16.Yüzyıl Pastacısı
1.BÖLÜM; Şeker Kokan Hayaller🍰
İki kuş Güneş'in onlara uzattığı sıcak kol ile mutlulukla havada süzülüyor, birbirlerinin anlayabileceği bir dilde konuşuyorlardı. Bahar Durham'a yeni gelmişti ancak etkisi hızlıca Durham halkını sarmıştı. Meyve ağaçların çiçeklenmesi ile şehri enfes bir koku sarmış, insanların yüreklerine ılıklık bırakmıştı.
Tüm bu güzel hisler genç bır kızıda sarmış, heyecandan yanaklarını pembeleştirmişti. Cara Hamilton; evlerinin penceresinden önüne uzanan yeşilliğe bakıyor, kendini yeşil çimenlerin arasında hayal etmeden yapamıyordu. Bu aptal korse ile burada dikilmek yerine orada, çiçeklerin arasında olabilirdim!
Cara'nın huzurlu ifadesi, denizin ani dalgasıyla çarptığı bir kum yığını gibi dağıldı. Elleri korsesine gitti. Az önce en yakın arkadaşı, aynı zamanda evin hizmetçisi gelmiş korsenin iplerini sıkıca çekiştirip, bağlamıştı. Aşağı katta onu bekleyen annesinin düşüncesi Cara'yı ürpertti. Artık önünde uzanan manzarayı göremiyor, huzursuzlukla annesinin onu hangi sebep ile yanına çağırdığını düşünüyordu.
Kapı iki kez tıklatıldı, Cara kapının sesini duyamayacak kadar endişeli düşüncelerinin içinde amansızca çırpınıyordu. Elsa içeriden gelmesini emreden cevabı duyamayınca endişelenip kapıyı açtı. Cara'yı büyük pencerenin önünde buldu, yüzündeki ifade Elsa'yı endişelendirdi.
Cara onun sekiz yıldır en yakın, tek arkadaşıydı. Cara ile gizlice evden kaçıp çimlerin üzerinde koşuşlarını düşündü Elsa. O gün Cara özgür hissediyordu, sanki hiç ağlamamış gibi mutlu gözüküyordu. Elsa daha fazla dayanamayıp Cara'nın yanına gitti, elini usulca omuzuna koydu. Cara irkildi ancak ona dokunanın arkadaşı olduğunu görünce rahatlayıp, yorgunca gülümsedi. "Elsa, geldiğini duymamışım bile."
Elsa yakın arkadaşının yüzüne dikkatlice baktı. Hayır. Bu onun gerçek gülüşü değildi. Yine rol yapıyor. diye geçirdi içinden. "Düşes Alberta sizi bekliyor." Dedi Elsa tedirgin bir sesle. Cara gülümseyip başını salladı. Ne kadar yakın arkadaş olsalar da Elsa onunla konuşurken saygısını asla elden bırakmıyordu. Cara uzun ve fazla dar olan elbisesini düzeltip uzun kumral saçlarını iki yanına aldı. Elsa'ya çıkmadan son bir kez daha bakıp, gülümsedi. Bu, yakın arkadaşından güç almak için yaptığı bir şeydi. Çünkü aşağıda onu ne bekliyordu henüz bilmiyordu.
Sol eliyle eteğinin ucunu toplayıp, sağ eliyle korkuluktan destek alarak merdivenleri birer birer inmeye başladı. Kalbinin sesi bir anlık kulaklarına kadar ulaşmış, ayaklarının birbirine dolanmasına neden olmuştu. Düşmemek için iki eliyle de korkuluğa tutundu. Sakin ol Cara. Tekrar eteğinin ucunu eline aldı bu sefer daha sakin adımlarla indi. Salondan gelen terbiyeli kahkaha sesleri kulağına ulaştı. Evde bir misafir vardı. Bu Cara için bir uyarı demekti. Mutsuzluk maskesini bir kenara atıp, mutlu ve huzurlu bir ailede yaşayan sevimli genç kız maskesini takması gerekiyordu. Bu annesinin koyduğu sert kurallardan birisiydi. Bir anlık Cara o güne, annesinin ona bağırarak kuralları anlattığı güne gitti.
"Bu çirkin suratını somurtarak insanları rahatsız etmekten başka hiç bir halta yaramıyorsun." Uzun ellerini kızının saçlarına geçirdi. "Ailemizi utandıracak tek bir hareket daha görmeyeceğim. Misafir varken yüzünde gülücükler olacak, beni duydun mu küçük kızım?" Cara'nın saç dipleri yanıyordu, gözlerinden yaşlar birer birer iniyordu. "Tamam anneciğim." Diye fısıldadı kısık bir sesle.
Cara kendini o anıdan koparttığında tekrardan saç diplerinin yandığını, kalbinin acıyla kasıldığını hissetti. Kafasını hızlıca sallayıp eski anısını kafasından uzaklaştırdı. Ellerini önünde bağlayıp, dudaklarına sahici olmasını umduğu bir gülümseme kondurdu. Geniş salona adım atar atmaz iki kadınında gözleri ona dönmüştü. Önce annesi, Alberta Hamilton ayağa kalkıp kızının yanına geçti. "Madam Lexi, sizi güzeller güzeli kızım ile tanıştırmak isterim," Cara gözlerini annesinden çekip, ona doğru yürüyen uzun boylu kadına baktı. Sarı uzun saçlarını ensesinde sıkı bir topuz ile toplamış, kafasının üzerine beyaz bir tül yerleştirmişti. Uzun ve ince bedeninde mavi tonlarında uzun bir elbise vardı, elbise açık renk gözlerini ortaya çıkartmıştı. "Merhaba Cara." Madam Lexi elini uzattı, Cara saniyesinde elini tutup sıktı. "Evimize hoş geldiniz efendim." Dedi saygılı bir şekilde. Belli etmeden annesine bakıp, memnun olup olmadığını kontrol etti. Ancak annesinin yüzünde hiç bir şey belli olmuyordu.
Herkes oturmuş, hizmetlinin getirdiği çayları yudumluyorlardı. Cara'yı rahatsız edip yerinde kıpırdanmasına sebep olan; Lexi'nin rahatsız edici bakışları idi. Cara, Madam Lexi'e ısınmış hatta onu sevmeye bile başlamıştı ama bazen yakaladığı bakışlar onu rahatsız ediyordu. Fazla dikkatli bakıyordu Madam Lexi.
"Cara," Düşes Alberta kızına bakışlarını çevirdi. "Madam Lexi senin için burada. Kendisi genç kızlara hanımefendilik dersleri veriyor." Cara'nın gülümsemesi dalgalandı. Yine de bırakmamak için büyük bir çaba sarf etti. "Öyle mi? Ancak anneciğim benim bu derslere ihtiyacım yok." Cara sözlerini bitirir bitirmez pişmanlıkla kavruldu. Yanlış bir cümle kurmuştu ve bunu annesinin alev saçan gözlerinden saniyesinde anlamıştı. Madam Lexi samimi bir şekilde güldü. "Eminim öyledir Cara ama Kral ve Kraliçenin vereceği bu büyük davet, fazlasıyla önemli olacak. Orada yaptığın yanlış bir hareket kabul edilemez."
Hayır. Damat adaylarım tarafından hoş görülmez. Diye düşündü Cara içinden. Bunca hazırlık bunun, bir balo içindi. Annesi Cara'nın geleceğini çoktan planlamıştı. Kendi ailesi gibi soylu bir ailenin oğulları ile evlenecek ve aile genişleyip daha da zenginleşecekti. Fakat Cara'nın hayalleri böyle değildi.
Cara'nın hayalleri. Tatlılar, pastalar, çörekler. Hayalleri bunlardan ibaretti. Cara, mutfağa ait hissediyordu kendini. Kendi özel tariflerini yaptığı an onun için en huzur dolu andı. Bu gizli hayali Cara için fazlasıyla tehlikeliydi. Alberta Hamilton bunları duysaydı 18.yaşına kadar beklemez anında Cara için bir damat bulur onu evlendirirdi. Cara'nın içini bir elma kurdu gibi yiyip bitiren şeyde tam olarak buydu. Annesinin asla onay veremeyeceği hayali. Cara orada oturmuş boş gözlerle elindeki soğumuş çaya bakıyor, bu durumun içinden nasıl çıkacağını kara kara düşünüyordu. Davetin olduğu gece kesin bir damat adayı olacaktı, bunu tüm hücrelerine kadar hissediyordu.
"Madam Lexi, size bir sorum olacaktı," dedi Alberta düşünceli bir yüz ifadesiyle. Kaşları hafif çatılmış bir şeyler düşünüyordu. "Sizinle daha önce karşılaşmış olma ihtimalimiz var mı?" Diye sordu Alberta merakla. Cara kafasını kaldırıp Madam Lexi'nin yüzüne baktı. Çok kısa bir an gözleri korkuyla bakmıştı ardından eski samimi ifadeye bürünmüştü. O kadar kısa sürmüştü ki Cara gerçek olmadığını düşünmüştü.
"Ne yazık ki böyle bir ihtimal yok, uzun zamandır bu şehirde değildim." Alberta onaylayıp kafasını usulca sallamıştı. "Öyleyse yarın tekrardan buradayım. Öğlen olmadan gelmiş olurum." Herkes ayağa kalkınca Cara'da kalkıp annesine eşlik etti. Madam evden ayrılır ayrılmaz annesinin sahte gülüşü hızla kayboldu. Keskin yüz hatları artık eskisi gibi belirgindi, koyu gözleri Cara'nın ürkek bedeninde asılı duruyordu. Cara onu neyin beklediğinden haberdardı ve bundan ölesiye korkuyordu. Alberta salondaki fincanları alan hizmetliye kısa bir bakış attı. "Bırak onları ve salondan çık. Kimse gelmesin."
Cara'nın yüreği korkuyla hopladı, şimdiden dolan gözleri canını yaktı. Alberta koyu gözlerini bir avcı gibi kızının yüzünde gezdirdi. "Cara, ah Cara söylesene senin gibi bir kızla ben ne yapacağım?" Sözleri bir zehir gibiydi, Cara'nın canını yakıyordu. Cara kafasını yere eğmiş, sessizce ağlamak için uğraş veriyordu. Annesi ağlanmasından hoşlanmıyordu.
"Ben izin vermediğim müddetçe konuşamazsın. Senin için kararları ben alırım Cara."
Kafasını salladı.
"Davete kadar tek bir yanlış istemiyorum. Her gün o derslere katılacaksın."
Tekrar kafasını salladı.
"Odana gidebilirsin."
Son bir kez daha kafasını sallayıp salondan ayrıldı. Şimdi yaşları daha hızlı akıyordu gözlerinden. Merdivenleri hızlıca çıktı, odasına gidip rahatça ağlamak istiyordu. Odasının kapısını açıp içeri girdi, tuttuğu nefes hızlıca dışarı çıktı. Hıçkırıklar boğazından kopup geldi. "Neden anne, neden bir kez olsun beni anlamıyorsun?" Kısık sesi onun için bir haykırıştı. Sadece asla annesinin duyamayacağı bir haykırış. Annesi hiç bir zaman onu duymamış duymakta istememişti. O evin tek kızı, tek kuklasıydı.
Tekrar pencerenin önüne gidip temiz havayı içine çekerek sakinleşmeye başladı. Günler hep aynı geçiyordu, annesi odasına geliyor veya onu yanına çağırıp üzecek bir şeyler söyleyip odasına yolluyordu. Cara ise ağlıyor, sakinleşiyordu. Kapı iki kez tıklatıldı.
Cara boğazını temizledi. "Girebilirsin." Dedi.
Gelen kişi Elsa idi. Sevimli yuvarlak yüzü Cara'ya anlayışla baktı. Elsa onun ağladığını anında hissetmişti. Kalbi üzüntüyle çarptı. Keşke dedi içinden. Keşke onu buradan kurtarabilseydim.
"Efendim, üzgün olduğunuzu biliyorum. Aslında bunun için geldim buraya, eminim tatlı yapmak sizi biraz olsun mutlu eder?"
Cara'nın yüzünü ışıltılı bir gülümseme kapladı. "Biraz mı? Ah Elsa şu an beni tatlı yapmaktan başka hiç bir şey mutlu edemez."
Elsa'nın yanakları sevinçle kızardı. "Bugün sizden bir ricam olacak efendim. Joshua Hunt adında bir genç geldi, küçük kardeşinin doğum günüymüş."
Cara elbisesinin iplerini çıkartırken durup gülümsedi.
"Yardım et de şu elbiseyi çıkartıp, şu Joshua Hunt ile tanışalım."🍰
Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum. ♡
Instagram ; cherrynn00

ŞİMDİ OKUDUĞUN
16.Yüzyıl Pastacısı
ऐतिहासिक साहित्यCara Hamilton; Durham'ın en gözde ailesinin; Hamilton'ların tek kızları. 17 yaşında olan Cara; diğer kızların aksine evlenmek değil, tatlılar yapmak istiyordu. Tüm vaktini bir Dükün peşinden koşmak yerine mutfakta harcamak istiyordu. Marifetli elle...