nine

1.2K 142 35
                                    

Hyunjin:

Islak saçlarımı kurularken şarja taktığım telefonu elime aldım. Seungmin yazdığım mesajı görüldü bile yapmamıştı.

Çevrimdışı olduğu zamandan beri son görülmesi değişmemişti.

Telefonu yerine tekrar bırakırken mutfağa ilerledim. Masanın üstündeki sürahiden su doldurup sırtımı mutfak tezgahına yasladım.

Bugün çok garip bir gün olmuştu benim için. Seungmin'i akademide görmeyi hiç beklemiyordum mesela.
Yeni gelen çocukla dans ederken göz göze gelmiştik ve aramızdaki mesafe fazla olsa bile gözlerinin dolu dolu olduğuna yemin edebilirdim.

Neden olduğunu anlamasam da bir anlam yüklemedim. Arkadaşı için gelmişti oraya. Aralarında bir şeyler olmuş olabilirdi sonuçta.

Yaşanan her neyse benden kaynaklı olduğunu düşünmüyordum.

Ama tavır aldığı kişi bendim. Anlamadığım şeyde buydu zaten.

Ayrıca bunca yıl yakın değilken birden yakınlaşmamız garip geliyordu.

Normalde olsa konser teklifini reddeder hayatıma kaldığım yerden devam ederdim.

Fakat gün içinde kafamın bozuk olması ve Chan hyungun anı yaşa mottolu söylemleri beni kabul etmek durumunda bırakmıştı.

Kabul ettiğime pişman değildim. Çünkü eğlenceli biriydi. Onunla birlikteyken kafam dağılmıştı.

Keşke daha önce konuşsaymışız diye düşünürken bulmuştum kendimi.

Fakat elimde değildi. İnsanlara olan güvenim sarsılmışken hayatıma yeni insanlar alamaz olmuştum.

Ama Seungmin hiçbir zaman yabancı olmamıştı. Her zaman geçmişimin bir köşesinde duruyordu öylece.

Üstü tozlanmış mobilya gibiydi.

Sadece ani bir kararla üzerindeki tozları silmiş ve tavan arasından çıkarıp salonuma tekrar yerleştirmiştim.

Annem bile garipsiyordu bu durumu. "Çocukla konuşmak aklına yeni mi geldi?" diyordu.

Haklıydı. Ama şu zamana kadar ne o ne de ben konuşmak için zorlamamıştık kendimizi.

Aynı mahallede oturan komşu çocuklarından fazlası değildik. Gerçi hala daha fazlası değil gibiydik.

Konser günü kırk yıldır konuşuyormuşuz gibi rahattık oysaki.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak bana soğuk davranıyordu.

Niye birden böyle davrandığına anlam verememiştim. Daha fazla düşünürsem beynim patlayabilirdi.

Daha fazla düşünmek istemediğim için su bardağını tezgaha bırakıp odama girdim.

Biraz hava alsam çok iyi olacaktı.

Kafamdaki havluyu yatağa fırlattım ve dolabımın önüne geçip giyebileceğim bir şeyler aradım.

Sonunda üzerimi giymiş ve kendimi evden dışarı atabilmiştim.

Hava şansıma çok sıcak değildi. Esen rüzgar serinlememe yardımcı olurken adımlarımı durdurdum.

Bugün hiç motoruma binesim yoktu. Telefonumu çıkarıp sık iletişim kurulanlara girdim.

Telefonu açana kadar ekrana baktım. Konuşmanın başladığını gösteren sayacı görünce kulağıma götürdüm.

"Hyonjin-oh."

Ağzı dolu bir şekilde konuştuğunu anladığımda göz devirmeden edemedim.

"Yine tavuk mu yiyorsun hyung?"

Karşı taraftan bir süre ses gelmeyince ağzındakini bitirmeye çalıştığını anladım.

"Evet gel beraber yiyelim. Bu kıyağımı da unutma bak en sevdiğim yerden sipariş ettim."

Durağa varıp beklemeye başladığımda görmese de kafamı salladım.

"Yarım saate oradayım."

Yine yemeğe döndüğünü belirten sesler geldiğinde "Az ye az." deyip bir şey demesine izin vermeden konuşmayı sonlandırdım.

Lanet olsun ki hyunglarıma karşı çok saygılı bir velettim.

Ani kararla dışarı çıktığım için otobüs saatlerine de yeni bakmaya fırsatım olmuştu.

Gelmesine daha 20 dakika olduğunu fark ettiğimde Taejoo hyungun ben gelene kadar yemeği silip süpüreceğini biliyordum.

Aslında geri gidip motorumu alabilirdim ama hiç gözüm almıyordu.

Sıkıntıyla boş durakta oturmaya devam ederken pantolonumun cebine tıktığım paketi elime aldım.

İçinden bir dal çıkarıp diğer cebimdeki çakmakla ateşini yaktığımda zehirli dumanı içime çektim.

Dumanı dışarıya üflerken kafamı arkaya atmış ve saatlerce dans etmekten yorulmuş bedenimi gevşetmek için oturduğum bankta biraz daha yayılmıştım.

"Şu zıkkımı içmesen olmuyor değil mi?"

Rahatlamışlığın verdiği hissiyatla kapattığım gözlerimi duyduğum sesle açmak zorunda kaldım.

Geriye attığım kafamı sesin geldiği yöne çevirince, bedenini durağın kalın direğine yaslamış kollarını birbirine bağlamış Seungmin'i gördüm.

Gözlerinde hiçbir duygu barındırmadan öylece beni süzüyordu.

Yüzünden eksik olmayan gülüşü yoktu bu sefer. Onu gördüğüm zaman zarfı boyunca hep mutlu bir çocuk olmuştu.

Sorduğu soruya hala bir cevap vermediğimde yüzümde gezinen bakışlarını ağaçlarla dizili yola çevirdi.

Sormak istedim. Neden böylesin demek istedim.

Ama yine sanane demesi muhtemeldi. Cidden bana neydi ki?

Alt tarafı 5 yıllık bir komşuluğumuz vardı. Hayalet gibi geçirdiğimiz 5 yıl.

Çok yakın gibi gözüküyorduk aslında birbirimize. Ama öyle değildik işte.

Durağa yaklaşan otobüsle hareketlenen Seungmin, binmeden önce gözlerime son kez bakmış sonra da gözden kaybolmuştu.

Sıkıntıyla ofladım.

İçimde yaşadığım duygu karmaşası beni yiyip bitirirken izmariti yanımdaki çöpe atıp sonunda gelen otobüse bindim.

Kafam çok karışıktı ve sanırım yiyecek tavuk bulamayacaktım.

concert • hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin