28.ɓöℓüɱ

226 37 46
                                    

8 Ağustos 2011- Pazartesi

Miraç'tan

11.sınıf karnelerimizi aldığımızda anneme gidecek olsak da öncelikle babamın oto galerisine gidip karnelerimizi ona gösterdik. Ardından anneme gittiğimizdeyse dükkanda baktı. İkisine de okul birincisi olduğumu o zaman söyledim. Okul bunun için kutlamasını yapıp tam altın vermişti. İkinciye yarım, üçüncüye de çeyrek şeklinde. Annem akşam eve gelirken de bir tam altınla gelmişti bana vermek üzere. Bir şeyleri başarıp bunu insanlara sergilemek çok güzel bir şeydi bunu söyleyebilirim. Furkan belli etmese de içten içe üzülmüştü bu duruma, anlayabilmiştim. Kendisi de benim kadar çalıştığı halde elinden geleni bu olmuştu. Benim kendisinden daha çok takdir edilmem üzmüştü.

Okulun ve annemin verdiği iki tam altını gidip bozdurdum. Üç tane yarım altın, üzerini de 240 TL olarak nakit aldım. Bu yarımlardan birini Furkan'a verecektim. Elimde iki tane tam altın var, direk birini versem demişsinizdir ama öyle olsaydı birini benimseyip öbürü de sırf al hadi senin de olsun diye verilmiş olarak görülecekti. Yarım, onu tamdan daha çok mutlu eder çünkü onun için bozdurup uğraştığımı görecek.

Onun üzülmesine dayanamıyorum.

Parası önemli değil çünkü. Tek sorun para olsa babama gideriz, istediğimiz kadar verir bize. Burada önemli olan taşıdığı manevi değer. Tam altın parası kadar aylık harçlık alıyoruz yoksa.

"O altınları hak eden sensin. Bir de neden bozdurup bana veriyorsun? Tamam, biraz üzüldüm ama bunu yapman gerekmiyordu."

"Bu bana verildi ve benim oldu zaten. Benim olmuşken ben de sana küçük çaplı bir ödül veriyorum."

"Onlar senin ödülün."

"Yıldızlar gece gökyüzünü nasıl da süsler değil mi? Parlak parlak hepsi birer nokta gibi gözükür hepimize. Ama yıldızların bu edası ay çıkana kadar sürer. Ay, gökyüzündeki yıldızlardan çok daha parlak ve ışıltılı gelir gözümüze. Halbuki o gördüğün yıldızlardan çok daha küçüktür. Ayın tek büyüsü yakınımızda olmasıdır. Diğerlerinden daha ileride olduğu içindir. Bu da böyle. İnsanların dikkatini çeken öne çıkıp ileride olanlardır.

Tamam, ben okul birincisi olmuş olabilirim. Bu demek değil ki sen benden kötüsün. Senin ne kadar çalışıp gayret ettiğini en iyi ben biliyorum. Bunlar da işte aramızda olan tek tük farklar sonucu. Fakat şu an daha ileride göründüğüm için insanların dikkatini maalesef ki benim. İkiziz biz; kapasitelerimiz, zeka seviyelerimiz aynı. Demek istediğim araya başka faktörler girmesi sonucu oluşuyor.

Senin üzülmeni kesinlikle istemem. Bu konuda elimden geleni de yapıyorum zaten. Ben senin için olan düşüncelerimi de söyledim ve her zaman söylüyorum. Okul birincisi olmak, senin bir şeyler başardığını görmek kadar mutlu etmiyor. Benim mi yoksa onların düşünceleri mi daha önemli, orası sana kalmış. Ama ben senin sırf bu nedenden dolayı üzülmeni istemiyorum."

Öyle güzel ikna olmuştu ki elimdeki yarım altını sarılıp öperek aldı. Mecbur kalmadıkça da harcayamayacağını, saklayıp benim onu ne kadar sevdiğimi hatırlayacağını söyledi. Ben o zaman birçok şeyin verdiği mutluluktan daha büyük bir mutluluk duygusu hissettim.

O kişi benim ikizimdi. Böylesi tartışmasız çok daha iyi hissettiriciydi.

Bir de karne günü Furkan'ın küpe de olay oldu. Delinirken takılan küpeyi üç günün sonunda inleye inleye çıkardı. İnternette okuduğu yazılara göre 1-2 hafta bekletmesi orayı daha iyi iyileştireceği söylense de Furkan aldığı bir avuç küpeyi takmak için can atıyordu. Gündüzleri kendi aldığı gece ise delinirken verilmiş olanı takıyordu.

Bir İkiz Meselesi [Tamamlandı ✔]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin