16.Yüzyıl Pastacısı;14

6.4K 532 54
                                    

Bölüm 14 "Üstü Açılan Sırlar"

🍰

Durham'ın genel hava durumu çoğunlukla güneşli ve ılık olurdu. Kış ayında bile tam olarak soğuk uğramazdı buraya. Ancak bu gün güneş saklanmış, ılık hava soğuk havaya dönüşmüştü. Dışarıda hızlıca yağan bir yağmur ve gökyüzünde onlarca çakan şimşekler vardı. Bir an da gelen yağmur Durham halkını da şaşkına uğratmış ve apar topar evlerine girmelerine neden olmuştu. Herkes evlerine çekilmişti, çocuklar bile ortalıkta yoktu. Yerler su ile kaplıyken bir at arabası bu yağmurun içinden hızlıca geçti ve her yere su sıçrattı.

At arabası eski bir kütüphanenin hemen önünde durmuştu. 2 kattan oluşan, çok eski bir kütüphaneydi burası. Hemen girişte iki yana yerleştirlen Aslan heykelleri ile bu kütüphane Durham'ın simgesi olmuştu adeta. At arabasının kapısı açıldı, elinde siyah bir şemsiye ile Düşes Alberta indi. Topuklu siyah çizmelerini giymişti, eteği her zaman ki gibi uzun değilde bileğinin biraz üstünde bitiyordu.

Siyah elbisesi boğazına kadar kapalıydı, Alberta bu elbiseyi yasta olduğu için seçmişti. Aynı zamanda mavi gözlerini belirginleştirdiği içinde tercih etmişti. Saçları sıkı bir topuz yapılmıştı, cildi her zaman ki gibi sağlıklı duruyordu. Yakın zamanda genç kızını kaybetmiş bir anne gibi durmadığı besbelliydi.

Alberta zaman kaybetmeden kütüphaneye çıkan mermer merdivenleri çıktı, çift kanatlı kapıyı itip şemsiyesini kapattı. Kütüphane çok büyük değildi, en fazla 8-9 kitaplık bulunuyordu. Üst katta ise masalar ve sandalyeler vardı insanların rahatça oturup çalışmaları için.

Kütüphanenin görevlisi olan Florine Düşes Alberta'yı görünce önce şaşırsa da anında kendini toparlamış, elinde ki kitapları bir kenara bırakarak Düşesin yanına gelmişti. "Hoş geldiniz." Dedi Florine heyecanla, Alberta'yı gördüğü için mutluydu. Düşesin duruşu ve ihtilamı Florine'yi her zaman mest etmişti. "Hoş buldum." Diye cevapladı onu Düşes Alberta.

"Yardım etmemi ister misiniz?" Diye sordu Florine gülümseyerek. Ancak Düşes Alberta ona soğuk ve mesafeli bir şekilde bakınca gülümsemesi tamamen düşmesede biraz soldu. "Gerek yok." Dedi Alberta itiraz istemeyen bir ses tonuyla. Alberta insanların onun etrafında dolaşmasını pek sevmezdi, sadece uzaktan ona hayran olunmasını isterdi. İnsanlar onu bunaltıyor ve sinirlendiriyordu.

Düşes Alberta boş kütüphaneye bakıp, onu ikinci kata ulaştıracak olan merdivenleri tırmandı. Tahtadan olan merdivenler onun bir adımıyla gıcırtılar çıkartıyordu ve Düşes Alberta bu sesten nefret ediyordu.

İkinci kat orta büyüklükte idi, bir iki tane kitaplık dışında tamamı masalarla çevriliydi. İki masa dışında boş ve sessizdi. O iki masa da oturan kişilerde öğrencilerdi. Alberta'yı göremeyecek kadar derslerine odaklanmış olmalılardı zira kafalarını kaldırıp bakmamışlardı bile. Bu Alberta'nın işine gelmişti.

Masaları aşarak karşı karşıya duran iki kitaplığın arasına girdi. Ve buraya asıl gelme amacı olan kişi orada, bir kitabın içini açmış okuyordu. Alberta dikkatini çekmez için boğazını temizledi, adam irkilerek bakışlarını kitaptan çekip karşısında ki Düşese baktı. "Erken geldin," dedi adam kitabı aldığı yere koyarken. Düşes Alberta bir kaç adım atarak tam karşısına geçti.

"Cleo," Alberta adamın ismini söylerken iğrendiğini açıkça belli etmişti. "O eski sürtük karının neler yaptığını biliyor musun Cleo?" Diye devam ettirdiği sözlerini Alberta. Öfkeliydi, bu öfkesini zar zor tutabiliyordu. Cleo'nun koyu gözleri şaşkınlıkla kısıldı, Alberta'nın kimi kastettiğini anlayamamıştı. "Kimin?" Diye sordu kaşlarını çatarak. Alberta küçümser bir şekilde gülüp kafasını iki yana salladı. "Lexi, ismi tanıdık geldi mi?"

16.Yüzyıl PastacısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin