Furkan'dan
İkimiz de evde bulunduğumuzda belli bir süre kadar hiçbir şey olmasa bile vakit geçirirdik. Olmasa da olduruyor, uyduruyorduk zaten. Üniversitede birbirimizden ayrıldığımızdan böyle yetiniyorduk. Alışmıştık da, koca bir 3 sene geçti. Bazen dersi uzuyor, bazen orada kalıp çalıyordu bu yüzden gecikebiliyordu. Bugünkü başka bir geç kalmaydı ama. Hem haber vermemiş hem de telefonu kapalıydı. Şarjı bitse bile bana bir şekilde ulaşıp haber verirdi. Merak ediyor, bununla da kalmayarak endişeleniyorum.
Akşam yemeğine kadar bir şekilde dersime çalışıp ödevimi yapmıştım. Miraç'ı merak etmemle odaklanmam zor olsa da bir şekilde yaptım. Saat 7 buçuk oldu, babam gelmiş ve akşam yemeği yenecek ama Miraç hâlâ ortalarda yok. Babama da bir şeyler diyeceğim artık.
Yaptığım son işlemle kalemimi elimden bırakıp laptop'umu uyku moduna aldım. Salona gidip yemek masasındaki mevcut yerime oturdum. Birkaç saniye sonra babam da gelip baş köşedeki yerini almıştı. Bir süre kadar süren sessizlik sonrası babam "Senin ötekin nerede?" diye sordu.
"Miraç mı?
"Evet, nerede o?"
"Bilmiyorum."
"Evde değil mi?"
"Hayır."
"Nerede bu çocuk ya!" diyerek eliyle yüzünü kapadı. Cebinden telefonunu çıkardığında "Telefonu kapalı." dedim hafif bir tonda. Babam yine de Miraç'ı aradı ve "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor." çağrısından sonra telefonunu indirdi.
Miraç'ı koruyup durumu kurtarmak için "21 yaşına geldi artık baba. Arkadaşlarıyla buluşmuştur ya da işi vardır. Şarjı bitince de haber verememiştir." dedim.
"Öyle olsun. Ama o Miraç'a söyle, gelince beni görsün."
'Tamam' anlamında başımı salladım.
*
Yemekten sonra da çalışmamı devam ettirdim. Yetiştirmem gereken ödev olması bir yana bir de Miraç'ın aklımı kurcalaması vardı. Saat 9'u geçmesine rağmen ortada yoktu. Bir yerden sonra sırayla tüm arkadaşlarını aramaya başlayabilirdim.
Kendimi bir şekilde odaklamayı becermişken duyduğum sesle kaldım. "Furkan"
"Miraç!" diye mırıldandığımda sitem de etmeye başladım. "Ya sen neredesin kaç saattir? Telefonun..." İlk cümlemi yüzüne bakmadan söylemiştim. Ardından başımı çevirdiğimde yüzü gözü kızarmış halde gördüğümde donakaldım. "Miraç, ne oldu sana?"
İki dudağı arasından iki hecelik kelimeyi zorlukla çıkardı. "Yağmur"
Yağmur... Aralarında bir şey yaşanmış olmalıydı. Hele Miraç'ı bu hale getirdiyse ufak bir şey değildi. Yağmur; Miraç'ı üzmekten, kırmaktan bıkmıyordu. Miraç da fazla dolmuş olmalı. Onu ilk defa bu halde görüyorum.
Hemen yerimden kalkıp onu tuttum. Hafif hafif ilerleterek yatağımın kenarına oturduk. Gözünden çıkan yaşları baş parmağımla sildikten sonra omzundan tuttum. "Sana ne yaptı?"
"Beni istemiyor."
Ağlamış olduğundan zorlukla konuşuyordu. Ben de bu sebeple uzatmadım. Önce asıl önemlileri halledip ardından bu mevzuyu ayrıntılı biçimde konuşurduk.
"Bunca saattir neredeydin?"
"Hiç; öyle dışarıda bir parkta, bir sahilde vakit geçirdim. Kafamı dağıtmaya çalıştım."
"Ağlama ama ya. Ben senin ağlamana üzülmene dayanamam ki." Kendime çekip kollarım arasına aldım. Miraç da buna karşılık kollarını bedenimin çevresine sarmaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İkiz Meselesi [Tamamlandı ✔]
Ficção AdolescenteHenüz 1 yaşlarındaydılar anneleriyle babaları ayrıldıklarında. Ayrı ayrı büyüdüler, birbirlerinden bihaberdiler. Derken kader hiç ummadıkları bir anda ve bir mekanda karşı karşıya getirdi onları. 14,5 yaşlarında gerçekleşen bu olay hayatlarındaki dö...