"İlgimi çeken başka biri var."
Günlerdir kafamda dolanan tek şey bu cümleydi. İlgisini çeken kimdi ve benim neden bundan haberim yoktu?
Tamam 7/24 izleyemezdim onu ama ne yaptığından haberim oluyordu. Ama bu sefer bir bok bildiğim yoktu.
Geçen hafta vokal dersleri yüzünden onu izlemek için akademiye gidememiştim.Hyunjin akademiye başlayalı neredeyse iki ay oluyordu.
Konser günü sanki bundan yeni haberim olmuş gibi davranmıştım ama tabiki de çoktan haberim olmuştu.
İçim içimi yiyordu çünkü onu başka biriyle daha görmek istemiyordum.
Yatakta sağa sola dönüp durduktan sonra oflayıp oturur pozisyona geldim. Saçlarımı karıştırdım ve telefonumun tuş kilidini açıp saate baktım.
13.28
Güzel. Akademi 14.00'da başlıyordu. Hızlı olursam yetişebilirdim.
Suç ortağımı arayıp evime gelmesini söyledikten sonra duşa girdim.
İşimi hallettikten sonra üzerime beyaz bir tişört giydim. Altıma da hafif bol kot pantolonumu geçirdikten sonra saçlarımı kurutup doğal haliyle bıraktım.
Normalde takı takmazdım ama bugün nedense takmak istemiştim ve zincirli bir kolye takıp odamdan çıktım.
Aşağıda annemle konuşan Felix'i görünce oraya doğru yürüdüm ve araya bodoslama dalarak konuşmalarını böldüm.
"Anne arkadaşıma tatlı tarifi vermeyi bırakır mısın işimiz var."
Annemin bir şey demesine izin vermeden Felix'in kolundan tutup sürüklerken, arkasına bakıp "Tarifi bana mesaj olarak atarsınız Bayan Kim hoşçakalın." diyen Felix'e göz devirdim.
Sonunda evden çıkmıştık ve otobüs durağına yürüyorduk.
"Yanıma daha akıllı birini alsaydım keşke ama arkadaşlarımın hepsi kıt beyinli Tanrım neden ben?"
Tanrı'ya olan serzenişimi duymamış gibi yapan Felix fangirl moduna girerek bana döndü.
"Şimdi gizli gizli seninkini mi izleyeceğiz çok heyecanlı!"
Durağa ulaşan otobüsü görünce dediğini takmayıp Felix'in kolundan tutup koşmaya başladım.
"Yürü gerizekalı yürü otobüsü kaçıracağız."
Sonunda binip kendimizi boş bulduğumuz bir yere atınca nefesimi düzenlemeye çalıştım.
Cam kenarına uzun ısrarlar sonucu geçen Felix konuşmaya başlayınca kafamı ona çevirdim.
"Tam olarak ne yapacağız şimdi? Bir planın vardır herhalde."
Açıkçası plan falan yapmamıştım. Ya benimsin ya kara toprağın demem an meselesiydi.
"Gidip izleyeceğiz işte. Yanında dolanan birileri var mı bakacağız."
Gözlerini kısıp kısaca yüzümü süzdükten sonra tch tch'lamaya başladı.
"Sen salak mısın kardeşim hani grubun tek akıllısı sendin şu dediğin şeye bak. Bir bahane falan uydursaydın bari ya bizi görürse?"
Tek hücreli arkadaşım haklıydı. Ama anı yaşamak en iyisiydi. Ben Kim Seungmin'dim, illaki bir şeyler bulurdum.
"Onu da orada düşünürüm, sevdiğim beyi göreceğim sonuçta gerisini salla."
Önümüzdeki teyze sevdiğim bey lafını duyunca iğrentiyle bize bakmaya başladı.
"Ne bakıyorsun öyle teyzecim sanki çöplüğe bakar gibi, mis gibi çocukları bulmuşsun şu yüzündeki ifadeye bak. Kendine baksana bir sen yüzün buruşmuş iyice turşun çıkacak yakın-"
Teyze bir hışımla çantasını alıp Felix'in kalan son beyin hücresini öldürmeye yeltenince lafı yarıda kalmıştı.
"Pisliksiniz siz, hastalıklısınız. Gidin bu ülkeden."
