Bölüm 23 "FİNAL"
🍰Burası; Durham'ın en özel, güzel yerinde yer alan, büyük bir evdi. Ama hayır, bu ev ne kadar büyük olursa olsun içinde yaşanılan güzel anılar pek yoktu. Koskocaman eve birazcık mutluluğu çok görmüştük, onun yerine sürekli göz yaşlarıyla hüzünlendirmiştik bu evi.
Yaşadığım yeri seviyordum, insanlarını seviyordum. Koskocaman yerde herkesi seviyor ve karşılığını da alıyordum. Tek bir insan dışında. Annem. Alberta Hamilton. Güzel ve bakımlı bir kadındı. Gerçekten, içten gülüşlerini pek göremezdiniz. Soğuk ve kuralcı olmayı tercih etmişti hep, isterdiki etrafındaki insanlar onun söylediklerini yapsın. Onun çizdiği yolda, onun istediği şekilde ilerlesin.
Pek bir anım yoktur annemle, tabii sürekli beni azarlamalarını saymazsak. Babam; Liam Hamilton. İş delisi bir adamdı, sürekli çalışır ve hep en iyisini isterdi. Ama güzelde bir yüreği vardı, öyle çok olmasa da benle vardır anıları.
Anlayacağınız bu büyük evde pek mutluluk olmazdı, bugüne dek.
Annemin evden ayrılışının üzerinden beş gün geçmişti, koskoca beş gün ev ve çalışanlar en önemlisi, ben ve babam annemsiz geçmişti. Sabah kahvaltıya inip babamla kahvaltı ediyordum, kendimi evin işlerine vermiştim. Elsa ile birlikte eğlenerek temizlik yapıyorduk, en önemlisi ise rahattık. Elsa gülüyor, şakalar yapıyordu. Onu ilk defa bu kadar rahat ve neşeli görüyordum. Önceden annem evde yaşarken, herkes diken üstünde olurdu. Annem tarafından azarlanmamak için çok uğraş verirlerdi.
Daha sonra benim en büyük tutkum olan, sırf onun için elimle tüm imkanları ittiğim o mutfağa inmiştim. Yalnızdım, mutfağın lezzetli kokusuyla bir süre öylece durmak istedim, sonra ise saçlarımı toparlayıp, ellerimi yıkayıp işe başladım.
Pasta yapmak benim için terapi gibiydi, keklerin fırından çıktıktan sonraki kokusu beni yumuşacık yapıyordu. Süslerken ise tamamen hayal gücümle çalışıyordum.
Yaptığım 2 katlı çikolatalı pastayı herkese tattırdım. En önemlisi ise babamın vereceği tepkiydi, bu benim elimden yediği ilk pasta değildi, sadece ilk defa benim yaptığımı bildiği yiyeceği ilk pastaydı.
Ellerim arkamda bağlanmış, sırıtarak babamın pastayı yiyişini bekliyordum. Vereceği ufacık bir tepkiyi kaçırmamak için gözlerimi bile kırpmamıştım.
"Bu...enfes bir şey Cara!" Demişti babam. Dayanamayıp sevinçli bir çığlık atıp babamın boynuna doladım kollarımı.
Günler hızlı ve eğlenceli geçiyordu, bahçe işleriyle uğraşmaya başladığımdan beri zaman daha hızlı akmaya başlamıştı. Arnold'ın gelmesini iple çekiyordum, ona ektiğim yeni domates fidelerini göstermek için can atıyordum.
O sabah erkenden uyanmıştım, hava hafif kapalıydı. Güneşin karşısında koskocaman bir bulut durmuş, ışıklarını saçmasını engellemişti. Uzun, salaş pudra pembesi bir elbise giydim, hafif bir esinti olduğu için beyaz hırkamı da üzerime geçirdim.
Aynanın karşına geçtiğimde ilk göze çarpan canlı beyaz cildimdi. Yanaklarımda hafif pembelik vardı, kahverengi gözlerim ışıl ışıldı. Açık kahverengi saçlarım dağınık bir şekilde duruyordu.
Odamın kapısı aniden açıldı, Elsa yüzünde heyecanlı bir ifadeyle yanıma geldi. Bir şey söylemiyor sadece kocaman gülüyordu. "Ne oldu Elsa?" Diye sordum bende onun gibi gülerken. "Hiiç." Dedi şüpheli bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16.Yüzyıl Pastacısı
Ficción históricaCara Hamilton; Durham'ın en gözde ailesinin; Hamilton'ların tek kızları. 17 yaşında olan Cara; diğer kızların aksine evlenmek değil, tatlılar yapmak istiyordu. Tüm vaktini bir Dükün peşinden koşmak yerine mutfakta harcamak istiyordu. Marifetli elle...