Birkaç adım daha atarak odanın daha da içlerine giriyordum. "Anne." diyerek bir karşılık verdim ben de. "Neler oluyor burada?"
"Hiç, ikizimi ziyarete geldim. Malum kaza geçirmiş."
"Siz birbirinizi buldunuz mu?"
"Siz istemiyordunuz sanırım ama bulduk."
"Bak benim sizi ayırmak gibi..."
"Tamam anneciğim, birazdan anlatırsın. Şimdi müsaade et ikizimle ilgileneyim."
"Sen beni hiç özlemedin mi? Nasıl bu kadar sakinsin?"
"Bu ilk görüşüm değil ki."
"Ne? Nasıl?"
"İşte sen bir şoku atlat, ben de o ara ikizimle ilgileneyim. Sonrasında ne var ne yok konuşuruz."
Annem ses etmeden Miraç'ın yanına dolanışımı izledi. Utanıyordum Miraç'ın yüzüne bakmayı ama olacaktı bir şekilde. "Miraç, ben çok özür dilerim. Saçma sapan bir davranışımdan bu kazaya sebebiyet verdim. Özür dilemem pek bir şeyi değiştirmeyecek ama beni affedersin değil mi? Gerçekten çok üzgünüm." Miraç'ın karşılık vermesi için susmuştum. Başını iki kere öne salladı. "Söyle işte affettin mi? Susma ya! Bakma yüzüme öyle." Miraç sessizliğini sürdürürken annem müdahale etti. "Furkan, Miraç konuşamıyor."
"Ne! Na... na... nasıl konuşamıyor?"
"Kaza sırasında başını yere çarpmasıyla beyni hasar görmüş. Bu sebeple sana karşılık olarak sadece jest ve mimik yapabilir. Tabi bu geçici bir durum."
Kafayı yiyeceğim, nasıl konuşamıyor? Ben ciddi bir şey olmasın diye dualarımı dualarıma katarken şimdi olanlar... Gerçekten bakamıyordum Miraç'ın yüzüne.
Sırtımı duvara dayayarak yere çöktüm. Şaka mıydı bu? Ne demek konuşamıyor ya? Başımı kollarım arasına almıştım. Kendimden daha da utanıp nefret ediyordum. Kendimi asla affetmeyecektim. Cam kesiğiydi o sadece ya, iki gün evde yatıp sonra okula devam edecekti. Şaka gibiydi ya! Konuşamıyor ne 15 yaşında çocuk bu. Zamanı şöyle bir 36 saat geriye sarabiliyor muyduk? Ben bu sebebiyet verdiğim durumla yaşayamazdım, mümkün değil. Bu bile vicdan azabı çekmeme yetiyor. Sen niye girdin ki hayatıma ya? Pardon, ben neden senin hayatına girdim de mahvettim? Ben hayatımı kendi başıma götürebilirdim zorlasaydım.
Omzumda bir el hissetmiştim. Miraç olmalıydı, hafiften sarsıyordu. "Hayır Miraç, ben başımı kaldırıp senin yüzüne bakamam." Sarsmaya devam ediyordu. "Miraç, lütfen." Omzumu sarsmayı bırakmıştı ama bu sefer de kolumdan tutup çekiyordu. Mecbur kaldırmıştım artık başımı. Kaldırmıştım kaldırmasına ama hala Miraç'ın yüzüne bakamıyordum. Uzattığı eliyle göz çukurumda biriken yaşları sildi. Ayağa kaldırma maksatlı kolumdan çekiyordu şimdi de anlamıştım. Ayağa da kalktım artık bu haliyle ona direnmek istemiyordum. Geriye çekilip yatakta biraz boşluk açtı ve yine çekerek beni oraya oturttu.
Hala Miraç'ın yüzüne bakmaya çekiniyordum. Başım öne eğikti. Gözyaşlarım ise çarşafı ıslatıyordu. Öylesine dalmışken Miraç elime bir kağıt verdi. Yazılanları okuyordum. "Bu senin elinde olan bir şey değildi. Olacağı varmış demek ki. Lütfen kendini boş yere suçlayıp üzme, beni de üzüyorsun." Kağıdı avcumun içinde buruşturdum. Boş yere suçlayıp üzmek ne? Ya sen konuşamıyorsun! Hem de benim yüzümden. Biraz kız, azarla.
Bir kağıt daha uzattı. "Şimdi başını kaldır ve bana bak." Pekala... Bunu sen istediysen zorlayacağız artık. Sakince başımı kaldırıp Miraç'a yöneldim. Gülümsüyordu. Başımı geri eğmeye çalışıyordum ama gözlerim gözlerine kenetlenmişken bu imkansızdı. Eminim deli gibi konuşmak istiyordu. Bir şeyler ifade etmek... "Nasıl kendimi suçlamayayım? Ben sebebiyet verdim." Başını iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İkiz Meselesi [Tamamlandı ✔]
Teen FictionHenüz 1 yaşlarındaydılar anneleriyle babaları ayrıldıklarında. Ayrı ayrı büyüdüler, birbirlerinden bihaberdiler. Derken kader hiç ummadıkları bir anda ve bir mekanda karşı karşıya getirdi onları. 14,5 yaşlarında gerçekleşen bu olay hayatlarındaki dö...