Biraz daha dursaydık yaş falan dinlemeden saç baş girişecektik.
Bu yüzden hızlıca Felix'i alıp yerimizden kaldırdım ve kapının yanındaki düğmeye bastım. İneceğimiz yere yaklaşmıştık zaten.
İnmeden önce hala bizi izleyen teyzeyi görünce ona döndüm.
"Şu yaşınıza gelmişsiniz ama insanlara saygılı davranmayı öğrenememişsiniz. Hastalıklı olan biz değiliz, sizsiniz."
Nefes almadan sinirle sıraladığım kelimelerden sonra indik ve akademiye doğru yürümeye başladık.
"Bu insanlar neden bu kadar geri kafalı?"
Kendi kendime kurduğum cümleden sonra Felix kolunu omzuma attı.
"Salla ya, kadın manyaktı ama baya, kafama vuracaktı vicdansız."
Dediği şeyle gülerken çoktan kapının önüne gelmiştik.
Derin bir nefes alıp saatime baktım. 14.13, çoktan başlamış olmalıydılar.
İçeriye girdiğimizde girişteki personele bir arkadaşa bakıp çıkacağız derken ciddiydik.
Zaten eli yüzü düzgün insanlar olduğumuz için sorun çıkarmadan içeri girdik.
Onun bulunduğu pratik odasına ilerlerken kalbim zıvanadan çıkmıştı. Onun burada olduğu düşüncesi bile beni heyecanlandırıyordu.
Burayı hiç aksatmazdı. O yüzden burada olduğuna emindim. Umarım tahminimi boşa çıkarmazdı.
Cam penceresi olan kapıdan içeriye göz attığımda onu gördüm.
Giydiği siyah tişört terden üzerine yapışmıştı ve kollarını omzuna kadar sıyırmıştı. Kendini yere atmış soluklanıyordu.Şu haliyle o kadar güzel gözüküyordu ki. Oturup bağdaş kurdu ve yanındaki çocuğun fırlattığı suyu eliyle yakalayıp içmeye başladı.
Ben su içtikçe hareket eden adem elmasına bakarken içerden birinin bu tarafa gelmesiyle kapının yanındaki boşluğa gizlendik.
"Senin yüzünden düştüğüm şu hale bak Min."
Kafasına bir tane vurdum ve onun gibi fısıldayarak odadan çıkıp giden çocuğa bakarak konuştum.
"Salak sen demiyor muydun çok heyecanlı diye?"
Kafasını ovduktan sonra bana baktı ve yalandan burnunu çekti.
"Öyle de çok pis tırsıyorum. Ayrıca ne vuruyorsun biricik arkadaşına ağlarım bak."
Elimle sus işareti yaptıktan sonra kapının önüne geçtim tekrar.
Tam o anda gördüğüm şeyle kulaklarımdan duman çıktığına emindim. Kafamdan kaynar sular dökülmüş gibiydi ve ağlamak istiyordum.
Hyunjin omuzlarına kadar gelen bir çocukla dans ediyordu ve onun arkasına geçmiş sağ kolunu çocuğun beline sarmıştı.
Aynadan birbirilerine bakarken çocuk heyecandan buradan bile belli olacak derecede titriyordu.
Elimi yumruk yapıp acıtana kadar sıkarken, Hyunjin çocuğun kulağına yaklaşmış aynadan ona bakıp bir şeyler fısıldıyordu.
Tanrım delirecektim. Cidden kafayı sıyırmama az kalmıştı. O kadar iğrenç hissediyordum ki kendimi, geldiğime pişman olmuştum.
Çocukluktan kalan bir alışkanlık yüzünden sinirden ağlardım hep. Şimdi de olduğu gibi.
Gözlerimden birkaç damla düşmeye başladığında çocuk başını yere eğmişti ve o sırada Hyunjin'le gözlerimiz kesişti.
Aynadan bana bakarken şaşırmışa benziyordu ve çocuğu saran kolunu çekmiş anında arkasına dönüp bana bakmıştı.
Gözümdeki yaşı hışımla silerken Felix'i umursamadan çıkıp gittim o lanet olası yerden.
Oldukça uzun bir bölüm oldu hadi bakalım :)