"Hyunjin."
Karnımın üzerinde yatıyordu ve ben yumuşak saçlarını okşuyordum.
"Hm?"Mayışmış sesiyle cevap verdiğinde gülümsedim. Hep böyle uysal olamaz mıydı?
"Yarın bizimkilerin evlilik yıldönümü var. Ailecek kutlamak yerine açık bir alanda herkesin olduğu bir parti verecekler. Ve... Bana eşlik eder misin diyecektim."
Kapattığı gözlerini açıp bir iki saniye bana baktı. Düşünür gibi bir hali vardı.
"Normalde böyle ortamları sevmem..."
Ben de sevmezdim fakat kendi anne babamın yıldönümüne gitmezsem olmazdı.
"Ama seni kuşlara yem etmemek için geleceğim."
Gülerek omzuna vurduğumda o da güldü ve yerinden doğruldu. Gözlerinden uyku akıyordu ama hala gülebiliyordu.
Ellerini saçlarına atıp karıştırdıktan sonra ofladı.
"Seninle burada uyumak istiyorum ama pratik var bugün."
Çok yorgun gözüküyordu. Bir de gidip dans mı edecekti?
"Ama gözlerinden uyku akıyor bebeğim."
Sesimin üzgün çıkmasına engel olamadım.
Dudağının kenarı keyifle kıvrılırken uzanıp yanağıma öpücük kondurdu.
"Bana bir şey olmaz endişelenme."Usulca kafamı sallarken Hyunjin ayaklanmış üzerindeki kumları silkeliyordu.
İstemeyerek kalktım ben de.
"Gidelim mi?"
Elini uzatırken sormuştu. Kafamı salladım yine.
"Yine geliriz söz. Hadi gül biraz."
Eliyle yanağımı çekiştirirken komik gözüküyordu. Bu haline gülmeden edemedim.
"İşte böyle sevgilim."
Bana ilk defa böyle sesleniyordu. Ve bu çok güzel hissettirmişti.
Ona doğru döndüm.
"Bundan sonra bana hep böyle seslen Hyunjin-ah."
Tüm içtenliğiyle güldü.
Gözleri kısılınca ne kadar güzel gözüküyordu bir bilse.
"Peki, sevgilim."
Sevgilim kelimesine vurgu yapınca midemdeki filler tepinmeye başladı tekrar.
Ben bu çocuğu çok seviyordum.
*
"Anne! Baba! Hadi ya kendi düzenlediğiniz partiye geç kalacağız farkında mısınız?"
Merdivenin başında durmuş ebeveynlerime bağırıyordum.
Tanrım... Benden beterlerdi.
Saatimi kontrol ettim tekrar. Aslında geç kalmış sayılmazdık fakat bir an önce olsun bitsin istiyordum.
Sonunda aşağı indiklerinde ikisini süzüp ıslık çaldım. Benim kadar olmasalar da çok güzel gözüküyorlardı.
Annem elbisesinin eteğini tutup selam verdiğinde karşılık verdim.
Onlar kol kola önden giderken telefonumu çıkarıp Hyunjin'e mesaj attım.
Minnie: Biz çıkıyoruz
Jinnie: Evet beş gündür resmi olarak çıkıyoruz
Minnie: Hayır gerizekalı evden çıkıyoruz sen de hazırsan çık hadi
Jinnie: İnsan sevgilisiyle böyle mi konuşur ya
Minnie: Hyunjin, sevgilim, bebeğim hadi canım
Jinnie: Hayır ağlamıyorum gözüme bir miktar sevgi kaçtı
Minnie: :)
Minnie: Yola çıktık biz
Jinnie: Tamam çıktım ben de
Mesajını okuduktan sonra telefonu kitleyip cebime attım.
Camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Bir saat süren yolculuğun sonunda oldukça güzel bir yere gelmiştik.Yasemin çiçekleri her tarafı sararken tüm masa ve sandalyeler beyazdı.
Gelen misafirlere göz atarken şimdiden sıkılacağımı hissediyordum.
Anne ve babam yakın arkadaşlarının olduğu masaya ilerlerken ortada sap gibi duruyordum.
Omzuma dokunan el ile irkilip arkamı döndüm. Bir bu eksikti.
"Jongho?"
Adını söylememle yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Nasıl gidiyor Seungmin?"
Göz devirmeden edemedim.
"İyi gitmiyor şimdi müsadenle ilgilenmem gereken insanlar var."
İlerleyecekken izin vermeyip kolumdan tuttu.
'Ne var?' dercesine yüzüne baktığımda kolunu çekti.
"Annenin anneme dediği şeyi hatırlıyor musun?"
Yine başlıyorduk.
Eşcinsel olduğumu öğrendikten sonra yabancıya gitmeyeyim diye beni çocukluk arkadaşının oğluna ayarlamaya çalışan bir annem vardı.
"Hatırlamıyorum Jongho, hatırlamak da istemiyorum."
Bunun üzerine güldü tekrar.
" 'Bu ikisinden güzel bir çift olur.' Aynen böyle demişti."
Bu çocuk hiç vazgeçmeyecekti. Annem yakıştırıyor diye onu sevemezdim.
Yönelimimi anlamamı sağlayan çocuğu seviyordum ben.
Sahi, o nerede kalmıştı?
Belimde hissettiğim kol ile ne ara geldiğini anlamadığım sevgilime döndüm.
"Olamaz artık. Biz çoktan güzel bir çift olduk."
Hyunjin:
Seungmin: