadar devam etti. Devam etti. Devam etti.
Ta ki o renk,görüş açıma girene dek.

Mavi•
Ne alıp veremediğin var benliğimle? Bedenime ve ruhuma çektirdiğin karşı konulamaz acının verdiği hissiyat,damarlarıma enjekte edilen morfinin âhenkle ettiği dans kadar cezbediciydi.
Her tonun,ruhumda öyle derin oyuklar oluşturuyor ki,armağan ettiğin katil acı tohumları bir bir yeşeriyor içimde bir yerlerde. Karanlığın adeta bir toprak edasıyla çevreliyor tohumlarını.
Bundandır,bu denli yakıcı olup tesir altına almaları.
¤

Ruhuma armağan ettiğin can kırıkları yetmiyormuş gibi,baştan aşağı o renge bürünmüş olması o ortamdan uzaklaşmam için yeterli bir nedendi. Ne ara indim bilmiyorum. Ne kadar süredir kaldırımda oturduğum hakkında fikrim yok.
Yine oldu işte. Yine soyutladı beni dünyadan.
Karaltının ardından gün yüzüne çıkan nilüfer çiçekleri,baktığım her saniye dibe çekiyordu beni.
Evet,anımsadığım tek şey bu.
"Tepeden bakan nilüfer çiçekleri."

Bir an çehresinin varlığını hissettim.Dibe batışımla eğleniyordu sanki. Kurtarıcım bu defa zil sesi değil,yabancı ellerin dokusunu tenimde hissedişimdi. Omzuma dokunan elle,göz kapaklarımı aralamam çok kısa sürdü. Ve sonra "Piyanodaki her bir notanın ruhumla dans edişi kadar naif olmasının yanında,içimi titreten o soğuk sesini duydum.Bilincim kapanmadan önce duyduğum son sözcükler ve histerik gülüşü.."
••
"Dibe batmaya bu denli meraklı mısın nilüfer çiçeği?"



Vee bitti.1000 kelimelik uzuun bir bölüm oldu.Okurken hissetmeniz benim için önemli.Bölüm hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum.
••

Gidişatı beğendiniz mi?Bölüm hakkında yorumlarınız neler?

••
Sizce o soğuk ama naif sesin sahibi kim?
Veya Ayza ile bir bağlantısı var mı?

••
Son kısım hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu cümlenin sahibi kim?

••
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere^^
Desteğinizi esirgemeyin lütfen♡
Sevgiler..Nisa.
B

ana ulaşabileceğiniz Instagram hesabım: @nisaasrr
@olumefisildayanadampage

Tüm Acılarıma İthafen•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin